Cumhuriyet, özü itibari ile kucaklayan, barışçıl, laik ve sarsılmaz bir bütünlük içerir. “Kimsesizlerin kimsesi, Cumhuriyet”, sözünün derinliği, yine yaratıcı dehâ Başöğretmenimiz, Atamıza aittir.
Öyle ya; cephede yangından ve sefaletten görülmeyen, yaşamayan,terkedilmiş bir halkı, en tepeden kurtarmaya çalışırken; öyle bir zekâ ve koordinasyon ile bağlayacaksınız ki yüzyıllara sarsılmadan gelebilecek. Üstelik bunu yaparken, şiir yazacaksınız, çocuklara ileride matematiği doğru ve kolay öğrenebilsinler diye, “Geometri” kitabı yazacak, askeri harp kitapları dışında, miras niteliğinde “Nutku” yazacaksınız. Yazdığınızı, tüm işler bitmemiş ama bir şeyler başlamaya başladığında da (15-20 Ekim 1927), Cumhuriyet Halk Fıkrası’nın, İkinci Büyük Kurultayı’nda, tam 6 gün boyunca, toplamda 36 saat 33 dakika kürsüden okuyacaksınız! Tıpkı savaş cephesinde olduğu gibi; hiç yorulmayacak, acıkmayacak, of bile demeyecek, uyumayacak, sinirlenmeyecek, sadece düşünüp uygulayacaksınız. Adını da, Cumhuriyet, koyacaksınız. Yüzüncü yaşımız kutlu olsun!
İnsan, doğası gereği her ne olursa olsun yaşarken elindekinin kıymetini bilmemeye meyillidir. Kaybedince anlar. Çocukluğundan beri savaş, yokluk, cephe dışında bir şey görmemiş bir insan varlığının, akla hayale sığmayacak düşü, inancı ve sarsılmaz azmi, bugün 100.yaşımıza gururla ermemizi sağlamıştır.
1 MİLYON 182 BİN 425
Bir vizyon filminin gişe hasılatı değildir, kırmızı halı üzerinde gösteri yapılmıyor. Burası dünyada eşi benzeri olmayan, bitmeyen savaşların, doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine, işgal altında, kadınların ırzına geçildiği, yakıldığı, göğüslerinin kesildiği, çocukların öldürüldüğü bir yazgıyı yaşadı. Biliyor musunuz ki son bulunabilen bir kırmızı kumaş parçasını, zafer sonunda şanlı al bayrağımızı yapabilmek uğruna, ne bedeller ödeyen kadınlarımızın mücadelesini. Açken, sakatken, hasta iken Mehmetçiğe çorap, yemek, mermi taşımasını…
Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, henüz askeri bir öğrenci iken 1905 yılında, savunduğu fikirlerinde, şu görüşleri ifade eder:
“Bu topraklarda Cumhuriyet kurulmalı. Latin alfabesine geçilmeli ve kadınlarımız kara çarşaftan kurtulmalı”. Ege bölgesinde 10 Kasım 2008 tarihli anma programı etkinliklerinde konuşma yapan eski Anayasa Mahkemesi Başkanı, Yekta Güngör Özden(1932), “Atatürk, isteseydi halife olabilirdi. Fakat o, hukuka dayalı Türkiye Cumhuriyeti’ni kurarak, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir.”dedi.
“Din, dil ve etnik köken ayrımı yapmayan Atatürk, “Cumhuriyet kimsesizlerin kimsesidir”, demişti. Birliği ve kardeşliği, bu söz ortaya koymaktadır. Cumhuriyete tepeden inme diyenler, aslında Cumhuriyetin, Mili Mücadeledeki, asıl amaç olduğunu unutmamalı.”
Yani Cumhuriyet, bir devlet biçimidir ve bu biçimden sadece memnun olmakla kalmayan, minnetlerini haykırmak isteyen, vatandaşlarımızın sadece, 1 Milyon 182 bin 425’i, 29 Ekim 2023 tarihinde, Atasının huzuruna çıkabildi.
Cumhuriyetimizin, 100. Yaşında, Atamızın ebedi istiratgâhı, Anıtkabir, kendi rekorunu kırdı.
Cumhuriyetten vazgeçmeyenler, güzide ülkemizin her yerinden ses verdi. Ve her şeyin başladığı yer, İstanbul ve İstanbul- Maltepe, her mitinge, her eyleme ev sahipliği yaptı da, işte o gece tüm Türkiye’ye ve oradan dünyaya eşsiz bir selam çaktı.
Mutluluğun, huzurun ve elinde olanın kıymetini bilmek ve savunmak böyledir. Böyle olmalıdır. Hayatta ne olduğunuzu ve nereye varacağınızı duruşunuz belirler. Ve sizin duruşunuz, herkese örnek olur. Hangi iş olursa olsun, eğer yalan yanlış bilgileri savunup, tarihsel geçmişte sapmalara sebebiyet veriyorsanız, bunun bilgi kirliliği, akıllarda algı oyunu dışında, ciddi vebali vardır. Her birey ve vatandaş, kendi tarihini bilmek ve doğru bilgiyi kendinden sonraki kuşaklara miras olarak bırakmak zorundadır. Çünkü bize özel, bizim tarihimiz, Cumhuriyetimiz, bunu temel kılar.
Atatürk’ün her şeyi ortada ve halkına son derece sevgi ve saygı dolu, her zamanki zarafetini yansıtan tavrı ile “Yüce Türk Milleti”, olarak seslenişinde; kendi çizdiği kostümlerinde ve hatta hatta, 1930’larda kullandığı deri ceket, dünyaya ancak ikinci dünya harbinden sonra ulaştı. O hep öncü ve vizyon sahibiydi. Bu sadece fikirleri ile değil yaşamına uygulayışı ile ortaya çıkmaktaydı. Esasen örnek bir duruştu.
Tarihte şövalyelerin kullandığı pelerini, bazen siyah bazen mavi olarak, ilk kez, Atatürk, kullandı. O sıradan kafalar, sıradan gözler gibi dar kalıplar içine sıkışmış olarak değil üstelik zamansal ve ekonomik yönden zor süreçlerde modayı izlemedi. O, yine kendi modasını da kendi yarattı. Çünkü o bir liderdi.
Cumhuriyet Bayramı törenlerinde, Atatürk’ün, hipodroma gelişini, anılarında Hatif Öğe, şöyle anlatır:
“ Gerçekten de sırtında pelerini ve elinde silindir şapkasıyla gerçek bir mitoloji kahramanı gibiydi.”
Güzel Sanatlar Akademisi, Öğretim Üyesi olan aynı zamanda Hat sanatçısı, İsmail Hakkı Altunbezer’in tasarladığı, “G.M.K”, şapka, mendil, tüm kişisel eşyalarında kullanıldı. Köy gezilerinde, bembeyaz kıyafet giyerdi.
O ki 100.yaşımızda, o eşsiz, adı sanı unutulmuş kahramanlara, yani Türk askerine, kendisi de bir zamanlar geçtiği yollardan, onlar için de tasarımda bulundu.
Hangi ulusun lideri, askerine, dünyanın moda sembolü olan bir Fransız’a kostüm tasarlatmıştır.1930 yılında, Coco Chanel’e, Türk Silahlı Kuvvetlerinin, Subay üniformalarını tasarlatmıştır. Bugün, Fransız Ulusal Kütüphanesinde(Biblioteque Nationel),verdiği siparişlerin belgeleri yer almaktadır. Bu girişim yine Atamıza has olarak dünyaya yayıldı, 1985 yılına kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin giymiş olduğu dünyada ilk olan fikri, bu kez Alman ordusu, 1938 yılında Hugo Boss’a yaptırdı.
Atamız sayesinde, Güzel Sanatlar Bölümünde, “Moda” kısmı açıldı. Yine Türk kuşunda kullanılan ve pilotlara, Paris’den getirilen deri ceketler dışında ki tüm her şeyin tasarımı Atamıza aittir.
Her konuğuna ayrı ona göre kostüm hazırlar, özenir ve hasta yatağında bile traşlı, bakımlı ve her zaman, bir insanın hangi koşulda olursa olsun, önce kendisine saygılı olmasını örnek göstermesi bile bize bambaşka ufuklar açıyor.
Önemli bir notu da belirtmek gerekiyor. Atamız, giyimiyle ilgili tüm giderlerini emekli maaşından kullandığını belirtelim.
Yeri gelmişken, dün açıklanan Türk-İş Açlık sınırı 13 bin 684, Yoksulluk sınırını 44 bin 573 TL olarak açıkladı.
Cumhuriyet mücadelemizin 101.yılına giderken, aslında ATATÜRK’ün yaşadığı çağa, şartlara rağmen ne kadar gerisinde olduğumuzun farkında mıyız, pek sanmıyorum.
Onu anlamak demek, onu her yerde yaşatmak ve doğrularını her koşulda savunmak demektir.
Hepimiz; akıl, bilgi, zarafet, vatan sevgisi, hayvan sevgisi, insan sevgisi, hümanistlik, yaratıcılık, şakacılık, espritüel bakış, sanatsal bakış, vizyon, çok yönlülük, gelişim ve dönüşüme açıklık, aydınlıkçı ve ilerici, dürüstlük ve doğruluk, hak yememek, sevmek sevmek sevmek’ten vazgeçmediğimizde, işte tam da onun gerçek ışığını yansıtmaya devam edeceğiz.
İnsan, tanımadığı, hiç görmediği birini sevebilir mi? Sevebiliyor, saygı duyabiliyor ve anlayabiliyorsa, onu görmüş demektir.
Sizin gördüğünüz, Atatürk, hangisi?
Mareşal Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK, Başöğretmenimiz, sana minnetimiz, saygımız hiçbir zaman bitmeyecek.
İyi ki bizim liderimiz, öncümüz ve hep özlediğimizsin!
Yorum Yazın