1060 yılında satranç Avrupa'da İslâmi çağrışımlar içerdiği gerekçesiyle yasaklandı. Hem de tam 400 yıl boyunca. Sonra satrançta kullanılan taşların İslâmi olanlarının adları değiştirilerek 1475 yılında oynanmasına izin verildi. Kardinal Damiani 1061’de din adamlarının satranç oynamasını yasakladı. 1093’te Doğu Ortodoks Kilisesi satrancı lanetledi. 1125’te Parisli Piskopos Guy satrancı yasaklayarak oynayan birkaç rahibi aforoz etti. 1128’de, Fransız bir başrahip olan Aziz Bernard, Tapınak Şövalyelerinin satranç oynamasını yasakladı.
Yahudiler satrançla ilgilenmeye başlayınca Haham Maimonides’de satrancı yasaklanmış oyunlar arasına dahil etti (1195). 1254’te Fransa Kralı Louis, 1291’de Canterbury Başpiskoposu John Peckman, Oxford’un Kurucusu Winchester Piskoposu William of Wickham da satrancı yasaklayanlar arasındaydı.
1475’te Avrupa’da vezir yerine kraliçe, filler yerine papazlar ve atlar yerine şövalyeler konularak oyundaki İslâmî unsurlar, dolayısıyla aforoz edilme gerekçesi ortadan kaldırılmıştır. 1550’de ise Azize Teresa, “Mükemmelliğe Giden Yol” isimli eserinde satrançtan övgüyle bahsetti ve İspanya’daki kilise onu satranç oyuncularının koruyucusu ilan etti. Zaten Hristiyanlık üzerinden gerçekleşen dinde reform da yaklaşık bu zamanlarda yaşandı
16. yüzyılın sonlarında, Rusya’daki din adamları satrancı büyücülük ve sapkınlıkla ilişkilendirdiler. 1649’da Çar Alexei satranç oynayan oyuncuları kırbaçlatıp hapse attırdı.
Hikâyenin buraya kadar olan bölümü satranç ve Hristiyanlık tarihi ile ilgili, yani batı onlarla dalga geçip aşağıladığımız dönemlerde işte böyle abuk sabuk davranıyorlardı. Konunun da aslında satrancın İslâmî tarafıyla falan bir alakası yoktu. Satrançla kilise arasındaki sorun satrancın analiz, strateji ve sorun çözme ile ilgili yetenekleri geliştirilmesiyle ilgiliydi.
Halkın bu tip meziyetlerinin olması kilisenin asla tercih etmeyeceği bir durumdu.
İslam tarihinde de birkaç kez satrancı yasaklayan yöneticilere rastlansa da halifelerin bile büyük satranç oyuncuları olduklarını biliyoruz hatta satrançta ilk kez 'büyük usta' lakabını Halife Memnun'un kullandığı şeklinde bilgiler mevcut.
Ama zamanımıza yaklaştıkça nedense satrançla Müslümanların arası açılmaya başladı.
İran İslam Devrimi'nin hemen ardından 1981’de satranç doğum yerlerinden biri olan İran’da yasaklandı, satranç oyuncuları yeraltına indi. 1988’de Ayetullah Humeyni satranca izin veren bir fetva çıkardı.
Mesela 2016 yılında Suud baş müftüsü haram olduğunu ve yasaklanması gerektiğini söyledi. Ardından ülkemizde de Cübbeli Ahmet aynı biçimde bir fetva verdi
1996-2001 yılları arasında ise bugünün medeni çağdaş Afganistan’ını inşa edecek olan Taliban, satrancı yasakladı Taliban satrancı bir tür kumar olarak niteledi ve insanları satranç oynarken yakaladıklarında satranç tahtasını ve taşları yakıp, oyuncuları hapse attı.
Nereden çıktı bu mevzu derseniz onu tam olarak ben de bilmiyorum, ama sanki satrançla dünyadaki güç dengeleri arasında fena halde bir ilişki var gibi. Sanatta da var, sporda da, edebiyatta da, müzikte de var. Belki onlar sonuç bölümü ama satranç üzerinden sebep bölümünü de sembolize etmek mümkün gibi.
Satrancın doğum yeri net bir biçimde Hindistan'dır. Halifelik döneminde, herhangi bir satranç federasyonu, hatta resmi bir dünya şampiyonası yoktu. Dolayısıyla, IGM (Büyükusta) ünvanı da yoktu. Ve satrancın, İslama hiçbir ilgisi ya da bağı da yoktur.
Demek ki, stratejik düşünce ve analiz yeteneğini geliştirmeye, çıkar çevreleri hep karşı çıkmışlar. Iyi bir kronoloji elde ettik.
düşünen ve yorum yapan herkes suçludur.Çünkü bize karşı gelebilir. Neden aslında bu!