Can Baydarol

Can Baydarol


Kritik Günler

Kritik Günler

Yurt dışına ilk çıkışım 15 Temmuz 1974 tarihine rastlıyordu. Almanya’nın Münih şehrinde mukim bir akrabamla uçağa binmiş, uçak türbülansa girince ödüm patlamış, yanımda oturan akrabam kahkahalarla beni teskin etmişti.


Münih’in ardından Belçika’ya geçip bir gençlik kampına katılacak, ardından Frankfurt üstünden İstanbul’a dönecektim. Hepsi toplam 15 günlük bir ilk yurt dışı deneyimiydi anlayacağınız.


Ama arada Ayşe’nin tatile çıkacağını hesaba katamamıştık. 


20 Temmuz 1974’de dönemin Dışişleri Bakanı Turan Güneş’in “Ayşe tatile çıksın!” parolası ile başlayan Kıbrıs Barış Harekatı başladığında yurt dışında kala kalmış, tam döneceğimi düşünürken 2nci harekatın başlaması ile de (tamamlanma tarihi 18 Ağustos 1974) benim yurt dışı ilk deneyimim (süreç boyunca Türkiye’ye bütün uçuşlar iptal olduğundan) 15 gün yerine 45 günü bulmuştu. Doğal olarak sınırlı iletişim kaynakları nedeniyle, her gün sadece Türkiye’nin sesi radyosunu dinliyor, rahmetli Ayten Alpman’ın sesinden “Bir başkadır benim memleketim”i ezbere söyler hale geliyorduk.

Harekatın üzerinden yaklaşık 9 yıldan biraz fazla geçtikten sonra, 15 Kasım 1983’de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) kuruldu. Mesele KKTC’yi Türkiye’den başka kaç ülkenin tanıyacağı ve bu şekilde uluslararası meşruiyetin devreye nasıl sokulabileceğiydi. Başlangıçta bir iki ülke tanır gibi olduysa da, karşılaştıkları baskılar nedeniyle geri adım atmak zorunda kaldılar. 

Yanlış hatırlamıyorsam, 2006 yılında Türkiye’de yapılan Formula 1 yarışının kupasını dönemin KKTC Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’a verdiriyor, bu doğrultuda “kupayı tanınmış bir kişi kazanan pilota verir” ilkesi doğrultusunda dolaylı tanıma adımını atıyorduk. Ama FİA bu adımı amiyane tabiri ile yemiyor, Mehmet Ali Talat’ın tanınmamış bir kişi olması gerekçesi ile Türkiye’ye 5 milyon dolar mertebesinde ceza kesiyordu.

Arada toprağı bol olsun eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan’ın girişimleri ile Kıbrıs’ın AB tam üyeliği öncesindeki barış planlarının nasıl sabote edildiğini, varılan çözümün KKTC tarafından kabul edilirken, Rum kesimince nasıl reddedildiğine de hep beraber tanıklık ettik.
Sonuçta 2004 itibarı ile Ada’nın bütününü temsilen AB’ye katıldığı varsayılan (bu varsayımın her türlü ahlaki değerden uzak olduğunun altını çizmek hatalı olmayacaktır) Kıbrıs Rum Yönetimi ve hala statüsü belirsizliğini muhafaza eden KKTC gerçeği ile bugüne kadar geldik. 

Son güncel gelişmeleri hatırlayalım:

Cumhurbaşkanı Erdoğan 21 Eylül 2022’de Birleşmiş Milletler 77nci Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmasında, KKTC’nin tanınması çağrısını bir kez daha yaptı. Daha önce sayısı hatırlanamayacak kadar yapıldığı için bu çağrı çok fazla önemsenmedi.

Geçtiğimiz hafta KKTC, Türk Devletleri Teşkilatı toplantısına ilk kez gözlemci üye olarak kabul edildi. Toplantı sırasında konuşma yapan Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1963’den beri Türkiye’yi AB kapısında oyalayan AB’ye sert bir mesaj gönderdi.

Önümüzdeki hafta 15 Kasım, daha önce de ifade edildiği gibi KKTC’nin kuruluş yıl dönümü. Bugüne kadar gelen kulis bilgileri doğrultusunda sivil bir Rus uçağının Ercan havalimanına inmesi bekleniyor. Eğer bu uçuş gerçekleşir ise, yanlış hatırlamıyorsak, Barış Harekatından bu yana izolasyon altında olan KKTC’ye Türk Hava Yolları dışında ilk inen üçüncü ülke uçağı bu uçak olacak.

Böyle bir uçağın Ercan’a inmesi, Rusya’nın KKTC’yi tanıması anlamına gelir mi? Bunun karşılığında Rusya Kırım’ın ve Donbass’ın Türkiye tarafından tanınmasını talep edebilir mi? Zor ve şu an için cevaplanması imkânsız olan sorular. Gelişmelerin neye yol açacağını hep beraber izleyeceğiz. Tanıma olmayacağı kesin, ancak tanıma yolunda küçük adımlar diplomasisi evresine girilmiş olabilir.

Gelişmeler doğrultusunda önümüzdeki yazımda Türkiye’deki seçimlerin tarihi konusundaki tahminlerimi tartışmaya açacağım.


 
 

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar