Sevgili Okurlarım,
Öyle bir zamanda yaşıyoruz ki olaylar müthiş bir sürat ile gelişiyor...Akşam düşünüp ertesi gün yazmaya kalktığım anda olay artık demode oluyor.
Benim sizinle paylaşacağım olaylar, özel olarak yaşadıklarım ve hatırladıklarım hiç bir değişime uğramamış olup tamamen orijinaldir.
Yeni yılın ilk haftası ailemiz için her zaman çok önemli olmuştur çünkü Annemin ( Çanakkaleli Frida) doğum günü 5 Ocak’tır. O gün küçük büyük tüm ailenin anneme gidip bir pasta üfleyip arkasından sohbet etmek bizim için çok hoş bir gelenek olmuştu. Annem yaşasaydı bu sene yüz yaşında olacaktı ve her doğum gününde yaptığı gibi çok renkli hayatından bizlere yine ilginç olaylar anlatacaktı. Bizleri bırakıp sevgili eşine kavuşalı dokuz yıl olduğundan ne yazık ki bu artık mümkün değil. Onun yerine ben hatırladığım bir olayı sizlere aktarmak istiyorum.
Daha önceki yazılarımda annemin Çanakkaleli, babamın da İstanbullu olduğunu yazmıştım. Aynı kökten olmalarına karşın çok farklı kültürlerle büyümüşlerdi. Annem önce Çanakkale Ortaokulu sonra İstanbul Kız Lisesini bitirmiş, çok iyi Türkçe bilirdi ve kalemi de çok güçlüydü. Tüm ailemizin kompozisyonlarını hiç üşenmeden yazardı. Hatta yalnız kendi çocuklarının değil yeğenlerinin, komşularının çocuklarının da kompozisyonlarına yardım ederdi.
Babam ise Fransız lisesi okuyup çok iyi Fransızca konuşurdu. İkisi nişanlandıktan sonra annem Fransızca öğrenmeye çalışmış ve bayağı ilerletmişti. Yine de ana dili gibi Fransızca konuşan halam onun Fransızca hataları ile eğlenirdi. Annem ise Türkçe konusunda onlardan kat kat daha iyi olmasına rağmen mukabele etmez olayları büyütmezdi. Büyük bir kalbi olduğu için eşinin üzülmesini istemezdi.
1941 yılında annem 18 yaşını doldurmuş babam da önce ona evlenme teklif etmişti. Tam babasından istemeye karar verdiklerinde hükümet 20 ila 40 yaş arası tüm gayrimüslim erkekleri Nisan 1941 de askere çağırmış ve maalesef genç çiftin tüm planlarını bozmuştu.
Babam gitmek zorunda kalmıştı. Bu babamın 3. Kere askerliğe çağırılmasıydı. Bu askeri birliklere Nafıa Birlikleri adı verilmişti. Bunlar yol yapımında kullanılan kişilerdi. Aslında asker sayılıyorlardı ama silah, talim gibi olaylar yoktu. Bu insanlar ücret almayan işçiler olmuşlardı. Bunların bir kısmı doktor, avukat gibi meslekleri olan kişilerdi. Bu kişilere hem çok kötü davranılmış hem de yemekleri gereğince verilmemişti.
Temmuz 1942 de bu birlikler lağvedilmiş ve hepsi terhis edilip evlerine dönmüşlerdi.
Bizimkiler artık nişanlanacaktı ki Eylül 1942 de bu kez hükümet Varlık Vergisi kanununu teklif etmişti. Büyük Millet Meclisinde hemen kabul edilip yürürlüğe sokulmuştu.
Ailemizde yine büyük bir travma olmuştu. Neyse ki babamın vergisini zor bela çalıştığı fabrika ödemişti. Annemin tarafında işler öyle olmamıştı. Her şeylerini satmalarına rağmen paraları vergiyi ödemeye yetmemişti. Aile büyüğü olarak Dedem Aşkaleye gidecekti. Dedem yetmişini geçtiğinden onun yerine büyük oğlu gitti. O gidince geri kalanlar çeşitli işlerde çalışıp aileye katkıda bulunmaya çalıştılar. En küçük dayım İstanbul Tıp fakültesinde üçüncü sınıfta okurken ayrılmak zorunda kalıp o da çalışmaya başlamıştı. 1942 yılı da böyle olaylar ve bekleyişler ile geçmişti. 1943 ün başında dayım serbest bırakılmış eve dönmüştü . Artık annem ve babam için engel kalmadığından nikah ve düğünleri mütevazi şartlar altında yapıldı .
Ağır varlık vergisi travmasından sonra çok kısıtlı bütçeleri olduğundan aileler beraber yaşıyorlardı. Annem de babamın ailesi ile aynı dairede yaşamaya başlamıştı. Evde kayınpeder, kayınvalideden başka babamın kardeşi ve ablası da vardı. 1945 de ben de aileye eklenmişim. Annemin dediğine göre biraz ayaklanınca tüm ailenin moral kaynağı, eğlencesi ben olmuşum. Felaketler ailemizin peşini bırakmıyordu. Amcam 24 yaşında iken tifoya yakalanmış ve yatırıldığı hastanede zatürreeye de yakalanınca vefat etmişti. Annemin dediğine göre ailemizi ben kurtarmışım.
6 Ocakta Kulüp dizisinin son dört bölümü yayınlanınca oradaki bütün bu olayları ailemin de yaşadığını ve her şeye rağmen hayatın devam ettiğini gördüm. Benim en çok üzüldüğüm taraf ise Türkiye’nin büyük bir çoğunluğunun yakın geçmişimizde ki bu olayları tarih kitaplarından değil de bir televizyon dizisinden öğrenmesidir. Bu dizi yakın tarihimizi canlandırması ile çok önem kazanmıştır. Dizideki arka planlar, kıyafetler, lisanlar lehçeler titizlikle seçilmiş ve yapılmış. Karşılaştırmanız için sizlere ailemden birkaç fotoğraf göstermek istiyorum. Bunlara baktığınızda dizinin başarısını daha iyi görebilirsiniz.
Annem ve babam
Dayım, annem ve babam Taksim'de
Babam
Annem, babam ve ben Taksim'de
Kulüp dizisi o zamanın İstanbul’unu gayet başarılı anlatmış o zamanki kültür zenginliğini bizlere sanki canlı olarak yaşatmıştır. Acaba bu kültür ve bilgi zenginliği bugüne kalsaydı İstanbul ve Türkiye daha başarılı olmaz mıydı? Benim ülkem için çok üzüldüğüm bu zenginliğin heba edilmesidir. Aslında bu yollanan insanlar gittikleri ülkelerde hep İstanbul/ Türkiye hasreti ile yaşamışlar.
Dizide söylenen ve Annemin başından geçen olayları bir sonraki yazımda anlatacağım.
2022 yılının Ülkemize, dünyamıza Sevgi , Huzur , Sağlık getirmesini dilerim.
Sevgi ve saygılarımla
Şovenizm kötü bir şey, çok üzgünüm ve utanıyorum. Her şeye rağmen kendinizi mensubu olduğumuz topluma ait hissetmek ve katkıda bulunma çabalarınızı takdir ediyorum. Sevgi ve saygılarımla.
A’dan Z’ye haklısınız, adalet ve eşitlikten uzak, baskıcı uygulamalarla toplumu ayrıştırdılar. Yazınız için kutluyorum, ailenizin başına gelenlerden büyük üzüntü duydum.
Sevgili eskimiyen dostum ne guzel yaziyorsun seni tanimis olmaktan gurur duyuyorim yazmaya DEVAM!!!’n
Eline sağlık Nino.Çok güzel bir yazı.Devamını sabırsızlıkla bekliyorum.
Çanakkaleli kardeşin seninle gurur duyuyor❤️
Sevgilin Nino
Kalemine sağlık devamını merakla bekliyoruz