Yusuf Kanlı

Yusuf Kanlı


Madem anlaşamadık, haydi meyhaneye!

Madem anlaşamadık, haydi meyhaneye!

Hep söylerim Kuzey Kıbrıs enteresan bir yer. Bazıları niye  Başbakan Hamza Ersan Saner'e HES demekte anlamıyorum. İyi davul çaldığını gördük. Ama enerji ürettiğine şahit olamadık şimdiye kadar.

Latife bir yana, enteresan Kuzey Kıbrıs’ta çok enteresan insanlar ve onları yönetirmiş gibi yapan çok enteresan siyasi parti liderleri var. Eleştirmek için söylemiyorum, ancak Başbakan Saner'in sabah Cumhurbaşkanlığı makamına gidip, “Ortaklarım arasında anlaşmazlık hükümet performansını etkiliyor” dedikten saatler sonra aynı ortaklarla meyhanede buluşup, yanak yanağa kutlama yapmak sağlıklı bir durum mu?

Yok, yok… eleştirmiyorum. “Anlaşamıyoruz” deyip kavga etmek yerine şişenin dibinde uzlaşma aramak belki de çok daha sağlıklı bir davranış. En azından ortada icraat olmasa da kavga, patırtı, gürültü de yok.

Aslında, Kıbrıs siyasetinde meyhane önemli bir durak olmuştur her zaman. Bir aralar, çok değil 2004 Annan Planı üzerinde referandumlar yapılması öncesi çok ciddi bir kutuplaşma vardı adanın iki yarısında da siyasiler ve toplum katmanları arasında. Türkiye’den birçok gazeteci arkadaş Atina üzerinden Rum kesimine gelmişler, onlar her iki tarafta da durumu izlemekte ve şaşmaktaydılar bütün gün birbirine en galiz saldırılarda bulunan siyasilerin, akşam aynı meyhanede şişe dibi araştırması yapmalarına.

Kuzey’de de durum farklı değildi. Akşama kadar birbirine dalaşan siyasiler akşam olunca tekrar kırk yıllık dost oluveriyorlardı. Bu durum kuzeyiyle, güneyiyle Kıbrıs’ın zafiyeti değil, güçlü tarafıdır. Anlayışın, hoş görünün sergilenmesine fırsat verir.

Yine bir seçim döneminde, sabahtan akşama bütün gün birbirlerini eleştiren siyasi liderlerin bir gazeteci dostumun inisiyatifiyle “Kleftiko” (Hırsız kebabı) yemek üzere bir kasabın yan tarafındaki baraka-lokantaya davet ettiğimizde, birkaç saat içerisinde en sağdan en sola gazetecinin, siyasi liderin bir araya gelmesinden, anıları paylaşmasından ve sanki aynı ailenin üyeleriymiş gibi şakalaşmalarından çok etkilenmiştim. Benzer bir manzarayı Ioannis Kassulides’in başarısız başkanlık kampanyasını izlerken Rum siyasilerde de görmüştüm.

Rahmetlik Rauf Denktaş ile Glafkos Klerides arasında da benzer bir ilişki vardı. En kızdıkları anlarda bile birbirlerine yönelik “kardeşçe” bir yaklaşımları hep oldu.

İki toplum olarak aynı durumu niye sağlayamadık? Nasıl oldu da miras peşinde koşan cahil kardeşler gibi bir durumun içerisine yuvarlandık? Vamık Volkan hoca “Kafesteki kuş” gibi belki bu “kızgın kardeşler” sendromunu da incelemeli Kıbrıs’ta.

Bu arada, sular tekrar ısınmaya başladı, diyeceğim “Ne zaman soğudu ki?” diyeceksiniz. Bu günlerde yeni bir hareketlenme var. Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias’ın ABD Dışişleri Bakanına gönderdiği Türkiye’yi şikayet ettiği mektup, ABD bakanı Anthony Blinken’in cevabi mektubunda Yunanistan’ın bölgesel liderliğine destek ifade etmesi ve bu arada Adalar Denizinde Yunanistan ile ABD’nin bir askeri üs hazırlığında olduğu iddiaları endişe verici gelişmeler oldu.

Diğer yandan BM genel-sekreterinin de katıldığı gayrı resmi Kıbrıs toplantısı sonrasında bir türlü yayınlanamayan ortak açıklama artık gündemden kalktıysa da, sorun sona ermedi. Türk tarafı genel-sekreterin özel temsilci atamasını, Rum liderliği ise genel-sekreterin Güvenlik Konseyi’ne rapor verecek statüde BM Özel Temsilcisi atanması talebi uzlaştırılamadı. Genel-sekreter ise görevi dolan adadaki BM yerleşik temsilcisi ve UNFICYP Misyon Şefi Elizabeth Spehar’ın yerine atanması kesinleşti gibi olan Kanadalı diplomat Colin Stewart’ın yetki alanını genişleterek sorunu çözmeyi hedefleyecek gibi. Nihayette bu metot ilk kez denenmiyor…

Bir diğer önemli gelişme ise başarısız BM gayrı-resmi çabaları sonrasında İngiltere’nin tekrar devreye girmeye niyetlenmesi. Bu hafta adada ve belki ardından Ankara ve Atina’da temaslar yapacak olan İngiliz Dışişleri Bakanlığı özel direktörü Ajay Sharma daha önce ademi merkeziyetçi federasyon önerisiyle, federasyon ile konfederasyon arasında bir formül ve bir anlamda Türk tarafının “iki devlet” pozisyonuna da yer veren yaklaşımını daha kapsamlı ve güven artırıcı önlemler yanı sıra bazı uzun vadeli yeni tartışmalar yaratıcı bir tutumla ilerletebileceğinden bahsedilmekte.

Ancak, yapısı gereği ciddi zafiyet içerisindeki KKTC hükümetinin istifası, yerine bir seçim hükümetinin gerekmesi, Türkiye’deki enflasyon ve döviz kuru gelişmeleriyle KKTC yönetimine kim gelirse gelsin icraat kapasitesinin çok sınırlı olacağı gerçeği erken seçimin kararlaştırıldığı gibi Şubat ayında değil belki de Aralık ayında  yapılması gereğini doğurabilir. Bu durum belirsizliği artırırken aynı zamanda tüm Kıbrıs’ta çözüm çabalarında da ciddi ivme kaybına sebep oluyor.

Bu şartlarda kavga etmektense belki en azından tartışmaları geçici de olsa durduracaksa belki meyhaneye gitmek en iyisi.

telif

Makale Yorumları

  • Nursun Erel 18-10-2021 08:26

    Hırsız kebabını merak ettim, bizdeki tükürük köftesi gibi bir şey mi?

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar