Sanat yelpazesini açtığımızda, açılan bu dört yaprak, İstanbul Zorlu PSM’de esiyor. Sadece sinema severlerin değil tüm insanların merakla beklediği, dünyanın en güzel kadınlarından, Monica Belluci, İstanbul, Türkiye’de.
Akdeniz’in tutkusu, ateşi, kadim bilgeliği sesinde, duruşunda, söyleminde. Ne söyleyecek? Aynı köklerden gelen bir başka kadını anlatacak.
YUNAN SOPRANO İTALYAN OYUNCUNUN BEDENİ VE SESİNDE
Akdeniz Akdeniz, filminde aynı yüzler, aynı mideler, aynı der, replikte. Yunan Soprano, Maria Callas, İtalyan oyuncunun bedeni ve sesinde, Türkiye sahnesinde.
Maria Callas, zamanının dişi kaplanı. Hafızalara dipdiri, esmer gürleyen bir ses olarak kazınmış, yetenek. Monica Belluci burada bir anlatıcı. Tüm koltukların satılmış olduğu salonda, pür dikkat herkes onu izlemeye hazır. Ve çıkışta kitabı, cd, bugünün anısına afişi ile. İki Yunan Tanrıçasının, tam bir buçuk saat süren etkinliğinde, mektuplar seslendirdi, güzeller güzeli Monica Belluci.
Malum mektuplar, ün kazanmış, tarihe mal olmuş değerlerin, aslında topluma mal olan yüzlerinden yani madalyonun ters tarafından baktırır. Öyle oluyor, bize baktığımızda örnek vermek gerekirse, edebiyat dünyasından edebiyat&sanat Edip Cansever-Alev Ebüzziya, edebiyat&edebiyat,Ahmed Arif-Leyla Erbil gibi. Burada da Monica Belluci, Maria Callas’ın yaşam öyküsünün bilinmeyen yüzünü, sahnedeki devin doğuşunu, İtalyanca öğrenişinden, elini tutan ama sonradan kendisini terk eden eşine, dokuz yıl beraber olup evlenemediği aşkına, hazin bir ses kaybı ile tüm kariyerini etkileyecek risklere kadar bir dolu dolu yaşam. Tabii yaşadığı dönemi düşündüğümüzde; açlığı ve savaşı da görmüş, bir Maria Callas var.
Sarı bir koltuk üzerinde, aslında simsiyah yas kıyafetleri içinde aktarılmaya çalışılan Maria Callas’ın hayatının karanlık yüzü. Ancak izleyiciye geçen, hep aynı naif ve güzel bir ses tonunda akan, araya Maria Callas’ın dört ya da beş eserinin serpiştirildiği bir sunum. Bir saygı duruşu ama izleyiciye tam geçemiyor. Fuayeden çıkarken sıradan veya iş, sanat dünyasının insanlarının konuşmaları pek iç açıcı olmasa da Monica Belluci’nin, bir film provası gibi canlı filmiydi. Ve o muazzam estetiğinde, gördüm ki sesi de güzel, anlatıcı olarak yani bütünüyle bir Akdeniz Kadını, buram buram sahnede.
Maria Callas’ın Amerika’da başlayan sakin yaşamının sanata evrilen ve devleşen yüzü, bu performansta tabi ağır geçiyor, sahne dekoru, sahnede olanın güzelliği, belli bir noktada bütünlükten koparıyor. Her ne kadar bizim Aliye Rona’mız gibi kapkara esmer güzeli bir Maria Callas’ın, iç sancılarının yansıması böyle eşsiz Sophia Loren’den sonra İtalya Sinemasının en görkemli yıldızı Monica Belluci olsa da.
Belki filminde kurtarabilir, yine de kendisinin sinema sanatına katmış olduğu eserlerden yine ikinci Dünya savaşından kesiti ve dul bir kadın olarak var olmanın duruşunun, nasıl olduğunu anlatmaya çalıştığı, Malena, filmini anımsattı.
Maria Callas, efsane tabii, Mektuplar ve Anılar serisinin emeği, turnesi, hayırlı olsun ama ortaya konulanı kıyaslama yapmak değil ama bir erkeğin erkeği anlattığı mesela yakın zamanda üstelikte genç olmamasına rağmen, müzikli ve tiyatral anlamda, sadece durağan ve stand up ortamından epey uzakta, değerli Genco Erkal’ın, Ahmed Arif’ın yaşamı üzerinden, Leyla Erbil ve kendi yaşamı var.
Bizde ne güzel işler yapıyoruz hani!
Bu arada Ahmed Arif, doğum günün kutlu olsun!
Teşekkürler, Monica Belluci, dünya gözü ile seni yakından görmek güzeldi.
Yorum Yazın