Tüm dünyanın peşinden koştuğu, ölümü üzerinden ne kadar zaman geçerse geçsin isminin asla unutulmayacağı Marilyn Monroe, bugün tartışmalı film Blonde ile beraber aramızda olmasa da yine gündemi sarsmaya devam ediyor. İlk haftasında 37.3 milyon saat izlenerek tüm ülkelerin TOP 10 listesine girmeyi başaran film, bu hafta markajıma takılan konu oldu.
Joyce Carol Oates’ın aynı isimli romanından uyarlanan filmde baş rolü Ana De Armas oynadı. Marilyn Monroe hakkında neredeyse yapılmış tüm filmleri izleyen biri olarak, bence tip olarak ona en çok benzeyen isim Ana De Armas oldu. Ancak film izleyenleri öyle çok sarstı ki, şahsen ben 2 gün etkisinden çıkamadım sevgili okur. Yani bu filmin daha önce izlediğimiz Marilyn filmleri ile uzaktan yakından alakası yok. Durun anlatıyorum…
Bir kere öyle sarsıcı, zor ve dramatik bir hayatı olduğunu göstermiş ki, kadıncağızın gururu resmen ayaklar altına alınmış. Hep kullanılmış, hep dalga geçilmiş, sürekli istismar edilip kenara atılmış. Şiddetin her türlüsünü yaşamış. Film bittiği zaman izleyici resmen dayak yemiş gibi oluyor.
Yazarken de izlememiş olanlar için spoiler vermemeye özen gösteriyorum ama özellikle Monroe’nun ölümü ile ilgili sonu gelmeyen şüpheleri de hiç işlemeden tipik bir intihar gibi anlatmış. Bu ölümün ne kadar şaibeli olduğu defalarca işlenmiş ve birtürlü de sonuca ulaşamamıştı.
Bir başka önemli konu da, gerçekten çok iyi bir sanat filmi olarak yapılan kurguda konu birbirinden çok bağımsız olarak anlatılmış. Eğer Marilyn Monroe’nun hayatını okumadıysanız, onunla ilgili daha önceden hiç film izlemediyseniz imkanı yok hiçbir detayı anlayamazsınız sevgili okur. Ancak onun yaşamını çok iyi bilen kişilerin anlayacağı türden oluşturulan kurguda; benim beğendiğim şeyler geçişler, anlatımlar ve filmin konsepti oldu. Ama ne yazık ki senaryo tüm Marilyn hayranlarını üzecek ve hatta sarsacak cinsten olmuş.
Elbette tüm bu izlediklerimizin doğruluğu da şaibeli. Yani bir Allah’ın kulu da çıkıp evet bunlar %100 doğrudur diyemez. Ancak öyle bir film yapmışlar ki, Marilyn Monroe olmadığınıza şükredeceksiniz sevgili okur.
Çocukluktan beri uğradığı istismarlar, psikolojik rahatsızlıkları olduğu için hastaneye kapatılan bir anne, evsiz yurtsuz oradan oraya savrulan bir çocukluk, hayatının hiçbir döneminde zerre eksilmeyen baba özlemi, kariyerinde fark edilebilmek için verdiği tavizler, uğradığı tacizler, yediği dayaklar ah ben daha size neler sayayım. Yani bu kadının az çekmediğini biliyorduk ama inanın bu kadar trajik bir yaşam; tüm izleyenleri şok edecek.
Filmde az sayıda beğendiğim şeylerden biri de; Marilyn Monroe’nun ilaç kullanmaya başladıktan sonra yaşadıkları. Ah sevgili okur o baş dönmelerini, o akıl tutulmalarını öyle ustalıkla aksettirmişler ki sanki o ilacı kendiniz içmişiniz de siz yaşıyor gibi izliyorsunuz. Bazı sekanslarda Marilyn için yaptıkları empatiler de güzeldi. Neden krize girdiğini, neleri hatırlayıp öfke nöbeti yaşadığını izleyiciye net olarak anlatıyor film.
Şimdi eğer güzelliği ile tüm dünyanın aklını başından alan bu kadına, hayatın bir de acı tarafından bakıp “İyi ki Marilyn Monroe olmamışım” demek istiyorsanız, Netflix’de Blonde filmini mutlaka izleyin derim.
Filmin sanatsal kısmı bir yana, eminim sizin için de senaryo fazla sarsıcı olacak!
Yorum Yazın