Sevgili Okur, yazarınız boşuna her yazıda değinmiyor: aman aklımıza mukayyet olalım, mental ve ruhsal olarak kendimize yatırım yapalım diye.
Vücut dinlenmek, beyin resetlenmek, ruh önemsenmek ister. Sen bir ruh olduğunu unutur, kendine robot mualemelesi yaparsan gün gelir geri dönülmez yaralar açtığını görürsün kendi kendine.
Ruh rahat olmazsa, beynimiz de sürekli bir anksiyete halinde tetikte bekliyor. Bakın konu o kadar önemli ki, global ölçekte yapılan bir araştırma, çalışanların akıl sağlığının temsil ettikleri kurumları ne derece büyük ölçüde etkilediğini gözler önüne serdi. Depresyon tanısı alan grubun %70’inden fazlası en az bir işte istihdam ediliyor. Mental sorunları olan kişilerin yaşadığı işte var olamama, devamsızlık, takım çalışmasına uyumsuzluk, kaygı gibi problemler kurumlarına yüksek çalışan devri olarak yansıyarak, toplum ekonomisini de etkiliyor.
Bana göre yüksek çalışan devri, küçük büyük fark etmeden her türlü şirketin en sinsi tehlikesi. Birini işe alırsın, ona işi öğretirsin, onu tanırsın, işte pratik kazanır, kendince çalışma sistemleri geliştirir, diğer ekip üyeleri ile kaynaşır ve tam ondan verim alacağın zaman hooooop işten ayrılır. Bu sefer yönetici dipsiz kuyularda iğne arar gibi, yeniden doğru elemanı bulmak için zaman, emek ve para harcar. Bulunca da yukarıda yazılanlar aynı sıra ile sil baştan yeniden yapılır.
Rakamların Yükselişi İş Dünyası için Korkutucu
Geçtiğimiz yılda elde edilen veriler; çalışanların %84’ü için stres ve tükenmişlik gibi sorunlardan depresyon, anksiyete gibi teşhis edilebilir durumlara kadar en az bir akıl sağlığı sorunu yaşadıklarını ortaya koyuyor.
Rakamın yüksekliğine bakar mısınız, çalışanların %84’ü çok büyük bir oran! Hoş memlekette akıl sağlını koruyabilen kaç kişi kaldı diye bakılsa belki daha kolay sonuca ulaşılabilir.
Haberlerde şahit olduğumuz sinir bozucu gündemler, ya da kimi zaman hiçbir haber bülteninde şahit olamadığımız “neden kimse bunu haber yapmıyor, yazıp çizmiyor” diye düşünüp durduğumuz içinden çıkılmaz olaylar, sabun misali eriyip giden paramız ve buna karşı hala “1 TL, 1 TL olduğu sürece dolar bizi ilgilendirmez”cilere karşı çekilen ya sabırlar, benzinin Nirvana’ya ulaşan fiyatı ve sokakta mikrofon uzatılan amcanın “ben hep 300 liralık alıyorum, zam bilmem” yanıtının bünyeye yaydığı gerginlik, kadına şiddet, siyasi çalkantılar, deprem için toplanan ancak deprem için kullanılmayan yardım ve vergi paraları, İstanbul’da alıp başını giden kiralar derken insanın mental sağlığını koruması çok da kolay olmuyor.
Şirketinizin zarar etmesinin tek sebebi acaba siz olabilir misiniz?
Durumu yöneticiler açısından ele alalım. Büyüme hedeflerini tutturamamış, rakiplerinin çok gerisinde kalmış bir şirketin yerinde saymasının nedeni acaba yöneticilerinin duygusal dünyalarındaki hezimetlerini, iş dünyasına da yansıtmış olması olabilir mi?
Anlık gel-gitlerinizle aldığınız kararlar, sizi uzun vadede para kaybettirecek durumlara götürebilir mi?
Mental olarak çok dolu, bitkin ve tükenmiş olduğunuz için çalışanlarınızın ortaya koyduğu proje ve işleri hakkaniyetle değerlendirmemiş olabilir misiniz?
Melankolik duygu dünyanız, ayağınıza kadar gelen fırsatlara kör olmanızı açıklar mı?
Mental sorunların ekonomiye verdiği zarar 1 Trilyon Dolar civarında!
Paylaşılan verilere göre; 2020’de %48 olan bu oran 2021’de %59’a yükseldi. Özellikle iş dünyasında ekip içi uyumlu çalışmaya engel olan anksiyete ve depresyon gibi problemler sebebiyle, her yıl 12 milyar iş gününün kaybedildiği rapor edilmiş durumda. Bu durumun küresel ekonomiye tahmini kaybının ise, her yıl 1 trilyon doları bulduğu tahmin ediliyor.
1 Trilyon dolar, tehlikenin farkında mısınız?
Bu saatten sonra Polyanna mı olacağız?
Türkiye’de her 2 çalışandan 1’inin psikolojik sağlamlığının düşük olduğu tespit ediliyor. Buna rağmen %88’inin hiç psikolojik destek almadığı görülüyor.
Öte yandan mental bir iyilik halinin de olumlu yansımaları iş dünyasında hızlı bir şekilde sonuç veriyor. Çalışanların %77 ‘si iyi hissettiklerinde daha verimli çalıştıklarını, %73’ü ise işe devamsızlıklarının azaldığını ifade ediyor.
Peki evine ekmek götürmek için çalışan birinin, mesai süresi boyunca geçim derdini, banka kredisini nasıl unutturacağız? İş yerinde mobbing’in önüne nasıl geçeceğiz? C level yöneticiler için, doğru karar verme zeminini nasıl hazırlayacağız?
Sorunları görmezden gelerek mi?
Hayır!
Madendeki elması arama, ortamını madene çevir!
Kurumsal hayatta İnsan Kaynakları için tüm mental sorunlardan azade, pür-i pak bir zihinle kendini kurumuna adayacak bir çalışan bulmak fazla hayalperest bir yaklaşımdır.
Ancak bana göre, büyük ya da orta ölçekli şirketlerin çalışma stratejisi sadece yüksek empati içeren bir yaklaşımla olduğunda, her bir çalışandan maksimum verim alınabilir. Para bilinenin aksine her kapıyı açmaz. Birçok kapıyı açar evet, ama asıl yetenek ve motivasyon içerden gelen bir dürtüdür.
Doğru koşullar, anlayış ve bireysel bir çalışma düzeni gerektiren yeni nesil iş stratejileri ile bence mental sorunlara karşı bir kalkan oluşturulabilir.
Trafikten nefret eden ve ofise çok uzak lokasyonda oturan birini, haftanın 5 günü ofise çağırarak ondan verim alamazsınız. Çünkü güne bitkin ve negatif söylemlerle başlayacaktır.
İşe alırken farklı görev tanımı ile el sıkıştığınız birine, hiç alakası olmayan başka başka görevler verdiğinizde aslında “2 personelin işini tek bir kişiye yaptırıp” kara geçmiyorsunuz. Her iki işin de kalitesini düşürerek ve çalışan devrini teşvik ederek şirketi zarara sokuyorsunuz.
Başka bir örnekle çocuğu hasta bir annenin izin talebini red edip, ofise çağırdığınızda o gün ondan performans beklemeniz çok hayalci bir yaklaşım oluyor.
Kurumsal hayatta doğru koşullar için empati, empati için de karşındakini analiz etmek çok önemlidir. Aksi halde “bu maskeli balo ve onun sahte yüzleri” ile küçük etapta şirketleri, büyük etapta ise ülke ekonomisini zarara uğratmaktan öte geçilmez
Yorum Yazın