Ağırlıkla üzerinde çalıştığım alan dış politika. Bu platformu da bu birikimi yansıtabilmek için kullanmaya çalışıyorum. 6 Şubat’ta yaşadığımız büyük felaketin ardından 1999’da yaşadığımız Gölcük depremiyle ilgili başlatılan tartışma beni iç politikada da kalem oynatmaya mecbur bırakıyor.
Yaşananları biliyorsunuz.
İlk günlerde arama kurtarma ve yardım faaliyetlerinin ardından sosyal medyada örgütlenen bir grup, yaşanan felaketin ardından yaşanan sorunları 99 Depremindeki hazırlıksızlıkla aklamaya çalıştı. Küçük tartışmalar halinde devam eden konu, televizyon programcısı Hulki Cevizoğlu’nun dönemin iktidarına yönelik asılsız iddialarıyla büyüdü.
Cevizoğlu’nun “Devlet 1 hafta bölgeye gidemedi” iddiasını daha depremin ilk saatlerinde kurulan koordinasyon merkezleriyle, bölgede askerler başta büyük fedakârlıklarla çalışan devlet kurumlarının görüntüleriyle, depremin ilk günü bölgede sorumluluk alan dönemin Başbakanı Bülent Ecevit ve çok sayıda Bakan’ın fotoğraflarıyla yalanladım.
99 depremi bir başarı öyküsü değildi. Ama günlerce hiçbir şey yapamamış, adeta paralize olmuş bir Devlet olduğu iddiası da doğru değildi.
* * *
Binlerce destek ve tebrik mesajı aldım. Tabi ciddi sayıda da hakaret.
Sosyal medyada trol olarak adlandırılan bu hesapların büyük kısmının ciddiye alınacak tarafı yoktu elbet. Ama aralarında benim önceden takip ettiğim, bildiğim isimler de vardı.
Özellikle milliyetçi harekete yakın bazı hesaplardan atılan mesajlar karşısında büyük şaşkınlık yaşadım. Beni hainlikle suçlayan, vatan sevgimi, Türklük bilincimi sorgulayan onlarca mesaj.
“Bizden önce buzdolabı yoktu,” diye siyaset yapanların 24 yıl öncesiyle kendilerine hiza almaya çalışmaları ilginç olmasa da o gün mesuliyet makamında olanların bunu kabul etmeleri enteresandı.
Hepsine aynı yanıtı gönderdim.
“99’da ülkücü hareketin koalisyon ortağı olduğunun farkında değilsiniz sanırım.”
Çok azı yeni hakaretlerle yanıt verdi. Büyük kısmı suskun kaldı.
* * *
Hulki Cevizoğlu’nun iddialarına yanıt vermek için kullandığım başlıca kaynak Anadolu Ajansı’nın fotoğraf arşiviydi. Bu arşiv, Devletin de hafızası olması açısından çok önemli. Arşivi tararken o dönemi hem daha iyi hatırlıyor, hem gri alanları netleştirme fırsatı buluyorsunuz.
Mesela o dönem Başbakan Yardımcısı olan Devlet Bahçeli, Başbakanlık’ta kurulan koordinasyon merkezine ilk gelen yetkili olarak fotoğraflanmış. Sabahın ilk ışıklarından önce çalışmaya başlamış kısacası. Depremin ilk 5 günü Başbakanlık’ta, o zamanın en büyük sorunu olan koordinasyon ve lojistik problemlerinin aşılması için çalışmış.
Arşive göre Devlet Bahçeli bölgeye 5 gün sonra, 21 Ağustos’ta gitmiş. Çok ilginç bir fotoğraf var. Devlet Bahçeli’nin konuştuğu bir depremzedeye “Ağlama sil gözyaşlarını, devlet yanınızda,” dediği kaydediliyor.
Tekrar edelim. “Sil gözyaşlarını, Devlet yanınızda.”
* * *
Arşivde pek çok MHP’li Bakanın bölgede yaptığı çalışmaların fotoğrafları var. Özellikle dönemin Sağlık Bakanı rahmetli Osman Durmuş çok ön plana çıkmış. Hasar gören noktaların hemen her tarafında fotoğrafları ve açıklamaları var.
Çokça rastladığım bir diğer isim dönemin Bayındırlık ve İskân Bakanı Koray Aydın. Özellikle çadır kentler, geçici konutlar, konteyner kentler gibi konularla ilgili çokça kamuoyu önüne çıkmış.
MHP’li Bakanların, o dönemin diğer isimleri gibi gerçekleri paylaştığı, sıkıntılardan, zorluklardan, eksiklerden, yetersizliklerden bahsettiği çok sayıda haber var. Dönemin Hükümeti bir PR çalışması çabasına hiç girmemiş, hatta tam tersine eksiklikleri giderebilmek için ön plana çıkartmış.
Bunun canlı tanıklarından biri de benim. Rahmetli Bülent Ecevit koordinasyon merkezinde hazırlanan acil ihtiyaç listelerinin TRT canlı yayınlarında yayınlanmasını bizzat benden rica etmişti.
Benim nazarımda “Devlet Adamı” kimliğine ve ciddiyetine uygun, halkına kendi aleyhlerine olsa da gerçekleri söyleyen kişiler olmuşlar.
* * *
6 Şubat’tan bugüne yaşadıklarımız elbette yaklaşan seçim döneminde çok sert tartışmaların öznesi olacak. Öyle görünüyor ki, 99 depreminde yaşananlar, bugünü aklamanın başlıca malzemelerinden biri olacak.
20 Şubat 2023 Pazartesi günü Sabah Gazetesi’nin ilk sayfasında 99 depreminde kızını ve kolunu kaybeden bir depremzedenin “Devlet şimdiki gibi olsaydı, kızımı da kolumu da kaybetmezdim” şeklindeki sözlerinin ilk sayfada yayımlanması bunun net işaretlerinden.
Bir Ankara gazetecisi olarak milliyetçi hareketin önemli pek çok ismiyle irtibatım var. Özellikle MHP’yi yakından izleyen meslektaşlarımla son günlerde sıkça konuştum. MHP yönetiminin ciddi bir açmazda sıkıştığı yolunda genel bir kabul var.
99 Depremiyle bugünü karşılaştırırken sınırı çizmek zor. Hele de gergin seçim atmosferinin ve sosyal medyadaki acımasız başıbozukluğun yaratacağı ortam düşünüldüğünde.
MHP bir kez daha ittifak ortağının siyasi ikbaline kendi hükmi şahsiyetini feda etme noktasına geliyor.
Sinan Ateş cinayetiyle duygusal kırgınlıklar yaşayan MHP seçmeninin, Osman Durmuş başta büyük saygı duyduğu isimlerin “savunmasız bırakılmasına” ne tepki vereceğini izleyip göreceğiz.
Yorum Yazın