İstanbullu “Adalar”dan söz ettiğinde, Marmara Denizi’nde, Anadolu Yakası’nın karşısındaki 5 adayı, yani Prens Adalarını, “Ada” dediğinde ise kendi oturduğu ya da yazlıkçısı olduğu adayı kasteder.
Adalılar haklı olarak “Adalı” olmaktan çok mutlu ve gururludurlar. En çok da kendi oturdukları adayı beğenirler. Hatta aralarında inceden bir rekabet de söz konusu olabilir.
Büyükada, Heybeli, Burgaz, Kınalı, Sedef Adası, Marmara’da yerleşim olan adalardır. Diğer 4 adada düzenli yerleşim yoktur.
Bir başka küçük çekişme konusu da “yerliler” ve “yazlıkçılar” arasındadır. Adalar’ın yerlileri, yazlıkçıları pek ciddiye almazlar. Mümkünse onları Adalı’dan saymazlar.
Gerçi yaz-kış nüfusunu karşılaştıracak olursak, yazlıkçıların sayısal üstünlüğü vardır. Adaların kış nüfusu yaklaşık 16 bindir, yazlıkçılarla nüfus 200 bini bulur.
Adalılar arasında başka bir mesele daha vardır. O da ne kadar “eski adalı” olduğunuzla ilgilidir. Adalı’lığınız ne kadar eskiyse o kadar makbuldür.
Dolayısıyla topluluktaki en eski Adalı en üstün Adalı’dır. Birbirlerini tanımayan Adalılar bir araya geldiğinde, önce Ada’nın ne tarafında oturduğunuz sonra da adalılığınızın ne kadar eskiye dayandığı tespit edilir.
Kimi dededen, kimi babadandır, kimi yeni Adalı’dır. Burada doğal olarak dededen Adalı olan hakimiyeti kurar, topluluğun yıldızı olur.
Her ne kadar Adalılar arasında bu tatlı rekabetler yaşansa da yerli ya da yazlıkçı, eski ya da yeni tüm Adalılar için adalar çok kıymetlidir.
“Adalı olmak” diye durum vardır. Öyle ki çoğu Adalı kendini adanın sahibi bile sayar.
Beşiktaş’ta ya da Beykoz’da oturup da böyle semt aidiyeti geliştirmiş kimse var mıdır bilmem.
Abla burası Türkiye
Adaları seven, biri “eski” diğeri “yeni” Adalı iki kadınla tanıştıracağım sizi. Bu iki kişi, Adalar’ın bugüne kadar pek bilinmeyen ya da üzerinde durulmayan bir sorununu kendilerine dert edinmişler, araştırmışlar, çalışmışlar ve çok anlamlı bir proje ortaya çıkarmışlar.
Eva Kent ve Işıl Sayın yaz kış Büyükada’da oturuyor. Eva, eski tekstilci, 45 yıldır Adalı. Işıl ise reklamcı. O da 7 yıl önce emekliye ayrılmış ve Ada’ya yerleşmiş.
Belki dikkat etmişsinizdir şu sıralar sokak satıcılarında ya da çiçekçilerde bolca mimoza çiçeğine rastlamaya başladık. Mimoza sadece 3-4 hafta çiçek açan bir ağaç. Bir çeşit akasya. Latince adı “acacia dealbata”, anavatanı Güneydoğu Avustralya ve Tazmanya.
Mimoza ağaçları İstanbul’un Adaları’nda, Ege’de ve Akdeniz’de yetişiyor. Ancak Adalar’da yetişen mimozaların diğerlerinden önemli bir farkı var. O da kokulu olmaları. Ege ve Akdeniz mimozaları kokulu değil ve daha dikenli.
Mimoza çiçeği
Peki, şubat sonu mart aylarında satılan o güzel kokulu, parlak sarı renkli, narin görünümlü mimozaların nasıl ve ne şartlarda tezgahlara, çiçekçilere ulaştığını merak ettiniz mi hiç?
Ben etmemiştim.
Eva ve Işıl’ın bu işi dert edinip “Adalar Mimoza İnisiyatifi”ni kurduklarını öğreninceye dek de bilmiyordum.
Anlattıklarına göre, mimoza zamanı gelip çattığında, baltasını, keserini kapan bir takım “mimoza avcıları” soluğu Adalar’da mimoza ağaçlarının dibinde alıyor. Ve önlerine gelen mimozaların dallarını, mecburen hızlıca ve son derece vahşice kesip indiriyorlar. Sonra da balyalayıp anakaraya, mezata götürüp satıyorlar. Ve mimozaların maceralı yolculuğu evlerimizdeki vazolarda sona eriyor.
Mimozalar paketlenmiş, mezata gitmeye hazır
Nerden bunlar diye sorduğunuzda, gururla “Ada’dan abla” cevabı geliyor
Her şey 3 yıl önce Eva’nın bahçesindeki, 30 yıllık kendi elleriyle diktiği mimoza ağacının katledilmesiyle başlıyor. Bir gün Eva uyanıyor ki penceresinin önündeki devasa mimozanın tüm dalları kesilmiş, parçalanmış, çiçekleri yok olmuş.
Bu arada Eva Alman. İlk iş yetkililere koşuyor. Başına gelenleri anlatıyor.
Konu çiçek! Haliyle ciddiye alınmıyor. Tabi ki bizler buna şaşırmıyoruz.
Hatta kendisine “abla bu sadece çiçek, yine çıkar, merak etme” gibi tavsiyelerde ve “burası Türkiye, Almanya değil” gibi kıymetli hatırlatmalarda bulunuluyor, evine gönderiliyor.
Karikatür: Murat Öymen
Eva çok üzülüyor ama çetin ceviz. Adanın mimozalarının intikamını almaya karar veriyor. Bir süre sonra Işıl’la tanışıyor. Kafa kafaya verip Ada mimozalarını kurtarmanın yollarını araştırmaya başlıyorlar.
Gelinen noktada hazırladıkları projeyle tüm yetkilileri, kaymakamlığı, belediyeyi ikna etmeyi başarıyorlar. Buna şaşırıyor muyuz? Evet!
O artık “sadece çiçek” değil
Öncelikle mimoza ağacı hak ettiği değere kavuşacak. O artık “sadece çiçek” değil, Adaların “korunması gereken değeri” olarak kabul edilecek. Olan ağaçlar kayıt altına alınacak ve tescillenecek. Yenileri dikilecek. Mimoza seyir alanları oluşturulacak.
Adalar’da mimoza seyir yerleri oluşturulacak…
Önüne gelen mimozaları kesemeyecek. Çiçekler Adalardan çıkarılamayacak. Bahçıvanlara yetiştirme, kesme, budama, eğitimleri verilecek.
Satış, Adalar’da kurulan mezatlarda, tescilli ağaçlardan alınmış çiçeklerle yapılacak. Sonra isteyen mimozayla istediği yere gitmekte serbest olacak.
Mimoza yetişen ülkelerde yapıldığı gibi mimoza festivali düzenlenecek.
Adaların en durgun aylarını canlandırabilecek, kendi içinde bir ekonomi yaratma potansiyeli olan, Ada halkına yarar sağlayacak kapsamlı bir proje.
Hem Ada sevdalısı bu ikiliyi hem projeye inanmış tüm yetkilileri kutluyorum.
Bu arada mimoza çiçeği 8 Mart Dünya Kadınlar gününün sembolü olarak kabul ediliyor.
Görüşmek üzere…
Ne güzel bir konuya değinmişsiniz. Kaleminize sağlık