Yanlış hatırlamıyorsam 1986 yılında ilk gazete makalem Milliyet gazetesinin “Düşünenlerin düşüncesi” köşesinde yayınlanmıştı. Konu Yunanistan’ın tam üye olduğu andan itibaren topluluk müktesebatını tamamı ile kabul etmek zorunda olduğu ve Türkiye’ye karşı yeni yükümlülüklerle karşı karşıya olduğuydu.
Doğal olarak ilk makalenin acemiliği içinde toplasanız bir A4 sayfalık yazıyı bir haftada tamamlayabilmiştim. Kelime seçimi titizliği içinde beni en çok zorlayan “acquis communautaire”i Türkçeleştirmekti. İngilizler bile bu terimin tam karşılığını bulamamışlar ve Fransızca orijinalini kullanmayı tercih etmişlerdi.
“Communautaire” kısmı kolaydı. “Topluluk” deyip geçiyorduk. Ama “acquis” kısmı oldukça düşündürücüydü. “Kazanımlar”, “edinimler” gibi Fransızca vurgunun içeriğini nispeten ucuzlatan bir çevirinin yetersiz olacağı düşüncesiyle oldukça vakit kaybettim. Zira o kelime siyasi, ekonomik ve hukuki bütün kazanımları içeriyor, ayrıca Avrupa federalistlerinin 1961 yılında de Gaule yönetimine karşı verdikleri siyasi mücadeleyi simgeleştiriyordu.
Sonra birden rahmetli babamla sağlığına duacı olduğum annemin aileye bir gelin hanım ya da damat bey katılırken sordukları bir soru geldi: “hanım efendinin ya da bey efendinin müktesebatı nedir?” Diğer ifadesi ile ne okumuş, nerede çalışıyor, daha da önemlisi “kimlerdendir!” Yani bizim aileye uyum sağlar mı?
Kelimeyi bulmanın sevinci ile “Ey!.. Yunanistan, Topluluk müktesebatı seni bağlar, 1963 Ankara anlaşması o müktesebatın bir parçasıdır, kaçak güreşmekten vaz geç” diyerek ilk makalemi yayınlamıştım.
Anlaşılan bu terim çok tuttu, bütün resmi kullanımlarda “Topluluk müktesebatı” kavramı yerini aldı.
Peki bu kavramı doğru içeriği ile bağdaşır şekilde kullanıyor muyuz? Doğrusu ciddi şüphelerim hep vardı.
9 Mayıs Avrupa günü çerçevesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan Topluluk müktesebatı ile uyumlu Türkiye’den bahsederken kullanım konusundaki şüphelerim yeniden depreşti. Anlaşıldığı kadarı ile kutlama metnini hazırlayan danışmanlar, Türkiye ile AB arasındaki mevzuat uyumunu müktesebat uyumu olarak algılamışlar. Dolayısı ile mesaj biraz yanlış ifade edilmiş.
Benim ömrüm yeter mi? bilemem ama umarım bir gün o müktesebatla uyumlu hale geliriz.
Bir iki cümle de mevzuat uyumu kavramını eleştirmek için yazmakta yarar var.
Bir topluluk mevzuatını (mevzuatlar değil, mevzuat zaten çoğuldur) birebir, en harika şekliyle Türkçeye çevirip kendi iç mevzuatınız haline getirseniz bile uyum (harmonization) sağlayamazsınız. Bunun AB ile Türkiye’de birörnek uygulanabilmesi için Avrupa Adalet Divanı’nın yargı şemsiyesi altında yer almanız gerekir ve bütün üye devletlerle aynı içtihat doğrultusunda davranmanız gerekir. Bu da ancak tam üyelik gerçekleştikten sonra olabilir. Bugüne kadar uyum adı altında yapılan işler ancak mevzuat yakınlaştırması (approximation) olarak değerlendirilebilir.
Yine umarım bir gün yakınlaştırmadan uyum sağlayan Türkiye aşamasına geçeriz.
Çok bilgilendirici bir yazı, kutlarım