Bir grup maymunu bir kafese koymuşlar ve kafesin tepesine de bir muz asmışlar. Bir de fıskiye düzeneği koymuşlar tepeye ama fişkiye değil bildiğimiz fıskiye. Maymunlardan herhangi biri muzu almak üzere hamle yaptığında fıskiye açılıyor ve maymunlar ıslanıyor. Kafesteki maymunların hepsi bunu sırayla tecrübe ediyorlar ve her denemede hepsi birden ıslanıyor. Yani konunun hangi maymunun denediğiyle ilgisi olmadığını sonunda anlıyorlar.
Sonra kafesten bir maymun çıkarılıp onun yerine hiç ıslanmamış bir başka maymun koyuyorlar. Konuyu bilmeyen yeni maymun doğal olarak direk muza doğru bir hamle yapıyor. Ama daha önce olayın sonuçlarını yaşamış olan maymunlar yeni arkadaşı bir güzel dövüp hamlesini de engelliyorlar. Dayak yeni bir denemeyi de engelliyor.
Sonra bir maymun daha değişiyor ve aynı olay tekrarlanıyor. Bir süre önce ekibe katılan ve hiç ıslanmamış olan maymun da bu sefer yeni geleni döven ekibe katılıyor. Muhtemelen intikam duygusuyla hepsinde de daha sert vuruyor.
Sonra bu olay bütün maymunlar değişinceye kadar tekrarlanıyor ve her seferinde de aynı senaryo hayata geçiyor.
Ve deneyin sonunda asıl ilginç olan şey yaşanıyor. Hiçbiri ıslanmamış olmalarına rağmen maymunların hiç biri tepelerinde sallanan muzla ilgilenmiyorlar.
Oysa o muza neden bulaşmamaları gerektiği hakkında hiçbir fikirleri yok. Tek bildikleri bulaşmamaları gerektiği.
Psikologlar bu konuda bir sürü analiz yapmışlar doğal olarak. Muhtemelen sosyologlar da yapmışlardır.
Benim aklıma ise onların analizlerinin dışında şeyler getirdi bu deney. "Genetik nefret, ya da genetik biat"
O muz kutsal bir şey olarak algılanıyor olabilir mesela, ya da zehirli bir muz olarak" Her şekilde o muz bir korku kaynağıdır.
Özellikle ideolojiler yüzyılından hala çıkamamış toplumları yönetmek açısından bu tip muzlar çok önemli elbette. Konuyla ilgili hiçbir deneyimi olmayan nesiller bile bağlı bulundukları genetik ideolojileri ile belli nefretleri ve biat unsurlarını kodlarında taşıyarak yaşamaya devam ediyorlar.
Bunları düşünürken aklıma bir başka hikaye geldi sonra:
Ünlü Mısır Firavun'u Keops bir piramit yaptırma sırası kendisine geldiğinde halkına böyle bir eziyet etmek istemediğini, ayrıca da öldükten sonra tanrıya dönüşüp gökyüzüne yükseleceğine inanmadığını söylüyor. Bu durum Firavun'un yakın çevresinde endişeye neden oluyor ve Keops'a gerçekleri anlatmanın vakti geldiğinde karar veriliyor. İlk yapılan piramidin hikayesi;
"Atalarından Zoser zamanında Mısır'da refah çok yükselmişti ve insanlar firavunu sorgulamaya başlamıştı. Zoser bu durumu çözmek için rahiplerinden yardım istedi ve rahipler halkın sorgulamalarının engellenmesi için refahın bitirilmesi gerektiğine karar verdiler. Mesele bunu nasıl yapacaklarını bulmaktı.
Ortaya bir sürü fikir atıldı. Ama en çok itibar gören fikir dini bir temele de dayandırılması mümkün olan piramitlerin yapılması fikri oldu. Böylece her firavun kendi zamanındaki halkın düşünmesini ve sorgulamasını engelleyebilecek ve rahat edecekti"
Bu gerçeği öğrenen ve biraz önce halkına zulmetmek istemeyen Keops bir anda fikir değiştirdi. Mısır piramitlerinin en büyüklerinden birini yaptırdı.
Bugün aynı şeyleri aynı yöntemlerle yapmak mümkün olmasa da aynı mantıkla fakat başka yöntemlerle insanları idare etmek yine mümkün. Hani o çok övündüğümüz herkesin evi arabası var hikayesi var ya işte o hikaye de bu yöntemlerden. Bütün ömrünü bir ev bir araba için harcamayı ideal haline getirmiş bir toplum bunun için her türlü sıkıntıyı çekip ömrünün yarısında borç ödemeyi göze alır durumda. Bu borçları ödeyememe fikri onun için her türlü musibetten daha korkunç. Bu sebeple de istikrar denen şeyin bozulmaması için katlanmayacağı göze alamayacağı şey yok.
Asıl meselesi sadece aldıklarını çocuklarına bırakabilmek. Bu durumda hiçbir şeyi sorgulamaya kalkmayacağı da kesin. Çocuklarımıza bırakabileceğimiz bir ev bir araba bizim yeni piramitlerimiz.
Genetik korku, genetik biat, genetik güvende olma endişesi.
İnanç Bey, anlatmak istediğiniz konu da hikayelerde düşündürücü, teşekkürler.
muhteşem!
Yüreğine sağlık.
Teşekkürler Hocam