Ukrayna Savaşı uluslararası alanda onlarca yıldır izlenen politikaları alt üst edip yeni bir dünya düzeninin kurulmasına yol açacak gibi görünüyor. Bugünden bakıldığında yeni düzenin başat aktörlerinin NATO ve ABD olmaları kaçınılmaz hale geliyor.
İkinci Dünya Savaşı’nın bitimiyle birlikte özellikle Sovyetler Birliği tehdidinden korunmak için 1955’te tarafsızlık siyasetini ilan eden Finlandiya’nın Ukrayna’nın Rusya tarafından işgal edilmesiyle sıranın kendisine geleceğinden çekinip bu politikasından geri adım atarak NATO’ya tam üyelik resmi baş vurusunu açıklamasından sonra bir haber de İsviçre’den geldi. 1815’te Viyana Kongresi’nde aldığı kararla Avrupa’da tarafsızlık siyaseti güdeceğini açıklamış olan İsviçre de NATO’ya üyelik başvurusu yapmaya hazırlananlar ve yapanların kervanına katıldı.
Fransız Le Nouvelle Observateur dergisinde yer alan yazıya göre bir kaç gün önce basına bir açıklama yapan İsviçre Savunma Bakanlığı’nın Güvenlik Politikaları Dairesi Başkanı Paelvi Pulli şu ilginç ifadeyi kullandı:
“Son tahlilde tarafsızlık siyasetinin yeniden yorumlanmasının zamanının geldiğini düşünüyoruz.”
Pulli’nin , Savunma Bakanlığı’nın yeni savunma seçenekleriyle ilgili olarak bir rapor üstünde çalıştığını da söylediği yazıya göre , İsviçre’nin, NATO’ya üyelik için 18 Mayıs’ta resmi baş vurularını yapan İsveç ve Finlandiya’nın izinden gitme kararında olduğu açıkça anlaşılıyor. Yazıya göre Pulli bir dizi seçenek arasında NATO üyesi ülkelerle düzenli askeri tatbikatlar yapılması, askeri malzeme temini olduğuna dikkat çekti.
Öte yandan geçen hafta Washington’a resmi bir ziyaret yapan İsviçre Savunma Bakanı Viola Amherd ülkesinin hedefinin NATO’ya tam üyelik değil, dar çerçeveli bir ilişki kurmak olduğunu vurgladı. Amherd Washington’daki açıklamasında hedeflerini şöyle izah etti:
“Öbür seçeneklerimiz, NATO ülkeleri üst düzey komutanları ve siyasetçileriyle düzenli temaslarda bulunmak, görüşmeler yapmaktır.”
Ukrayna Savaşı’nın başlangıcından itibaren Rusya’ya ekonomik yaptırımlar uygulama kararı alan ülkelerin başında gelen İsviçre Ukrayna’ya ise askeri yardımda bulunmamıştı. İsviçre Cumhurbaşkanı ya da resmi unvanıyla İsviçre Federasyonu Başkanı Ignazio Cassis ise herkesi şaşırtan şu açıklamayı yapmıştı:
“İsviçre’nin tarafsızlığı bir dogma, tartışılamaz, değildir.”
Yazının başında İsviçre’nin 1815’teki Viyana Kongresi’nden beri tarafsızlık siyasetini koruduğunu yazmıştım. Bu siyaset 1907’de imzalanan LaHaye Konvansiyonu’yla pekiştirilmişti. Lahaye’in en önemli maddesi şuydu:
“İsviçre uluslararası silahlı çatışmalarda taraf olamaz, savaşan taraflardan birine ya da bir kaçına silah ya da asker gönderemez, savaşan taraflardan biri ya da bir kaçına topraklarını açamaz.”
Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1990’da ise bu siyaset, sadece insani yardım malzemeleri teminine onay verecek biçimde güncellenmişti.
Bern’in aniden kesin tarafsızlık siyasetinden vaz geçip NATO’ya göz kırpmaya başlaması diplomatik çevrelerde çok önemli bir gelişme olarak değerlendiriliyor. Anlaşılan o ki artık kendilerini dünyanın hakimi gören ABD ve NATO’nun yeni tavrı “Ya bendensin ya da değilsin,” olacak. Bu da tabii her iki tarafa mavi boncuk dağıtmaya çalışan üçüncü ülkelerin başını ciddi biçimde ağrıtacak.
Hani bir zamanlar sıklıkla duyduğumuz bir söz vardı. “Bitaraf (taraf olmayan) olan bertaraf olur,” deniyordu. İşte, tam da gelinen o noktadayız. İnce bir diplomasiyle 1952’den beri taraf olmaya imza verdiğiniz kampta kalırken çatışmalardan da uzak durabilirsiniz. Ama hem o kampta kalayım hem de onun çıkarlarına ters düşecek bazı adımlar atayım, politikası gün geliyor adamın elinde patlıyor.
Yorum Yazın