NATO ülkeleri liderleri İspanya’nın başkenti Madrid’de bir araya geliyor. Gündem maddeleri esas olarak NATO’nun önümüzdeki on yıl için izleyeceği yol, 2022 yılı için Stratejik Konsept Planı ve İsveç’le Finlandiya’nın ittifaka üyeliğinin görüşülmesi. Bu nokta çok iltihaplı. Çünkü Türkiye İsveç ve Finlandiya’yı PKK teroristlerini himaye eden ülkeler olarak suçlayıp ittifaka üyeliklerini veto etmekle tehdit ediyor.
Diplomatik çevrelerden aldığım bilgilere göre Ankara şimdilik bu tutumunda ısrarlı. NATO kaynakları Ankara’yı rahatlatmak amacıyla terörle mücadele için bir dizi sıkı önlemler alınması, hatta YPG’nin de terorist örgütler listesine alınması gibi öneriler vermeye hazırlanıyor. Ancak Ankara’nın şimdilik pozisyonunda bir değişiklik olmayacağı, bunun üstesinden nasıl gelinebileceği NATO içinde endişe unsuru.
İş bununla da kalmıyor. Yunanistan Başbakanı Kyriakos Mitsotakis’in son Washington ziyaretinde Türkiye’yi üstü kapalı olarak eleştirmesi ve Yunanistan için bir tehdit unsuru olarak nitelemesi Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından “affedilmez” bir davranış olarak niteleniyor. Hatta Erdoğan Mitsotakis’i bu sözlerinden dolayı defterinden sildiğini ve kendisiyle bir daha görüşmeyeceğini açıklamıştı. Bakalım Madrid Zirvesi’nde bu tavrını koruyacak mı?
Öte yandan Atina’da Dışişleri Bakanlığı’nın harıl harıl bu zirve için hazırlık yaptığı öğrenildi.Yunan Başbakanı Mitsotakis’in yakın danışmanlarına “zirveyi Erdoğan’la hesaplaşma forumu”na çevirme gibi bir niyetinin olmadığını söylediği kulislerde konuşuluyor. Ancak Atina’nın uluslararası yasalar çerçevesinde, dünya düzenini bozmayacak biçimde iki ülke arasında mütekabiliyet esasına göre ilişkilerin yürütülmesinde ısrarlı olacağı konuşuluyor.
Ankara’nın argümanı şu: NATO’nun birlik içinde hareket etmesi gereken bu zor günlerde Atina Lozan ve Paris Antlaşmaları gibi uluslararası sözleşmeleri ihlal ederek Ege adalarını askerleştiriyor ve silahlandırıyor.
Atina ise portföyünde iki senaryoya hazırlıklı olarak Madrid’e gidiyor. Bunlardan birisi Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini veto etmemeye karşılık Ege adalarının askerden arındırılmasını talep edeceği. Bu durumda Atina katı pozisyonundan taviz vermeyecek ve zirve çıkmaza girecek. İkinci senaryo ise Erdoğan’ın NATO’yu baskılayarak Ege ve Doğu Akdeniz’de Yunanistan’la ortaklaşa sondaj çalışmaları yapılması ve Yunanistan’ın terör örgütlerini himaye etmekten vaz geçmesine dayalı olacak.
Alınan bilgilere göre Yunan Başbakanı Mitsotakis Ege adalarının askersizleştirilip silahsızlandırılması istemine karşılık Atina’nın bu konuda BM’ye verdiği uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını içeren mektubuna atıf yapacak. Ayrıca Yunan Dışişleri Bakanlığı Baş Hukuk Müşavirliği’nin de Ankara’nın diğer talepleri konusunda da ayrıntılı hazırlık yaptığı verilen haberler arasında.
Ankara’nın Ege ve Doğu akdeniz’de ortak sondaj çalışmaları talebine karşılık Atina’nın La Haye’i tahkimin adresi olarak göstereceği, Yunanistan’ın terör örgütlerini himaye ettiği suçlamalarını kesinlikle reddedip AB müktesebatı çerçevesinde hareket ettiğini net bir şekilde ortaya koyacağı belirtiliyor.
Yunanistan’ın etkili gazetelerinden Kathimerini’nin haberine göre Yunan Başbakanı Mitsotakis Madrid’de , “kışkırtılmadıkça” kesinlikle Erdoğan’la bir “ağız dalaşına” girmeyecek. Gazete, “ Ancak işler çığırından çıkıp Ankara Ege’de provokasyonlara devam ederse Yunan Silahlı Kuvvetleri hazırda bekliyor,” ifadesini kullanıyor.
NATO’nun Madrid Zirvesi’nin Ankara sayesinde bu yıl son derece hareketli geçeceği anlaşılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’dan sonra Yunanistan’ı “boy hedefi” haline getirmesi de yaklaşan seçimlere milliyetçilik sosu katma hesabı gibi algılanıyor. Dış siyaseti iç siyasete malzeme yapmanın geçmişte nelere mal olduğu hala akıllardayken Türkiye’yi yeni bir batağa sürüklemek bilmem ki neyle izah edilebilir?
Fransız Les Echos gazetesinde yer alan bir yorum yazısında da Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerini veto etmeme karşılığında taleplerini arttıracağına dikkat çekildi. Yazıda şu ifadeler kullanılıyor:
“Erdoğan, 2019’da Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Suriye’nin kuzeyine yaptığı askeri operasyon üstüne Stockholm ve Helsinki’nin Ankara’ya uyguladığı silah ambargosunu kaldırmalarında ısrarlı. Ayrıca ABD’den de F-16 uçaklarını istiyor. Bu taleplerinin kabul görmesi karşılığında vetoyu kaldırabilir. Türklerin felsefesi, mükemmel bir krizi siyasi çıkar elde etmeden atlatmamak üstüne kuruludur. Kürt terorizmini bahane ediyorlar ama asıl neden savunma sanayilerine ciddi zararlar verdiren yaptırımları kaldırtmak.”
AT PAZARLIĞI
Bunları okurken nedense aklıma 2003’de ABD’nin Irak’ı işgali öncesinde yaşananlar geldi. Zamanın Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış’la Ekonomi Bakanı Ali Babacan dönemin ABD Başkanı Bush’la görüşmeye gitmişler, Irak’ı işgal harekatı sırasında kuzey cephesi açılması karşılığında ABD’nin Türkiye’ye 92 milyar dolar vermesini istemişlerdi. Bunun üstüne Bush şöyle bir tepki vermişti:”At pazarlığı yapıyorlar.”
Öte yandan Erdoğan’ın zirvede Kürtler konusunda kendisine yöneltilecek sorular karşısında sıkıntılı anlar yaşayabileceği de belirtiliyor. Örneğin:
HDP’yi kapatacak mısınız, kapatacaksanız neden?
HDP ‘li seçilmiş belediye başkanları yerine kayyum atamalarına devam edecek misiniz? Edecekseniz neden?
Demirtaş dahil, hapisteki HDP’li milletvekilleri konusunda ne düşünüyorsunuz? Af çıkaracak mısınız?
Kürt sorunu konusunda ne yapmayı düşünüyorsunuz?
Sorular böyle uzayıp gidebilir. Cevap vermek zorlaşabilir. Hep söylüyorum. Boyumuzdan büyük işlere kalkışmadan önce akılcı ve gerçekçi bir yol haritası çizmekte yarar var. Uluslararası alanda ilişkiler “veresiyeci bakkal hesabıyla” dönmüyor.
Yorum Yazın