Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu


Nuri Said Paşa’nın Menderes’e ders gibi öğüdü

Nuri Said Paşa’nın Menderes’e ders gibi öğüdü

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan’ı ziyareti ve bu ziyarette (gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın ölüm fermanını imzaladığı iddia edilen) Veliaht Prens Muhammed Bin Selman’la (MbS) kucaklaşması doğrusunu söylemek gerekirse diplomasi çevrelerinde derin bir şaşkınlıkla karşılandı. Bu ziyaret ve daha önce Türkiye’yi son derece zor duruma düşüren MbS’yle böyle samimi bir görüntü vermesi ne anlama geliyor, sorusuna cevap arayarak Dışişleri Bakanlığı’nın önceki Sözcülerinden  eski Washington Büyükelçisi Namık Tan’la konuştum. Söyleşimiz sorulu cevaplı şöyle gelişti:

İlişkilerin yakın geçmişindeki bunca türbülansa rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suudi Arabistan’ı ziyareti ve Veliaht Prens MbS’yle son derece samimi görüntüler sergilemesi kamuoyunu şaşkına çevirdi. Sizden dinlemiştim. DP Hükümeti’nin Başbakanı Adnan Menderes’e Irak’ın bir darbeye kurban giden Başbakanı Nuri Said Paşa’nın bir tavsiyesi vardı. Bunu anlatır mısınız?

N.T.- Dönemin Başbakanı Adnan Menderes ve beraberindeki heyet Irak ve Lübnan Hükümetleri’nin davetlisi olarak 6 Ocak 1955 sabahı saat 10.30’da Yeşilköy Havaalanı’ndan kalkan özel bir uçakla Irak’ın başkenti Bağdat’a gitti. Ziyaret Irak’ın o devirde Türkiye’ye yakın duran Başbakanı Nuri Said’in 1954 yılı Sonbaharında Türkiye’ye yaptığı ziyaretin iadesi amacıyla düzenlenmişti.

Osmanlı Askeri Okulu’ndan mezun ve gayet iyi Türkçe konuşan Nuri Said Paşa’yla Menderes arasında yakın bir şahsi ilişki mevcuttu. O dönem imzalanan Bağdat Paktı iki ülkeyi birbirine iyice yaklaştırmıştı. Öyle Ki 1958 yılında Nuri Said Paşa ve Irak Kralı Faysal’ı darbecilerin elinden kurtarmak için Demokrat Parti iktidarı bir operasyon planlamış, bu amaçla Ürdün’e bir ekip göndermişti. Ancak Kral Faysal ve Başbakan Nuri Said Paşa’nın darbeci General Kasım güçlerince daha önce öldürülmesi üstüne operasyon için Ürdün’ün başkenti Amman’a giden özel ekip Türkiye’ye geri çağırılmıştı.

Türkiye o dönemde 1952’de girdiği NATO’da müttefikleri ABD ve İngiltere’yle eşgüdüm içinde , kurulması tasarlanan bir Ortadoğu Savunma Paktı’na girmelerini sağlamak üzere bazı Arap ülkelerini ikna etmek için gayret göstermekteydi. Bu amaçla da Cumhuriyet döneminde özel ilgi göstermediği Arap ülkeleriyle ilişkilerini geliştirmeye başlamıştı.

Ama bunda pek de başarılı olamadı mı?

N.T.- O dönem başta Mısır olmak üzere bir takım Arap ülkeleri Türkiye’nin Arap dünyasına ulaşma çabalarını Osmanlı’yı diriltmek girişimi olarak algılamakta ve bundan rahatsızlık duymaktaydı. Özellikle Mısır rahatsızlığını, üst düzeyli açıklamalarla devamlı dile getirmekten ve Arap kamuoyuna yansıtmaktan da çekinmiyordu.

Nitekim Menderes Mısır’ın söz konusu rahatsızlığını Nuri Said Paşa’nın dikkatine getirerek onun görüşünü sorduğunda Nuri Said Paşa’nın mealen şöyle dediği söylenir:

“Arap dünyasında her zaman çekişme vardır. Kendi aramızda devamlı kavga ederiz. Siz bizim dünyamızda kime yakınlaşırsanız bir diğerini küstürürsünüz. Siz bir cami gibi olsanız ve bizlere bulaşmasanız çok daha iyi olur. Unutmayın, cami kula gitmez, kul camiye gider.”

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan ziyareti nedense bana Nuri Said Paşa’nın Menderes’e söylediklerini hatırlattı. Son dönemde iktidar yanlış politikaları nedeniyle Türkiye’yi içine düşürdüğü derin yalnızlıktan kurtarmak amacıyla çarpıcı adımlar atıyor. Bu uğurda bütün ilkelerini çiğnemekten de kaçınmıyor. Zira gene yanlış politikaları nedeniyle ülkeyi içine düşürdüğü ekonomik felaketin yol açtığı çaresizlik iktidara başka bir seçenek bırakmıyor.

Yani Suudi Arabistan ziyareti bu çaresizliğin bir sonucu olarak mı ortaya çıkıyor?

N.T.- Suudi Arabistan’la ilişkilerimizde yaşananlar iktidarın dış politikadaki çaresizliğinin en bariz örneğini oluşturuyor. İktidar bir anlamda, duygusallığının ve öngörüsüzlüğünün kurbanı oldu. Büyük bir tutarsızlık sergileyerek inandırıcılığını ve güvenilirliğini zedeledi.

Her şeyden önce, Cemal Kaşıkçı cinayeti yüzünden liderliğine bir türlü gerçek anlamda meşruiyet kazandıramamış olan Suudi Arabistan Veliaht Prensi MbS aklanmış gibi oldu. Hem de kendisini bizzat suçlayan, dünya kamuoyuna MbS’nin işlediği ağır suçun unsurlarını istihbarat yöntemlerini açıklama pahasına en ince ayrıntısına kadar sergileyen Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından...

Peki, bu ziyaret MbS’ye iade-i itibar sağladı mı sizce?

N.T-MbS, başta ABD Başkanı Jose Biden olmak üzere demokratik ülkelerin liderleri nezdinde yitirdiği itibarını ihya etmekten henüz çok uzak. Nitekim Suudi Arabistan’ın ABD’yle Ukrayna krizi bağlamında yaşamakta olduğu gerginliğin temel sebeplerinden birisi ABD’nin Kaşıkçı cinayeti ve insan hakları alanında Suudi Arabistan’a yönelttiği eleştirilerdi.

Bu çerçevede MbS’ye baskı uygulamak bakımından ABD’ye verilen en büyük koz Türkiye’nin sağladığı Kaşıkçı’nın infaz edildiğine dair delillerdi. Dolayısıyla Türkiye şimdi Kaşıkçı cinayeti dosyasını kapatmakla Suudi Arabistan nezdinde ihya ettiğini düşündüğü itibarını ABD ve Batılı müttefiklerinin nezdinde misliyla yitirme riskiyle karşı karşıya.

Türkiye’nin Batılı müttefiklerinin , evrensel hukuk ilkelerinin pervasızca ihlaline somut bir örnek oluşturan Osman Kavala’nın mahkumiyet kararı sebebiyle Türk adalet sistemine duydukları kuşku ve güvensizlik, Kaşıkçı hadisesi çerçevesinde daha da pekişmiş olsa gerektir. Zira Türkiye’nin tek adamı, Suudi Arabistan’la yakınlaşma uğruna Batılı müttefikleri nezdinde güven oluşturmak amacıyla kullandığı evrensel doğruları önceleyen ilkelerinden bir çırpıda fedakarlık edebilmiştir.

- Burada Nuri Said Paşa’nın Menderes’e öğüdüne geri dönersek... Sizce, Türkiye’nin Suudi Arabistan’la bu yakınlaşması öbür Arap ülkeleri tarafından nasıl karşılanmış olabilir?

N.T.- Suudi Arabistan’la ilişkileri onarmanın Türkiye açısından belki bazı sınırlı ekonomik getirileri olabilir. Ancak bu adımın orta vadede önemli siyasi maliyeti de olacaktır. Arap ülkeleri arasında bitmek bilmeyen bir rekabet hüküm sürdüğünü Ortadoğu’yu tanıyanlar iyi bilir.

Nitekim Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Lideri Muhammed bin Zayed (MbZ)ile Suudi Arabistan Veliaht Prensi MbS arasında içten içe bir çekişme olduğu herkesin malumudur. Bu bağlamda, Cumhurbaşkanı Erdoğan Ortadoğu’nun iki ihtiraslı lideriyle de arasını düzeltmekle , aynı Nuri Said Paşa’nın Menderes’e yaptığı uyarıda vurguladığı gibi ister istemez bu çekişmenin de bir parçası oldu. Nitekim, MbS’yle gerçekleşen görkemli buluşmanın hemen akabinde Sedat Peker’in tekrar ortaya çıkması son derece manidardır.

Bu arada Mısır’la da ilişkileri düzeltme çabalarına ne diyorsunuz?

N.T.- Görünen o ki, geçmişte ağır bir şekilde eleştirdiği Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’yle de yakın gelecekte kucaklaşacak. Nitekim Müslüman Kardeşler unsurlarının Türkiye dışına çıkarılması, örneğin Müslüman Kardeşler çizgisindeki ana uydu tv kanallarından Mekamleen’in Türkiye’deki faaliyetlerine Suudi Arabistan ziyaretiyle aynı günde son verilmesi buna delalet ediyor.

Böyle bir gelişme elbette son derece sevindirici olur. Ancak dış ilişkilerinde bu kadar radikal değişiklikler sergileyen bir ülkenin, muhatapları nezdinde öngörülebilirlik, tutarlılık ve güvenilirlik bakımından sorun yaşaması kaçınılmazdır.

İşin en üzücü yanı, iktidarın dış ilişkilerde görülmemiş bir pragmatizm sergilerken yurt içinde son derece katı politikalar izlemekte ısrar etmesi. Bu bize, seçim sürecine girilmiş olduğu bir dönemde iktidarın beka söylemini tekrar ön plana çıkaracağını, demokrasi ve özgürlükler üstündeki baskıyı daha da arttıracağını göstermekte. Kısacası, önümüzdeki günlerin bugüne nazaran çok daha sıkıntılı geçeceği anlaşılıyor.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar