Karşılıklı hâl hatır sorulduktan, kahveler ve şerbetler içildikten sonra, tavanı işlemeli geniş salona bir sessizlik çöktü. Vakit epey ilerlemiş, İstanbul’da ağdalı ve sıkıntılı bir gece başlamıştı.
Deri eşya imalatçısı Emin Efendi’nin Silivri yakınlarındaki mütevazı çiftliğinde toplanan ve belki de Osmanlı İmparatorluğu’nun kaderini olumlu ya da olumsuz yönde değiştirecek kökten kararlar almaya hazırlanan adamlar sustular.
Konuşacakları ve “Ya Devlet Başa Ya Kuzgun Leşe” deyip, geri dönülmez kararlar verecekleri asıl konuya girmeden önce bol bol konuşmuşlardı oysa. Havaların sıcaklığından, suların gitgide azalmasından yani tam anlamıyla “havadan sudan” bol bol konuşmuşlardı.
Hatta bir ara, keyfi bir kararla Darülfünundaki görevinden uzaklaştırılmış ve bir daha da görevine dönememiş olan Müderris Evrenzade Akın Çelebi, biraz önce yedikleri ‘Arefe Köftesini’ pek beğenmiş ve bu yemeği yapan aşçıbaşından, lezzet sırlarını bizzat öğrenmek istemişti.
Bunun üzerine aşçıbaşı Vecdi Efendi huzura çağrılmış ve bu köfteyi nasıl yaptığı kendisine sorulmuştu. Başlangıçta biraz tedirgin olan Vecdi Efendi, takdir edildiği için çağırıldığını anlayınca rahatlamış ve her zamanki güleç yüzüyle köfteyi tarife koyulmuştu:
“Efendim, kıymalık etin damarlarını çıkarttırmadan kullanmam. İki kıyye kıymalık eti temizlettikten sonra döverek köftelik bulgur kadar inceltirim. İki baş soğanı ince ince doğrarım. Miktarı kâfi tuz, anason ve iki avuç bulguru soğanla karıştırır, kıyılmış ete eklerim. Eti yoğurur, sulandırır, hamur haline getiririm. Dövülmüş kıymayı Amasya elması gibi parçalar, ortasını parmakla çukurlatır ve…”.
Aşçıbaşı Vecdi Efendi’den Vezirparmağı, Hanımgöbeği, Dilberdudağı gibi tatlılar hakkında da faideli ipuçları alındıktan sonra kendisine teşekkür edildi ve o da huzurdan çıktı.
Derin sessizlik de işte o zaman başladı. Asıl konuyu açmaya bir türlü cesaret edemiyorlardı. Uzayan sessizliği, ara sıra bir baykuş çığlığı bölüyordu. Sonunda Şeyhülislam Hayrullah Efendi ayağa kalktı, bir iki öksürdü ve kuşağından çıkardığı bir kâğıdı okumaya başladı:
“Müslümanların emiri olan halife ve padişah şuurunu yitirirse, siyasi işlerden anlamayarak devlet mallarını memleket ve milletin kaldıramayacağı derecede kendisine harcarsa, din ve dünya işlerini bozarak karıştırırsa, memleket ve milleti tahrip edip saltanatta kalmaya devam etmesi memleket ve millet hakkında zararlı olursa tahttan indirilmesi doğru olur mu? El cevap: Olur.”
Diğerleri de bunu onaylayınca toplantı sona erdi. Sultan Aziz tahttan indirilecek ve yerine Şehzade Murat getirilecekti. Paşalar ve ulema aldıkları bu kararla Osmanlı’da daha adil bir düzenin başlayacağını en azından umuyorlardı. Hareket artık başlayabilirdi. Helalleşerek ayrıldılar ve bu tahttan indirme işinde kendilerine verilen görevlerinin başına doğru yürüdüler.
Bu kadar önemli ve büyük bir hareketin “konsolit” adı verilen kağıtlardan, bildiğin devlet borcu kağıtlarından, onlardaki faizin bir gece yarısı apansız düşürülmesinden doğduğunu kim bilebilirdi ki?...
Daha önceki, ‘Sadrazamın Sekiz Saati’ ve İsyan Yılları’ romanlarıyla büyük ilgi uyandıran Servet Taşdelen’in Aya Kitap’tan çıkan yeni romanı ‘Osmanlı’da Bir Konsolit Hikayesi’, Abdülaziz dönemi Osmanlı ekonomisi, nazırların iktidar mücadelesi, farklı kademeden memurlar, Beyoğlu fahişeleri, gayrimüslimler ve Galata bankerlerinin ilginç hikayeleriyle farklı bir Osmanlı dönemi tablosu çiziyor.
Kitap, Mithat, Mahmut Nedim, Hüseyin Avni ve öteki kudretli paşaların karmaşık ilişkileri, Valide Sultan’ın Harem yönetimi, iç isyanlar ve halkın bel bağladığı devlet tahvilleri yani konsolitler ile imparatorluğun nasıl çöküşe gittiğini sergiliyor.
Kitapta, Şeker Ahmet ve Şinasi ile Türklerin bakış açısını, Mülkiye Mektebi öğrencisi Vefa’lı Hüsnü’nün okuduğu Ekonomi Politik kitabıyla o dönemin değerli okullarını, Galatasaray Sultanisi resim öğretmeni François Claud’la dönemin sanat eğilimlerini izliyor, bıçkın Avram ve aşk işçisi Arete ile İstanbul’un arka sokaklarına dalıyor, Beyoğlu ve Sultanahmet’te keyifli öykülere sürükleniyoruz.
Osmanlı’da Bir Konsolit Hikayesi’nde Meşrutiyetin doğum sancıları da var, Sultan Aziz ve Şehzade Murat’ın taht mücadeleleri de var. Kısacası o dönemin Osmanlı’sını konsolit adı verilen kağıtlar aracılığıyla bir kez daha temaşa ediyoruz…
Yorum Yazın