Memleketimizde son aylarda yaşanan bazı hadiseleri gözümün önüne getiriyorum: Varlık Vergisi tartışmaları, Kulüp dizisinin gerçeği yansıtmaması üzerinden alevlenen münakaşalar, BASAD’ın (Bakırköylü Sanatçılar Derneği’nin) hâlihazırda kullandığı eski Bakırköy Halkevi binasından çıkarılmak istenmesi, İlim Yayma Vakfı’nın Süleymaniye’de silueti bozmak pahasına diktiği bina ve benzerleri... Neticede hep o arkadaki aynı yazıyı okuyorum: “Biz ve öteki” kavgası!
Peki, “bizlik ve ötekilik” nedir, diye düşündünüz mü hiç? “Ego” dediğimiz benliklerin onlarcasını, binlercesini hatta milyonlarcasını tahayyül ediniz… Hem de asgari müştereklikleri oldukça fazla egolar… Bir nevi “hiper-ego” ! Bu hiper-egolu “biz”, çoğu zaman karşısındakine yaşama hakkı tanımayacak raddeye gelir ve fikrî, zahirî yahut hakikî karşısında kim varsa onu “öteki” olarak görmeye başlar!
En kibar anlarında dahi, bu “biz” topluluğu nezdinde aynı cemiyet içinde yaşadığı karşısındaki “siz”dir. Bir türlü kendinden kabul edemez içten içe öteki dediğini. Öteki denilen gâh farklı dindekidir, gâh farklı ırktaki, gâh farklı görüşteki… Ama “biz” diyene göre daima “farklı”dır. Aynı dili konuşsa da, hatta aynı anne-babadan dünyaya gelse de tüm bu “aynı”lıklar indinde farklıdır!
Evet, hadiseler daima bu “bizlik ve ötekilik” sebebinden çıkıyor. Üstelik yalnız bugün sanılmasın. Dün, evvelsi gün, ondan önceki gün; kısacası tâ geçmişten beri toplumumuz aynı sebebin gazisi…
Maalesef elektrik faturalarından çok evvel “ötekileştirme” cereyanına çarpılmışızdır!
İttihat ve Terakki Partisi, hürriyet nâralarıyla geldiği iktidarında, kendine muhalif herkesi sindirmemiş miydi?
Kazandığı onlarca vilayet varken koskoca Demokrat Parti; küçücük Millet Partisi’nin tek kazandığı vilayet Kırşehir’e diş bileyip onu kaza yapmamış mıydı?
Kendi milletvekilleri tek başına iktidar olmasına yetmeyince Cumhuriyet Halk Partisi, Adalet Partisi’nin milletvekillerini kendisine transfer etmemiş miydi?
Ya da son senelerde iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi, ana muhalefetteki Cumhuriyet Halk Partisi’nin İş Bankası’ndaki hisselerine göz dikmemiş miydi?
Listeyi uzatırsak emin olun ki bu yazı kitap haline gelir!
Hâlbuki bu topraklarda, bu dünyada yaşıyoruz… Kovulsak da, atılsak da, reddedilsek de gidecek başka yerimiz yok! E ne yapacağız şu durumda? Birlikte yaşamanın zevkine varmaya çalışacağız. Elbette ki herkes aynı düşünemez, aynı yaşayamaz… Fakat aramızdaki aynılıklar bu kadarla sınırlı değil ki! Birbirimizin mukaddesatına, kişilik haklarına saygı gösterdikten; kanunlara, insanî nizama uyduktan sonra bakınız bir de beynelmilel manzaraya…
Tekrar başa dönersek…
Kişinin elinin altında türlü çeşit tatlı bulunsa ne? ‘Öteki’ dediğinde sadece tuzlu kek de varsa, kişiye, elindekilerden daha tatlı görünür! Bilmiyordur ki en tatlısı huzur içinde kardeşçe yenen bir dilim bayat ekmektir…
Yorum Yazın