Ana akım medyanın çökmesiyle birlikte sosyal medya ciddi bir haber alma mecraına dönüştü. Her hesap sahibinin fikrini apaçık ve aracısız beyan edebilmesi hürriyetin yanında asparagaslığı da beraberinde getirdi. Bu tehlikesi, haber alacak kişinin sağduyusuyla ve seçiciliğiyle asgariye indirilirse defedilebilir. İki ihtimâl vardır zaten; diğer ihtimâl de kişinin defedilmesidir!
Birkaç aylık Twitter serüvenim bu mecraın haber alınabilirliği sayesinde sürüyor… Geçen haftalarda ciddi bir tartışmanın göbeğine düştüm mesela! İşin daha da vahimi, ilginci bu tartışmaların ana akım medyada neredeyse zikredilmemesi oldu. Efendim tartışma, tâ ABD’deki bir meslek derneği yüzünden çıktı. Bu derneğin ismi “Ottoman and Turkish Studies Association” yani Türkçesiyle “Osmanlı ve Türkiyat Araştırmaları Derneği”… Kısacası OTSA. 1971’de ABD’de Türkiyat ve Osmanlı araştırmalarına katkı sağlamak için sahalarında adı geçen âlimler ve hocalar tarafından kurulmuş. Evvelki ismi “Turkish Studies Group” yani “Türk Araştırmaları Derneği” imiş. Zamanla bu ismi aldı ve bünyesinde neşredilen bir dergi ile de çalışmalarını duyurmuş.
Bu dernek Ordinaryüs Profesör Ömer Lütfi Barkan adına makale ödülü, Ordinaryüs Profesör Fuad Köprülü adına kitap ödülü ve Halide Edip Adıvar adına bir burs veriyormuş. Mesele de bu isimlerin ödüllerden ve burstan kaldırılmasıyla vuku bulmuş. Bu kaldırılma da olaylı bir şekilde yapılınca (sene sonu üyeliği yenilenmemiş olan 62 azanın üyeliği oylamadan hemen önce yenilenmiş ve 156 kişinin rey verdiği oylamada 97 “evet”e karşılık 59 “hayır” çıkmış) mesele daha da köpürmüş. Dernek yönetimi de mukabilinde, “ödülde isimleri bulunan şahsiyetlerin geçmişte söyledikleri tartışma konusu olduğundan artık böyle tartışmalarla uğraşmak yerine ödüllerden isimleri kaldırdık" (1) beyanında bulunmuş. –Mış’lı, -muş’lu cümleler kuruyorum çünkü daha önce bildiğim bir birlik değildir. Konu hakkında daha tafsilatlı malumata sahip Doçent Doğan Gürpınar, mesele hakkında yazdığı yazısında OTSA’nın kuruluşunda, “bugün eleştirilen Soğuk Savaş sağcı Türkofilliğini ve Soğuk Savaş’ın bölge çalışmaları ideolojik motivasyonlarını yansıtan”(2)bir profilin hakim olduğundan bahsetmiş; yazısına, “bugün bu profil yerini liberal-sol tandanslı bir anlayışa dönüşmüştür.” diye devam etmiştir ve takriben “bunu çağın bir gerekliliği olarak gördüğünü.” bildirmiştir.
Kimileri bu anlayışı sahiplenmiş kimileri ateş püskürmüştür. Kimileriyse Profesör Ali Yaycıoğlu gibi Fuad Köprülü ve Ömer Lütfi Barkan’ın sahada çok mühim çalışmalar yapmış iki abide isim olduğundan ötürü kalmasını istemişler; Halide Edip Adıvar’ın isminin ise Ermeni Hengâmesi’nde gösterdiği duruş sebebiyle kaldırılmasını kabul edilebilir karşılamışlardır. Mevzu ehemmiyete ve hizmete geldi mi bu üç isim ayrılmamalıdır kanaatindeyim. Halide Edip Hanım’ın herkes gibi (belki herkesten de fazla) hataları olduğu gibi sevapları da vardır ve tarihî bir figür haliyle (Sultanahmet Mitingleri’ndeki varlığı ve edebiyatımızdaki yeri inkâr edilemez) kabul edilmelidir.
Mevzubahis şahsiyetlerin şaibeli bulunan bir oylamayla burstan ve ödüllerden isimlerinin silinmesi kabul edilince derneği mecmuası addedilen “Journal of the Ottoman and Turkish Studies Association”ın (JOTSA’nın) editörlük vazifesini yürüten Doçent Nükhet Varlık ve Doçent Tunç Şen görevlerinden istifa ettiklerini duyurdular. Depremin asıl hissedildiği yer Türk akademik camiasının son yıllarda öbeklendiği Twitter oldu. Buradaki çoğunluk kararı “samimiyetsiz politik doğruculuk” ve “gereksiz politik hassasiyet” olarak nitelendirdi. Mustafa Türkan’ın yorumu ayrıca ilgi çekiciydi, “Burayı çalışan, buraya benziyor…”.
Her sahada bir fikir borsası vardır ve o fikir borsasında daima çağın popüler fikrine oynayan kazanır. Akabinde fikirler değişir ama kazancının değişmesini istemeyenler borsada çorap değiştirir gibi fikir değiştirir. Aslında bu hikâye ibretliktir ve “OTSA’dan borsaya…” diye dilden dile anlatılsa yeridir. Meselenin sadece bu dernekle sınırlı olmadığı aşikârdır. Artık eskinin üzeri örtülen, görmezden gelinen hadiseleri, meseleleri ayrıntılarıyla irdelenmeye başlamıştır. Bu da aklıma şu gerçekliği getiriyor: Elbette ki herkes fikrinde ve davranışlarında özgürdür ve olmalıdır da…
Yalnız bir sorum ve bir korkum var. Sorum şu: Eğer geçmişteki haksızlığa dikkat çekmek için bu yapılanlarla karşılaşıyorsak; geçmişin mühim şahsiyetlerinin çalışmalarına ve hatıralarına haksızlık yapmak suretiyle bir savunma mekanizması kurulması etik midir, haklı mıdır? Korkumsa şu: Tabuları yıkalım derken bu gidişle karınca çalışkanlığı, arı titizliğiyle biriktirdiğimiz kültür yıkılacaktır ve maalesef altında kalan gene hepimiz olacağız.
NOT: Bu mesele hakkında bana bilgi ve istihbarat sağlayan sevgili Mustafa Türkan’a ve sevgili Âgah Enes Yasa’ya teşekkür ederim.
(1) https://www.milliyet.com.tr/kultur-sanat/tarihciler-silinen-isimleri-tartisiyor-6703894
(2) https://daktilo1984.com/yazilar/otsa-iptalleme-ve-gecmisten-ilintisizlenme-oznel-bazi-notlar/
Yorum Yazın