Hilal Kaplan'ın özel hayatı aslına bakarsanız, bizi zerre kadar ilgilendirmez. Neticede kendisi bir pop yıldızı değil, siyasetçi de değil. Kendisi pelikanlar denen enteresan bir grubun üyesi ve sanırım bir gazeteci.
Sanırım ifadesini emin olmadığımı belirtmek için kullanmadım ama. O ifadenin asıl amacı öyle sanılması için gösterilen yoğun uğraşa saygımdan. Neticede her çaba bir saygıyı hak eder, bu konudaki çaba da öylesine büyük ki kendisini Türkiye Radyo Televizyon Kurumuna Yönetim Kurulu üyesi yapmak neticesine ulaşmış bir çaba. İnsan doğal olarak kayıtsız kalamıyor.
Neticede bir şekilde meşhur kendisi o bakımdan kamuya 'mâl olmuş' kişi olarak değerlendirilmesi ve bu itibarla da özel hayatının konu olması belki kabul edilebilir ama yine de kiminle boşandığı, kiminle evlendiği falan bizi ilgilendirmez(di). Eğer o da bizimkilerle yakından ilgilenmiyor olsaydı.
İstanbul sözleşmesi konusunda itirazlarını dile getirirken yüksek perdeden bu sözleşmenin aile kurumuna verdiği zararlardan bahsetmese idi mesela.
İstanbul sözleşmesinin boşanmaları artırdığı şeklindeki lfadeleri olmasa, Atatürk'e hakaret suçundan ceza alınca buna şeref madalyası demiş olmasa mesela. Ya da 2013 yılında Türk bayrağının adının devlet bayrağı şeklinde değiştirilmesini istemesi şeklindeki eylemlere imza atmış olmasa kendisinin özel hayatı bizi zerre kadar ilgilendirmezdi.
Ben bütün bu saydıklarıma rağmen ilgilenmeyeceğim zaten, beni ilgilendiren başka bir konu var burada. Yaşanan boşanma ve evlilik olaylarının ardından Hilal Kaplan'ın yeni kocasının eski karısı tarafından yapılan açıklamalarda yer alan bir ifade beni ilgilendiriyor.
Eski eşin ifadelerinde şöyle bir bölüm var:
"Ben de beni aldattığı görüntülü konuştuğu Antalyalı Beyza zannetmiştim. Yanılmışım, ses kayıtları elimde. Hepsinin üstünü kapattım evladım için ama değmezmiş. Evli iken defalarca Hilal Kaplan ile yüz yüze görüştü. Hilal Kaplan da bu süreçte evliydi. Villasına gidip geliyordu demek ki altyapı hazırlığı yapılmış"
Bu ifadeler ve iddialar elbette çok ciddi, öncesinde de çok ciddi bölümler var. Ama dedim ya ben şahsen o iddialarla ilgilenmiyorum gerçek mi değil mi bir kısmını bilmiyoruz elbette. Gerçek olduğu şu götürmez bölümler de var ama benim açımdan çok da önemli değil.
Yukarıdaki ifadenin sonundaki cümlede geçen bir kelime benim için çok daha önemli "Villasına" bahsi geçen villa ile ilgili başka haberler de bulabilirsiniz internette, bazı yalılar ile ya da bazı ultra lüks daireler ile ilgili de haberler görebilirsiniz gazetecilere, ve veya devlet memurlarına ait.
İşte beni en çok burası ilgilendiriyor meselenin. İşin kötüsü bu tek taraflı bir durum da değil, elbette iktidara yakın tarafı biraz daha pervasız, biraz daha görünür ve biraz daha çok. Ama sebepsiz zenginleşme diye bir suç olmalı, suç olamıyorsa ayıp olmalı. Varsa böyle bir suç gereği yapılmalı diye düşünüyorum.
Gazeteci dediğiniz insanın geliri aşağı yukarı bellidir, yani sadece gazeteci ise. Gazeteciliğini kullanmadan başka işler de yapıyorsa da bu kadar halka mâl olmuş olanların o işleri de halkla paylaşması gerekir.
Tekrar ediyorum, iddiaların doğruluğu ya da yanlışlığına bakmadan her şeye rağmen özel hayat bölümüyle ilgilenmiyorum. Ama servet sahibi olmaları için yeterli sebep olmayanların bu halkın paralarıyla servet sahibi olma ihtimalleri ile ilgileniyorum. Bir açıklaması vardır belki belki aileden kalmıştır hepsine, ya da hepsi tamamen diğer makamlarından ve sıfatlarından bağımsız olarak yaptıkları işlerden kazanıyorlardır. İşte ben o işleri de merak ediyorum.
Ama her ne kadar ilgilenmiyorsam da şu cümleyi buraya bırakmadan da yazıyı bitiremiyorum: 'Ahlakçılık, ahlaklı olmanın koşulu değildir'
Yorum Yazın