Tiyatro sezonunu hayırlısı ile açtık. İlk durağımız İstanbul Avrupa yakası, Küçük çiftlik parkı. Yılların deneyimi ile Oya Başar, karşısında ise daha çok dizilerden anımsayacağımız, Begüm Birgören “Plastik Aşklar” oyunu ile sahne alıyor.
Plastik Aşklar, oyununu yazan Ali Cüneyt Kılcıoğlu, sahneye koyan Orhun Uçal. İki kişilik oyun, iki kadının hikayesi ama genellendirme üzerinden kurgulanmış. İleri yaşta bir kadın ile daha genç bir kadının, kuşaklar arası farklara ince geçişler yaparken diğer taraftan bir erkek için, farklı bakış açılarını da buna bağlı olarak sunmakta. Dolayısı ile kadın meselesi sıkışmış bir “ütü makinesi icat olsa da kurtulsak” dan çok daha fazla! Yer yer tempo düşse de, Oya Başar’ın performansına yetişmek kolay değil daha fazla oyunla daha iyi işler çıkacaktır, elbette. Tabii bunda Küçük çiftlik park alanına yankı yapan ses sistemlerinin etkisi olmalı, biz izleyici olarak replikler arasına bodoslama yağan müzik seslerine ne şekilde tepki gösteriyorsak, oynayan sanatçılarda da konsantrasyon sorunu elbette olur. Bunu unutmamak lazım hatta varsa bir çözüm yolu bulmak.
Plastik Aşklar, kadın meselesine odaklanmış gözükse de aslında “değer” olgusu üzerinden, insanlara ışık tutuyor. Kim, suçlu kim suçsuz? Kim, kimin yaşam alanına izinsiz girdi? Haliyle değerler sistemi tepetaklak olmuş bir düzende, kaçınılmaz sonlara her gün rastlamak mümkün. Oyunun final kısmında Oya Başar, “Küçük çiftlik parkında Levent Kırca ile ciddi emeklerimiz var buradan ona da selam gönderiyorum” demesi, çok nazik bir hareketti.
DON KİŞOTUM BEN ve SAMATYA
Şimdi İspanya neresi? Samatya neresi, demeyin hemen yavaş yavaş anlatacağım. Çünkü oyunda emekleri geçenlerde Samatya’ dan geçti. Nereden biliyorum, orada yaşamaktan öte biz, İkinci Bahar dizisini yiyip, yutanlardanız. Bu kısmı finale bırakıp, salgın öncesi kapalı gişe oynayan “DON KİŞOTUM BEN!” iki perdelik tiyatro oyununa geçelim.
Cervantes’in Don Kişot’nu Mihail Bulgakov uyarlaması olarak dilimize, Irmak Bahçesi çevirmiş. Çoğunuzun bildiği gibi olay İspanya’da geçiyor. Asilzade ve çok okuyup, okuduğu kitapların etkisi ile de kendisini Don Kişot ilan eden, evin beyefendisi hiç okuma yazma bilmeyen, evin hem beslemesi ve sonradan hizmetlisi olan Sancho Panza kendisine zorla erkek kılığına sokularak, yardımcı yapılır.
Yönetmen, Emrah Eren. Kostüm, Sadık Kızılağaç. Koreografi, Orçun Okurgal. Müzik, Can Şengün & Faruk Üstün. Ve sahne tasarım, dekor Barış Dinçel.
Hepsini öncelikle tek tek yürekten kutlamak gerekiyor çünkü bu kadar dinamik bir oyunu, üç saat ayakta tutabilmek hiç kolay değil. Birde bunun sahneye konulma evresini düşündüğümüzde inanılmaz emek ortaya çıkıyor. “Don Kişot’um Ben!” oyuncu kadrosunun çoğu hem sahne hem dizilerden oldukça başarılı oyuncular.
Serhan Ernak, Ömür Arpacı, Nazlı Tosunoğlu, Dilşad Bozyiğit, Enis Aybar, Diren Polatoğulları,Tuğba Eskicioğlu, Yüsra Geyik, Ali Kemal Aydın, Rıfat Durmuş.
Dur, durak bilmeyen espri, hiciv ve yer yer yağmur damlası gibi dikkatli izleyenin yakalayabileceği göndermelerle müthiş bir oyun çıkmış.
Mesela Sancho Panza (Günay Karacaoğlu)’nın kadın iken erkek kılığına zorla dönüştürülmesi aslında ülkemizde yaşanan kadını yok saymaya yönelik göndermelerle geçmekte. Keza İspanya direnişçilerinin saraya kaşı eylemlerinde Nazım Hikmet, Ahmed Arif ve Hasan Hüseyin Korkmazgil şiirlerinden birer satır insanı gülümsetiyor. Yel değirmenleri üzerine bildiriler asılı ama direnişler tarafından oyun sırasında yerlere saçılan “Uyan İspanya!” bildirisinde geçen, “Dere yatakları, yattıkları yerden kaldırıldı. Yerin altından ekmeğini çıkarmak isteyen madenciler, kömür oldular. Aileleri muhafızlar tarafından tekmelendi” Kadın sorunlarında, Evita müzikalinden eser, yer yer Adile Naşit ile Hababam Sınıfı, yer yer Kayserili Himmet Ağa ile Don Kişot, şövalyeliğini her alanda konuşturuyordu.
Güncel olayları da unutmadan işlenen oyunda, mesela eğitim sistemimizde nasibini alıyor. Don Kişot (Ozan Güven)’ın inanılmaz performansından yer yer çıkıp, Huysuz Virjin edası ile interaktif olarak seyirciler içine dalması, 3.aşını oldun mu, diye sorması. Özellikle erkek izleyicilerin üstüne gidip, hepimiz gülmekten yerlere yatmışken, Don Kişot’un hayali sevgilisi “Dulciena del Toboso” düşünüp, çeşitli mimiklerle “Dulcieanaaaa” diye oyunculuğu, alkış ötesiydi.
Hem peruk, hem teknik olarak yaka mikfonu bir türlü düzelmediğinde, hiç istifini bozmadan Sancho’ya dönerek “Biz kaçıncı yüzyıldayız?” diye sorması ya da han sahibinin de başına aynı durum gelince, “Eve git, istersen” diye ince esprilerle oyunu toparlayışı, Ozan Güven’in yanılmıyorsam ilk ama pek duyulmamış birinci işinden sonra gelen 1998 yapımı İkinci Bahar dizisindeki Ulaş karakteri sonrası parlayan yıldızını, alnının teri ile yerine koymuş oluyor.
SAMATYA ve İKİNCİ BAHAR
Don Kişot’um oyununda yer alan Ozan Güven, Nazlı Tosunoğlu ve sahne dekor tasarımını yıllardır son derece başarılı bir şekilde yapan Rahmetli Savaş Dinçel’in oğlu Barış Dinçel’de oradaydı. Hatta Ozan Güven’in son dönem dizilerinde Fİ içinde yer alan bir oyuncu da İkinci Bahar’dan.
29 Ekim 1998 tarihinde başlayan efsane dizi, İstanbul’un en eski semtlerinden Samatya’ da çekildi. Üç yönetmen değiştirdi. Uğur Yücel, Orhan Oğuz ve Türkan Derya. Hatta Türkan Derya ile Ulaş karakterini canlandıran Ozan Güven sonra evlendiler. Kimler yoktu ki o efsane dizide: Şener Şen, Türkan Şoray, Arif Erkin Güzelbeyoğlu, Tan Sağtürk, Güven Hokna, Meral Okay, Nazlı Tosunoğlu, Cezmi Baskın, Özkan Uğur, İpek Değer, Nedim Saban, Yasemin Conka, Devin Özgür Çınar, Tarık Pabuçcuoğlu ve daha pek çok isim.
Dizi sona erdiğinde bile müzayede oluşturulmuş, sette kullanılan eserleri kostümler satılmıştı. Oradan yadigar, şimdilerde yer bulmak için önceden rezervasyon yaptırmak zorunda olduğunuz “İKİNCİ BAHAR” Ali Haydar sofrası var. Ve Ali Haydar ile Hanım gibi gerçekten bulanlar, buraya muhakkak geliyorlar.
Don Kişot’un, Dulciena’sını bir araya getirmek istercesine!
Sabahları beşte başlayan set, öğlen biter ve halk finali izlerdi. Sahne arkasında unutulmaması gereken isimlerden biri ise Yavuz Turgul ve senaryoyu ele alan Sulhi Dölek’i unutmamak lazım.
İkinci Bahar dizisi iki yetenek ortaya çıkardı, biri Nurgül Yeşilçay, yolu sonrasında Asmalı Konak ile büyüdü ama Ozan Güven kamera arkası performansında ki başarısını, tiyatro gibi dinamik bir sanat dalında ustaca taçlandırdı.
Samatya’nın dokusu, kokusu sanat yolculuğunda yine aslen Sivas doğumlu olsa da bir dönem Samatya’da yaşamış olan ve son filmlerinde aktardığı kareler ile Cem Yılmaz’ın yakın arkadaşı olarak Ozan Güven yine İkinci Bahar’dan Özkan Uğur ile birlikte seri filmler yaptılar. Bu biraz da kafa tutması, kan uyuşması ve vefayı da hatırlatıyor.
Taktir ve tebrik ediyorum, hem seyirci, hem gazeteci, hem semtdaş olarak.
Haliyle 2019’da Üstün Akmen En İyi Erkek ve En iyi Kadın oyuncu ödüllerine layık bulunan, bu muhteşem ikili Ozan Güven ve Günay Karacaoğlu’nun performansı hakikaten taktire şayan.
Emekleri geçenlere teşekkür ve muhakkak izlemelisiniz.
Yorum Yazın