T24’den Murat Sabuncu’nun haberini görünce heyecanlandım. “İşte projeden fotoğraflar ve detaylar; 'Tayyip Erdoğan Müzesi' kuruluyor (…)” manşeti benim için bir müjdeydi.
Düşünsenize; kareli mavi ceketle belki bir kol mesafesinde, olacağım. Gerçi içinde Erdoğan olmayacak… ama olsun. Zaten içinde olsa 500 metreden daha fazla yaklaşamam.
Ceket, muhtemelen camekanın arkasında olur… fark etmez. Selfie çektiğimde yansımalara dikkat edersem, camekan görünmez. Omuz omuza gibi dururuz.
Hem müzenin açık olduğu saatlerde istediğim kadar yakınında kalırım. Kimse gelip beni itip kakmaz.
Müzede Erdoğan'ın çocukluğundan futbolculuk yaşamına, siyaset öncesi ile özellikle siyasi hayatı boyunca yaşadıkları, öne çıkan sözleri yer alacakmış.
Urfa’da Müslüm Gürses müzesini gezmiştim. Müslüm Gürses’in bal mumundan heykelinden çıkarttığı taş plaklara, güneş gözlüğünden tespihine, çocukluk ve gençlik yıllarına ait fotoğraflarından konserlerde ve günlük yaşamda giydiği kıyafet ve ayakkabılara kadar çok sayıda özel eşyası sergileniyordu.
Gürses, eğitim hayatını "İlkokulu bitirdim. Gerisi yok!” diye özetliyor. Zaten gerisi olsaydı muhtemelen diploması da müzede olurdu.
Yani böyle müzelerde kişinin özel eşyaları da sergilenir. Müzede; Erdoğan’ın ceketlerini, gözlüklerini, seccadelerini, tesbihlerini, takkelerini, kalemlerini, kitaplarını, elektronik suflörlerini (prompter), diplomalarını… görebileceğimizi sanıyorum.
***
Müzede mutlaka bir kitap köşesi olmalı. Topkapı sarayında görmüştüm. Kaşıkçı Elması siyah bir kadife üzerine yerleştirilmiş, spot ışıkla aydınlatılmıştı. Erdoğan’ın “Daha adil bir dünya mümkün” kitabı bu konsept içinde sergilenebilir.
Kitap, Erdoğan’ın tek kitabı da değil. D&R internet sitesinde kitabın tanıtıldığı sayfanın alt kısmında “Yazarın diğer kitapları”na ulaşabiliyorsunuz: Daha Adil Bir Dünya Mümkün, ince kapak; Daha Adil Bir Dünya Mümkün, ciltli; A Fairer World is Possible, ince kapak; A Fairer World is Possible, ciltli; Daha Adil Bir Dünya – Arapça İnce Kapak…
“Yazarın diğer kitapları” için genişçe tek camekan kullanılabilir.
Gerçi Wikipedia’da Fransızca, Rusça, İspanyolca, Almanca dillerinde de olduğu bilgisi var ama ben kitapçılarda veya satış sitelerde rastlamadım. Artık kısmetse, müzede göreceğim.
***
AKP Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız’ın “Tayyip ağabeyin ayakkabısını elimizle yalamamız lazım.” demesinden sonra artık müzede bir çift ayakkabı olmasa, o müze eksik kalır.
Elle yalaması bana biraz itici geldi. Ayakkabı yalamak; çatal bıçakla yapılabilecek bir eylem değil ama en azından temiz bir bez veya peçeteyle anılabilirdi.
Elle yalama işi Mehmet Metiner’e de itici gelmiş olmalı ki “Reis’e sadakatin bir adabı ve yordamı var” dedi. Adap derken… avuçlamadan, her iki elin üçer parmağıyla kibarca tutup; şapırdatmadan yalanması gerektiğinden mi söz etti veya başka bir şey mi anlatmak istedi… bilemiyorum. Sözlerinin tamamını okumadım.
***
Murat Sabuncu’nun haberinde; müzede Emine Erdoğan’ın da ayrı bir şekilde yer alacağından söz, ediliyor.
Ben ilgili bölümde Hermes çantaların sergilenmesini arzu ederdim. Kadın çantası benim ilgimi çekmez. Benim favorim, kareli mavi ceketler. Ama pek çok kadın bu vesileyle çantaları yakından görmek, birlikte resim çektirmek imkanına kavuşurdu.
Ama onun büyüsünü, Hande Fırat bozdu.
Hande Fırat, Hürriyet gazetedeki köşesinde Emine Erdoğan ile ilgili “Orijinal marka çanta kullanmamaya özen gösteriyor. Yani iddia edildiği gibi büyük rakamlara çanta alınmıyor. Daha çok yerli malını tercih ediyor. Orijinalin yerine çakma yani imitasyonlarını alıyor.” diye yazmıştı.
Böyle bir söz kavgada bile söylenmez. “Çakma çanta” kullansa bile “Orijinal marka çanta kullanıyor” denir. Bence Hande Fırat’ın yazısı, “İtibardan tasarruf yapılmaz” diyerek ilmek ördüğümüz itibarımıza ciddi bir darbedir.
***
Erdoğan makam aracında baygınlık geçirip içerde kilitli kalınca, arabanın camları balyozla kırılmıştı. İşte o balyozu AKP Bingöl Milletvekili Feyzi Berdibek, 'hatıra olsun diye' satın almış, 'olayın kahramanı' olarak gördüğü balyozu hayatı boyunca saklayacağını söylemişti.
O balyozun yeri müze değilse, neresidir?
Buradan Fevzi Berdibek’e sesleniyorum. “Lütfen o ‘Kahraman balyozu’ müzeye bağışlayarak milletin ziyaretine fırsat veriniz!”
***
Diğer uçaklar devlet bütçesinden alındığı için olmaz ama Katar Emirinin hibe ettiği uçak kişisel eşya olarak değerlendirilip müzede sergilenebilir. Zaten seçimden sonra yeni Cumhurbaşkanı o uçağı kullanmak istemeyecektir. Bence doğru olan Katar’a iade edilmesidir ama müzede sergilenerek de değerlendirilebilir.
Tabii özel bir müze bu kadar yükü taşıyamaz.
Katar uçağının gövde uzunluğu 76 metre, kanat açıklığı 68 metre. Sağdan soldan hiç boşluk bırakmasanız bile 5168 metrekare alana gereksinim var. 100 metrekare bir dairede yaşıyorsanız, alanın büyülüğünü oradan tahayyül edebilirsiniz.
Aslında Recep Tayyip Erdoğan Müzesi, Milli Saraylara bağlı bir müze olarak, devlet tarafından kurulmalıdır.
Devlet desteğindeki bir müze, uçağı sergileyebilir. Bir kararnameyle Cumhurbaşkanlığı Sarayının bir kanadı ve hatta istenirse tümü, müzeye de tahsis edilebilir.
Aslında ne güzel olur. Daha doğal ve daha zengin bir müze olur. Dolmabahçe Sarayı, Topkapı Sarayı, Louvre Sarayı (Paris), Kışlık Saray (Petersburg- Ermitaj Müzesi) gibi… Bizde ve dünyada örnekleri var.
Yorum Yazın