Giriş
Türkiye gibi rejimler görünürde demokrasilerdeki gibi unsurlar içerir. Muhalefet yer yer seçim kazanır ya da kazanmaya yakınlaşır; sıkı bir siyasi rekabet ortamı vardır gibi görünür; basında farklı fikirlere, gerçeklere, muhalefete yer bulunabilir; sokak protestoları vb. eylemler gözlemlenebilir. Ancak yaşananlara daha yakından bakıldığında işin rengi değişir. Seçim rekabeti vardır ama seçimler adil ve eşit şartlarda gerçekleşmez. Muhalifler yasal ve yasadışı yollarla baskılanır. Bağımsız yargı organları hükümet taraftarları ile doldurulabilir, seçim kampanyalarında devlet harcamaları hiçbir kısıtlamaya tabi olmadan kullanılabilir. Seçimin kuralları sürekli olarak iktidar lehine değişir, hatta seçim sonuçlarında hile yapılır; basın ve ifade özgürlüğü baskılanır. Bunlar sonuçsuz kalınca, daha da ilerisine gidilip muhalefete mensup kişilerin şiddete uğraması, hapis cezası alması mümkündür.
Oysa demokratik devletlerde yasalar şahıslara, iktidardaki siyasi partilere ya da özel gruplara göre yapılmaz. Yasalar a) toplumun ihtiyaçlarına b) sosyolojisine c) çağın gereklerine d)hukukun üstünlüğüne e) hedeflediği konuya göre yapılırlar. Bunu yaparken de yapılması gerekeni en demokratik şekilde uyulması gereken norm haline getirir. Öyle ki bu normlar toplumun vicdanını incitmez, sosyolojik ihtiyaçlara cevap verir, üst norm ve evrensel hukuk kaideleri ile çelişmez.
Fakat görüldüğü gibi bu seçim yasası önerisi ile yapılmaya çalışılan bunun tam tersidir. Bütün bunlar esas alınarak değil cumhur iktidarı AKP ve küçük ortağı MHP’nin amaç ve çıkarları gözetilerek düzenlemiş bir öneri söz konusudur. Adil, serbest ve eşitlikçi değildir. Ancak daha önceki tecrübeler göstermiştir ki seçim yasalarını kendi çıkarlarını düşünerek yapan iktidarlar kendi kazdıkları kuyuya düşmüşlerdir. Kendilerine göre düzenledikleri yasalar sonunda bumerang gibi dönüp kendilerini vurmuştur.
Amaç nedir?
Peki, bu yasayla iktidar ve onun küçük ortağının amaçladığı nedir?
1- Birinci amaç Millet İttifakını dağıtmaktır. Çünkü Millet İttifakı altı partiden oluşacak gibi görünüyordu. Bunlardan ikisi barajı geçiyor, ikisi (Saadet, DP) geçmiyor, ikisini de (Deva ve Gelecek) ilk defa seçime girecek. Yapılan kamuoyu araştırmalarına göre onların da barajı geçmediği söylenebilir. Bu durumda iki yol kalıyor, ya bu partiler iktidarın oyuna gelemeyip politik tutum alarak birlikte mücadele edecek ya da başka formüller arayacak.
Büyük partilerin listesinden seçime girmek ise reel politik açısında her iki taraf için de geçerli görünmüyor. Çünkü varsayalım ki Deva, Saadet ya da Gelecek Partisi CHP listelerinden seçime girdi; bu hem onların seçmenini ürkütecek hem de CHP seçmenine hoş gelmeyecektir. Bu durumda kaş yapalım derken göz çıkabilir. Deva ve gelecek yeni kurulmuş partiler oldukları için daha ilk seçimde kendi kimlikleri ile seçime girmemeleri bir parti kimliğini oluşturmalarını güçleştireceği gibi, AKP’den koparacak bu partilere oy vermeyi düşünen seçmen de CHP amblemine mührü vurmayı istemeyebilir. O yüzden seçim stratejisi açısından fizibil olmayan bu alternatif devre dışı gibi görünüyor.
2- İkinci Amaç HDP kapatıldığı takdirde, dışarda kalan milletvekillerinin grup kurmak yoluyla seçime girmesini engellemektir. MHP baştan beri HDP’nin kapatılmasını bağıra çağıra istiyor. İktidar partisi güya parti kapatmaya karşıydı ama o da sonunda diğer hususlarda olduğu gibi bu konuda da MHP ile aynı noktaya gelmiş gözüküyor. Bu durumda partisiz kalan seçmenin sandığa gidemeyeceği hesaplanmış olmalı.
Fakat bu hesap da tutmaz. Öyle ya kendi partisini kapatan AKP’ye oy verecek değil ya. Çünkü HDP seçmeni çok bilinçli bir seçmendir. Ayrıca HDP parti olarak mutlaka bir çıkış yolu bulacaktır. İkinci olarak en kötü senaryoda bile seçmen iktidarın gedişini hızlandırmak için tutum alacaktır. Hatta AKP içinde çok az kalmış olan muhafazakâr Kürt seçmen bu son rauntla partilerinden tamamen kopabilirler. Dolaysıyla AKP Dimyata pirince giderken evdeki bulgurdan da olabilir.
3-Üçüncü amaç AKP’nin daha fazla milletvekili çıkarmasını sağlamaktır. Bu öneri ile (ülke barajını aşmanın dışında) ittifakların matematiksel olarak bir fonksiyonu kalmamıştır. Bu sistem daha ziyade il bazında birinci gelen partilerin yararına işleyen bir sistem. AKP hızla erimesine rağmen hala iç Anadolu’da, Karadeniz’de birinci geldiği çok sayıda il var. Bu durumda bu madde kısmen AKP lehine çalışabilse bile maksadı hasıl edecek ölçülere varamayacağı bilinmelidir.
4- Dördüncü amaç devletin olanaklarını ve kamu kaynaklarını seçimde cumhurbaşkanlığı örtüsü altında seçimi kazanmak için kullanmaktır. Oysa demokrasilerde yetki ve sorumluluk bir madalyonun iki yüzü gibidir. Yetkili olanın sorumlu, sorumlu kılınan da yetkili olması lazım. Birine yetki verip sorumluluk vermezseniz kral, sorumluluk yükleyip yetkisiz kılarsanız köle yaparsınız.
Dünyada eşi benzeri olamayan Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi bizi tek adam rejimine götürdü. Tek adamlığın ve popülizmin ne kadar tehlikeli olduğu yanı başımızda süren savaşta Putin ile bir kez daha gün yüzüne çıktı. O halde bu sistem sırf bu yüzden bile olsa değişmeli.
Ancak bu seçim yasası tek adamlığı daha da pekiştirerek değişime direnmeye çalışıyor. Kişiye özel yapılmış bu sistemi bu kez tek tek yasalara uygulayarak iyice belirginleştiriyor. Yasa önerisi, serbest, özgür ve eşit seçime aykırılığı daha da görünür kıldığı için sandıkta ters tepecektir. Devletin uçakları, arabaları ve olanaklarıyla cumhurbaşkanlığı kisvesi altında parti başkanı olarak yapılacak işler ve propagandalar ters teper diye düşünüyorum.
Meşru mu?
Bir seçimin meşru ve geçerli olması için üç koşulu yerine getirilmesi lazım. Bu koşullar seçimin serbest, özgür ve eşit olmasıdır. Bir seçim özgür ve eşit koşullarda gerçekleşmiyorsa o seçim sadece hukuken değil siyaseten de meşru değildir. Serbest koşullar hem siyasi partiler hem seçmen için oluşmuyorsa orada da bir meşruiyet problemi var demektir.
Seçimin özgür olması demek propagandanın özgür olması demek. Örgütlenmenin özgür olması demek. Seçmenin korkmadan sandık başına gitmesi hiç bir etki altında kalmadan kişisel iradesi ile özgürce oyunu kullanabilmesi demektir.
Seçimin eşit olması demek ise bütün partilerin eşit koşullarda yarışması ve seçime gitmesi demek. Kamu kaynaklarının dağıtılmasında eşitlik ilkesine uyulması ve bu eşitliğin akçal açıdan teyidi anlamına gelir. Ayrıca seçim ortam ve olanaklarının bütün siyasi partilere ve bağımsız adaylara eşit sağlanması gerekir.
O yüzden seçim yasasının rötuşlarla iktidar koalisyonun çıkarları doğrultunda değil, temsilde adaleti sağlayacak özgürlük ve eşitliği sağlayacak şekilde değiştirilmesi gerekir. Bu da ya yasanın toptan değişmesini ya da seçim yasasındaki anti demokratik maddelerin tamamen ayıklanmasını gerektirir. Ve seçim yasası Türkiye’nin seçim ihtiyacı, evrensel kurallar ve gelecek vizyonu ile yapılmalıdır.
İki yıldır üstünde çalışarak bula bula buldukları düzenleme bir sorunlu yapının yerine daha beterini koymaktan başka işe yaramaz.
Yeniden yaratılan sorunlar
1- %7’lik baraj yüksektir ve dünyanın hiç bir demokratik ülkesinde uygulanmamaktadır. Bu madde ileri sürüldüğü gibi temsilde adaleti sağlamak için değil küçük ortak MHP’nin isteği üzerine konuşmuştur. Son kamuoyu yoklamalarında MHP’nin barajı geçmeyeceği anlaşılıyor. Bu yüzde baraj bu orana çekilmiş ama temsilde adaleti zedelemeye devam etmektedir. Yüzde 7’lik bariyer 3-4 milyon insanın temsil edilmemesi anlamına gelir ki bu da temsilde adaleti zedeler. İdeal olanı barajsız bir sistemdir. Bu olmuyorsa bile baraj daha aşağıya çekilebilir. Sözgelimi baraj %3 olabilir. Barajın %3’e ya da 5’e çekilmemesi AKP’den ayrılan Deva ve Gelecek ve AKP ile hareket etmeyen Saadet gibi partileri cezalandırmak içindir.
2- İkinci sorunlu madde partili cumhurbaşkanına tanınan olanakların eşitlik ilkesini kökten zedelemesidir. Cumhurbaşkanı kendi istemi ile parti genel başkanı olmayı seçtiği halde seçim zamanı değilmiş gibi davranıyor olması büyük bir çelişkidir. Bu oyun sürerken kural değiştirmek ve üstelik kendi koyduğu kurala uymamak, ihlal etmek demektir.
3- Hesaplama siteminde değişiklik ittifakları aritmetik açısından anlamsız hale getiriyor olsa bile politik açıdan önemini azaltmıyor. Aritmetik açıdan ülke barajı dışında partilerin birlikte seçime girmesinin bir etkisi kalmamıştır. Bu düzelme AKP’nin işine yarar. Eğer kapatılmazsa bundan HDP de kazançlı çıkabilir. Kapatılmazsa diyoruz çünkü grup kurarak seçime girmeyi ortadan kaldıran madde doğrudan HDP’yi hedef alıyor.
5- İl ilçe seçim kurullarına hakim seçimi de sorunlu. İl ilçe seçim kurulları kura ile gelecek. En kıdemli hâkim şartı kalkıyor birinci sınıf olmuş 15 yıllık hakimler arasında kura ile belirlenecek. Bu da AKP’nin son yıllarda atadığı hâkimlerin kurul başkanı olması demek.
Bütün bunlarla birlikte serbest seçimler için bir güvence de yok.
Sonuç
AKP 20 yıldır ülkeyi yönetiyor. İktidar nimetlerinden en yüksek düzeyde istifade etmek onlarda adeta tiryakilik derecesinde bir bağımlılık yaratmış. Bırakmak istemiyorlar. Çünkü 20 yıl gerçekten uzun bir zaman. Bu hegemonyal bir durum meydana getirdiği gibi kerameti kendinden menkul bir alışkanlık, kibir ve güç zehirlemesi de yaratmış. O nedenle bir takım olayları iktidarlarını sürdürmek için Allah’ın lütfu olarak görürken kendilerini de toplum için adeta alternatifi olmayan bulunmaz bir lütuf olarak sunuyorlar. Ne yazıl ki hala buna inanan epeyce bir insan söz konusu.
Bütün bunlar bir araya gelince (iktidarın nimetleri-kendilerini lütuf görme- buna inanan bir kitlenin varlığı, iktidarı kendi malı gibi görme ve onu bırakmayacak gibi davranma alışkanlığı) bizi getirip otokrasi duvarına dayadı. Ne ki son yıllardaki güvenlikçi politikalar, ekonomik krizle birleşip rüzgâr tersten esmeye başlayınca panik de başladı. Bu seçim yasası da bu paniğin bir tezahürü olarak okunabilir.
Türkiye’nin ihtiyacı olan şahsa ve partiye göre dizayn edilmiş bir seçim yasası hatta siyasi partiler yasası değil. Türkiye’nin ihtiyacı olan eşit, adil, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerine dayanan bir seçim yasası. AKP iktidarı ve küçük ortağı MHP seçim yasası ile oynayarak Türkiye’den ziyade kendilerini kurtarmanın peşinde. Ne ki bir yandan hala çok yükseklerden konuşurken öte yandan en diplerde oy yürütme tam bir çelişki sergiliyor.
Ama bir şeyi de unutmamak lazım. Türkiye bu cingözlüklere ziyadesiyle alışkındır. 1987'de üç, 1991'de bir, 1994'te bir, 1995'te üç ve Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında altı defa Seçim Kanunu değiştirildi. Kanun yapma gücü ve yetkisini, iktidarlarını sürdürmeye yönelik bir silaha dönüştürmeye kalkışanların siyasi akıbetleri ise herkesin malumudur. Toplumu yönetmek için kendilerine tevdi edilen gücü bir silah olarak gören ve kullananlar hiçbir zaman iflah olmadı.
Ne yapmalı
İktidar nasıl seçimli otoriter rejimlerin kitabına uyarak hareket ediyorsa muhalefet de bu rejimlerdeki başarının kilidi olan “bir arada durma” meselesine odaklanmalı. İttifak denklemleri değişebilir ama muhalefet etkin bir işbirliği halinde cumhurbaşkanı seçimi ve parlamento çoğunluğunu sağlayacak bir modelle seçime gitmeli. Aritmetik ile birlikte politik duruşu öncelemeli. Bunun için de ayrı ayrı çalışmalar yerine, ortak çalışma zeminleri oyuna gelmeden sürdürülmelidir.
Yansıra muhalefetin bu süreçte seçim kazanmak için gereken formüller kadar ülkenin birikmiş sorunları, özellikle de ekonomik ajandasındaki ortak vaatleri daha yüksek sesle dile getirmesi gerekir. Ekonomide kısa vadeli ferahlama olmayınca, savaşla birlikte turizm geliri beklentisi de ortadan kalkınca sonbaharda bir erken seçim olasılığı da rafa kalkmış görünüyor. Seçim kanunu önerisi de bunu gösteriyor.
İktidarın elindeki koz artık seçim yasası ve başka adımlarla önümüzdeki süreçte muhalefeti bölmek. Ayrıca Rusya-Ukrayna savaşında arabulucu rol üstlenip Türkiye dışında kendine manevra alanı açarken içeride muhalefeti baskılayıp, bölmek için her türlü mühendislik ve söylemi kullanmak.
İktidarın oyunları seçim gününe kadar bitmeyecek. Muhalefetin seçimi kazanmak, seçim güvenliğini sağlamak ve seçim günü oyların doğru sayımı için gerekli önlemleri almak konusunda boşluğa yer bırakmayarak farklı senaryolar üzerinde çalışması gerekiyor. Türkiye nasıl ki demokratikleşmeye muhtaçsa muhalefet de bu yolda başarılı olması için birbirine muhtaç.
Yorum Yazın