Seçime sayılı günler kaldı. Her kafadan bir ses çıkıyor. Ortaya kirli bilgiler saçılıyor, seçmeni endişeye sevk edecek söylentiler yayılıyor. Hatta bu bilinçli yapılıyor. Artık son çizgiye az kaldı. Ancak iktidardakiler bagaçlarında çok kirli yük taşıdıkları için bu seçimi vermek istemeyecekler, seçimi almak için her türlü hileye başvuracaklar. Geçmişte de bunu yaptılar. Burada asıl görev muhalefete düşüyor.
Son düzlükte seçim kampanyasını iyi yürütmek, propagandayı inandırıcı hale getirmek önemli. Değişim elzem, ancak değişimin gücü onu isteyenlerin gücü oranında gerçekleşir. Bunun için seçmenin sandığa güven içinde gitmesini sağlamak gerekir. Fakat bunlar kadar önemli olan şey seçmenin sandığa attığı oyun ayni biçimiyle çıkmasını sağlamaktır. Bunun için de sandık güvenliği gerekir. Ayni biçimde oy sayım döküm işlemi önemli. Muhalefet bir yandan meydanları gezerken öte yandan bunlar da çok iyi biçimde organize etmeli.
Bu noktada birkaç doğru görülen yanlışa dikkat çekerek ve yapılması gerekenlerin altını çizmeye çalışacağız. Örneğin ekonomin seçmen davranışını belirleyen tek faktör olduğu şeklinde yaygın bir kanaat var, bu doğru değil, bunu aşağıda irdeleyeceğim. İki bunlar kaybetseler de gitmeyecekler şeklindeki tevatürdür. Bu da doğru değil, seçimi kaybettiklerinde gidecekler, gitmek zorundalar. İş ondan sonra başlıyor. Yani kazanarak kaybetmemek gerek.
1-EKONOMİ TEK BELİRLEYEN FAKTÖR DEĞİL
Etrafıma baktığımda genel anlamda seçmenin oy verme davranışında bir yanlış gözlem yaptıklarını görüyorum. Tek etkili faktörün ekonomi olduğu vurgulanıyor, dolaysıyla farkın 20 puan olacağı yönünde yorumlar yaparak adeta rehavete davetiye çıkarılıyor. Oysa seçmen davranışı tek faktör tarafından belirlenmez. Kısaca ve kabaca söylersek seçmen davranışını belirleyen üç faktörden bahsedilebilir. Bunlar; 1) Aidiyet faktörü (genetik faktör de denebilir), 2) Ekonomik faktör 3) İdeolojik faktör.
Aidiyet faktörü şudur. Bir kişi birden çok kez aynı partiye oy vermişse sebep ne olursa olsun oy verme davranışı kolay kolay değişmez. Hiç değişmez demiyorum, ama alışkanlığı ve bağlılığı gene aynı partiye doğru onu sürükler. Hele hele ata babadan, aileden o partili ise bu daha da böyledir. Seçmenin aşağı yukarı %65’i bu aidiyet duygusu ile oy kullanır. Hele hele bizim gibi geleneksellikten kurtulamamış toplumlarda bu daha da böyledir.
Oy verme davranışını etkileyen ikincisi faktör ekonomidir. Lakin bu seçmenin %25’inde etkili. Araştırmaların ortaya koyduğu rakam bu. O yüzden tek başına tencerenin gücü iktidarı götürmeye yetmez. Bunun yanında yukarda belirttiğimiz bağlılık, hayat tarzı endişesi, din inanç meseleleri, hak hukuk vs. bunların hepsinin korelasyonu işlev görüyor.
Fakat gene de ekonomik faktör ikinci önemli gerekçe olarak yabana atılacak bir gerekçe değil. Nedir bunlar: Kısaca özetlersek 1-Hanenin ekonomi ihtiyacı 2- Hanenin eğitim ihtiyacı 3- Hanenin sağlık ihtiyacı 4- Hanenin barınma, bürünme ve güvenlik ihtiyacı gibi ihtiyaçları karşılayıp karşılamama durumu ekonomik faktörün belirleyenleri olarak devreye girer.
İdeolojik faktörün etkisi ise %10 civarındadır. Gerçi o da bu seçimde ittifaklar dolaysıyla nerdeyse o da ortadan kalktı. Birbirleriyle taban tabana zıt ideolojileri savunan partiler mevcut seçim sistem nedeni ile bir araya gelip ittifak yapmak zorunda kaldılar. Burada işte önemli unsur şu: Tavanda birleşme oldu ama tabanda da aynı birleşme olacak mı? Liderler dedi diye yıllarca karşısında gardını aldığı partiye tabandaki kemikleşmiş seçmen gidip oy verecek mi? Benim şüphelerim var. Bu sorunun cevabını bu seçimde alacağız.
Burada önemli bir noktanın altını çizelim. Toplum/seçmen bir ekonomik krizi yaşadığını kabul ediyor; iktidarın bunun müsebbibi olduğunu da kabul ediyor; ama bu sorunları kimin çözeceğine karar vermesi önemli. Çünkü bu bir güven meselesi, işte muhalefetin behemehâl bu güveni özellikle de kararsızlara bu güveni vermesi şart. Çünkü çok az bir zaman kaldı.
Unutulmamalı ki, Erdoğan’ın tekrar seçilmesi önemli oranda yurttaşın ülke ile bağını koparmasına yol açacak, gençler ülkeyi terk edecek. Çünkü hiç umutları kalmadı. Bu noktada vurgulamalıyım ki bu seçimde gençlerin rolü önemli. Bu seçimde yaklaşık 6 milyon genç ilk kez oy kullanacak. Kanımca seçimin kaderini bunlar belirleyecek. Üstelik bunların bir ideolojileri yok, daha çok akıllarıyla (rasyonel) hareket ediyorlar, kendine göre oy vereceği lidere/partiye ve geleceğe bakıyor.
Sonuçta özet olarak söylersek; oy verme davranışına baktığımızda 1- Parti aidiyeti ile oy verenler (%65); 2-Ekonomik nedenlerle oy verenler (%25); 3- İdeolojik nedenlerle oy verenler (%10) civarında bir kitleye tekabül ediyor. Bunların içinde belki bir kısmı dışında yeni oy kullanacak gençler ve bunun iki misli bir kesimi oluşturan iktidarın verdiği yardımlara bağlı yaşayan kesim önemli. Gençlerin ne yapacağını bilemeyiz ama bu iktidarın yoksullaştırdığı sonra da verdiği sosyal yardımlarla kendine bağladığı bu kitleye, yardımların kesilmeyeceğinin, hatta sosyal devlete gereği bunların yasal güvenceye bağlanacağının sözü ve güvencesi verilmeli ve inandırılmalı. Bu işin ilk kısmı.
2-TEMEL HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
İkinci kısmı hak hukuk adaletle ilgili tabi. Özgürlük ve eşitlikle ilgi. Tek adam rejimi ile ilgili. Yolsuzluk düzenin yıkılması ve kirlenmiş siyasetin temizlenmesi ile ilgi. Bunlar bu sistemden beslendiler şimdi bunu değiştireceklerinin vaadini veriyorlar, oysa sistemden beslenen onu asla değiştirmez.
O yüzden muhalefetin iktidar yapacaklarını ikna edici bir dille anlatması lazım. Uzun raporları, ortak politik metinleri halkın anlayacağı dile ve kısa anlaşılır politikalara çevirip aktarması lazım.
Örneğin milletin iktidarında, etkin ve katılımcı bir yasama; istikrarlı bir yönetim; şeffaf ve hesap verebilir bir yürütme; bağımsız ve tarafsız bir yargı ile devam edileceği vurgulanmalı ve bunun hangi sürelerde nasıl gerçekleştirileceği belirtilmelidir. Ayrıca kuvvetler ayrılığının tesis edildiği, güçlü, özgürlükçü, demokratik ve adil bir sistemin inşasının nasıl gerçekleştirileceği kuvvetli argümanlarla belirtilmeli. Yani bir DEĞİŞİM olacak, amenna, ama bu değişimin niteliği, yönü ve hızı açıklığa kavuşturulmalı. Bunun için Güçlendirilmiş Parlamenter Sistemin özellikleri ayrıcalıkları belirtilmelidir. Temel hak ve özgürlükler başta olmak üzere topluma kazandırılacak biçimde inandırıcı ve güven verici biçimde deklere edilmeli. Bu iki.
3-KYBETSELER DE GİTMEYECEKLER YALANI
Üçüncü meseleye gelince, deniyor ki kaybetseler de gitmeyecekler. Daha doğrusu birileri bunu tedavüle bilinçli sokuyor, toplumu korkutup kafaları karıştırmaya çalışıyor. Bu konuda da birkaç noktanın altını çizerek bu yazıyı bitirelim.
1- Kaybetseler de gitmeyecekler dedikodularının yayılmasının nedeni yetkili makamların ortaya çıkıp “hayır böyle bir şey yoktur” dememeleridir. Oysa seçim serbest, özgür ortamda yapılacak denmeli. Ve seçimle gelen seçimle gider düsturu her zaman ve herkes için geçerlidir.
2- Yönetim yetkisi kullanmanın temeli meşru seçimlerdir. Seçimlerin nasıl yapılacağı yasa ve anayasada belirtilmiştir; buna uygun yapılmayan seçimler meşru değildir.
3- İktidar ve yürütme erki yaptığı bütün icraatları yasa ve anayasalara göre yapmak zorundadır. Bu yüzden bir atama yaptığında ya da bir icraat meydana getirdiğinde ya da herhangi bir işlem yaptığında “falan kanunun falan maddesine göre yapılmıştır” denilmesi bundandır. Böyle denilerek yapılan işlemin meşruiyet kaynağının hukuk olduğu belirtilmek istenir. Hukuka dayanmayan hiçbir işlem meşru değildir.
SONUÇ
Yönetim, yetkisini, hukuka yasaya anayasaya göre seçilenler kullanır. Bu yetki yasalarda belirtilmiştir, seçilenler gücünü bu meşru temelden alırlar. Bu temellerden biri de seçimlerdir. Seçimlerde kazandıklarında gene yapacakları her şeyi hukuka göre yapmak zorundadırlar. O yüzden seçimle gelenler seçimle giderler. Cumhur ittifakı da kaybettiğinde gidecektir, buna kimsenin şüphesi olmasın.
Eğer bunlar birileri tarafından ihlal edilirse ya da çiğnenirse kurumlar ve onların başındaki (yasalara uygun davranacaklarına namusları üzerine yemin ederek başlayan) kamu görevlileri karşı çıkmak engel olmak zorundadırlar.
Yorum Yazın