Evet, soralım: Bir ülkede seçimler niye yapılır? Seçimler, ülkenin varolan sorunlarını daha iyi çözecek bir liderin/partinin/partilerin/konseptin/kadronun seçilerek başa gelmesi ve ülkenin sorunlarını çözmesi ve de halkın refah düzeyini yükseltmesi için yapılır.
Peki, ülkenin varolan sorunları 21 yıldır iktidarda olan parti tarafından çözülememişse ve de çözülebilecek gibi de görünmüyorsa o parti o ülkenin halkı tarafından neden tekrar seçilir? Demek ki o parti halkın nabzını daha iyi tutuyor, demek ki o parti toplum mühendislerini daha iyi yapıyor/yapabiliyor ve demek ki o parti daha iyi algı/lar yaratabiliyor... Kısacası, o parti o ülkenin ve o ülkenin halkının sosyolojisini daha iyi okuyor...
***
Bir Seçim Analizi - 2
(Yerine Bir Sosyaldemokrat Partinin, SPD`nin Tarihi)
Türkiye`de kurtuluşun ve kuruluşun partisi CHP de tıpkı Türkiye Cumhuriyeti gibi henüz yüz yılını doldurmadı. Sonbaharda dolduracak. Bunların yanında Türkiye`deki çok partili demokrasi ise oldukça genç.
***
Seçimlerin baş aktörlerinden olan partiler politik sistemler için önemli. Demokrasi içinse daha da önemli. Demokrasinin olmazsa olmazlarından birisi de politik partiler...
***
Bu bağlamda dünyanın en eski politik partilerinden birisi olan SPD`nin (Sozialdemokratische Partei Deutschlands: Almanya Sosyaldemokrat Partisi) tarihine göz atalım.
Sınıf Partisinden Kitle Partisine
23 mayıs 2023 tarihinde kuruluşunun 160`ıncı yılını kutlayan SPD, 1863 tarihinde Leipzig`de Ferdinand Lasalle tarafından kurulan ADAV`ın (Allgemeiner Deusche Arbeiter Verein: Genel Alman İşçiler Derneği`nin), 1869 yılında kurulan SADP`nin ve 1875 yılında kurulan SAPS`nin 1890 yılında birleşerek SPD (Sozialdemokratsihe Partei Deutschlands: Sosyaldemokrat Almanya Partisi) adını almasıyla günümüzdeki halini aldı.
***
Kuruluşundan 1930`lu yıllara kadar seçimlerden en güçlü parti olarak çıktı. Sanayi ülkesi Almanya`da işçi sınıfı SPD`yi kendi partisini seçiyordu. Sendikalar bu partinin safında yer alıyordu. Parti Marksizmi reddetmesine Sosyaldemokrasiyi benimsemesine rağmen, kendisini sosyalist bir parti olarak tarif ediyordu. Yani, o zamanlar SPD bir sınıf partisiydi kendi tarifiyle...
1919 yılında, Weimar Cumhuriyeti`nde yapılan ilk demokratik seçimi kazanıp ülkenin ilk Cumhurbaşkanı olan da SPD`nin o zamanki genel başkanı Friedrich EBERT idi.
***
1933 yılında HİTLER yönetimindeki Faşist rejim SPD`yi yasakladı.
II. Dünya savaşı`ndan sonra SPD yeniden kuruldu. 1949 yılında yapılan ilk seçimlerden ikinci parti olarak çıktı.
1959 yılında Almanya`nın eski başkenti olan BONN`un bir semti olan Bad Godesberg`de yapılan kurultayda parti programı, stratejisi ve tüzüğü reforme edilerek ``Godesberger Program (Godesberg Programı) kabul edildi. Parti, programında `Demokratik Sosyalizm` ve `Sosyal Piyasa Ekonomisi` kabul edilerek SPD`nin Sınıf Partisi olmaktan vazgeçip Kitle Partisi olduğu ilan edildi. SPD`nin şiarı Özgürlük, Eşitlik, Dayanışma idi artık sosyalizm değil.
Bu reformlar Willy BRANDT-Herbert WEHNER-Helmut SCHMIDT üçlüsü rejisörlüğünde girilen 1969 seçimlerinde ürünlerini vermeye başladı. Willy BRANDT Almanya`nın ilk sosyaldemokrat Başbakanı (Şansölyesi) oldu. Sermaye ile Emek barış içersinde bir arada yaşamaya başladı. Reformlar birbirini izledi...
SPD`nin Willy BRANDT gibi bir lideri, müthiş bir kadrosu, derinlikli ve liyakatli bir ideologlar grubu, günün koşullarını iyi okuyan ve politika üreten bir kadrosu, aktüel sorunlara cevap veren bir konsepti vardı...
***
1975 yılında Mannheim`da yapılan, katıldığım ilk SPD Kongresi`nden bu yana partiyi gözlemliyorum, kongrelerine katılıyorum, 1976 yılından bu yana partide çalışıyorum ve 1981 yılından bu yana da SPD`nin üyesiyim... Gördüğüm şudur: Elbette ki SPD`de bir takım eksiklikler var, yanlışlar yapılıyor vb. vb. Ama, partide geçerli olan harcanan emek, liyakat, bilgi ve birikim... Hemşericilik yok, mezhepçilik yok, nepotizm yok denecek kadar az. Ve muazzam bir gelenek: Her üye diğer üyeye ön ismiyle ve sen diye hitap ediyor. Teorikte olsa herkes eşit. Partiye dün üye olan onsekiz yaşında bir genç parti başkanına sen diyebiliyor ve ön ismiyle konuşabiliyor. Belki bu küçük detaylara gülüp geçiyorsunuz. Ama, insan psikolojisinde ve üyenin partiyi içselleştirmesinde bu ve bunun gibi detaylar çok önemli...
***
SPD 1949 yılında kurulan ve hep koalisyonlarla yönetilen Almanya Federal Cumhuriyeti`nde 4 kez başbakan (Şansölye) çıkardı: Dünya sosyaldemokrasisinin ikonu Willy BRANDT, Helmut SCHMIDT, Gerhard SCHRÖDER ve günümüzdeki üçlü koalisyonun Başbakanı Olaf SCHOLZ.
***
Pek dile getirilmez. Ama, tarihe not düşmek kapsamında iki noktayı dile getireyim. Birincisi, iki Almanya`nın birleşmesi SPD`nin yıllarca yaptığı çalışmaların sonucudur. Willy BRANDT`ın sağ kolu olan Egon BAHR`ın fikri olan ``Yakınlaşarak Entegrasyon`` (Integration durch die Annäherung) ürünü 3 Ekim 1990 tarihinde ete kemiğe büründü ve iki Almanya birleşti. Ama, o dönemde hükümetin başında Helmuth KOHL vardı ve bunun kaymağını o yedi...
İkxnci nokta ise şu: Birleşmenin sevinci geçince Almanya`da işsizlik yükselmeye başladı. Tarihte ilk defa bir devlet başka bir devleti üstlenmişti. 17 milyonluk Doğu Almanya halkını entegre etmek, emeklilik kasasına bir kuruş ödememiş olan milyonlarca Doğu Alman kökenli yaşlı yurttaşlara emekli maaşı ödemek gerekiyordu. Reformlar şarttı. İmdada gene SPD yetişti ve seçimlerden birinci parti çıkan SPD`nin yıldızı Gerhard SCHRÖDER Şansölye seçildi. Bu çok sempatik sosyaldemokrat başbakan sağ partilerin yapmasının hemen hemen imkansız olduğu reformları yaparak sosyal devleti budadı... Ve bu reformlar sayesinde işsizlik hızla düştü, devlet bütçesinden yapılan sosyal transferler minimize edildi... Akabinde başa gelen sağ partilerin Başbakanı Angela MERKEL kaymağını yedi bu reformların 14 yıl boyunca. Bana göre, Angela MERKEL haddinden fazla büyütülüyor. Bu çok dürüst başbakan öyle pek fazla bir şeyler yapmadı. Hele reform falan hiç yapmadı. Bir devlet memuru gibi sadece varolan durumu namusluca, disiplinli bir şekilde idare etti. O kadar.
***
2022 yılında yapılan parlemento seçimlerinde birinci çıkan SPD halihazırdaki Şansölye rejisörlüğünde üçlü koalisyonu kurdu. Eğer, Ukrayna savaşı olmamış olsaydı işler hiçte fena gitmiyor Almanya`da. İşsiz sayısı sadece yaklaşık 3,5 milyon, 85 milyonluk bir ülkede. Enflasyon yaklaşık %7. İhracat-ithalat tablosunda yüz milyarlarca fazlası var...
Ve bütün bunlarda, TÜZÜK`ü sadece 56 sayfa ve PROGRAMI`da 69 sayfa olan yaklaşık 370 000 üyesi olan SPD`nin büyük payı var.
***
Darısı Türkiye`nin başına mı desek?
Yoksa, haydi hepimize kolay gelsin diyerek bir dilekte mi bulunsak?
Yorum Yazın