Emel Seçen

Emel Seçen


Sel deniz okyanus

Sel deniz okyanus

Bir insan ömrünü neye vermeli?

Bir damlayız hepimizde, sel olamadıktan sonra ne kıymeti var, aldığın soluğun? Bir insana, hayvana, doğanın var ettiği, tüm emanetlere istisnasız, ötekileştirmeden sahip çıkmadıktan sonra ne anlamı var, ben yaşadım, yaşıyorum diyebilmenin?

Ataların mağaralardan çıktıklarında, çentik attılar da adı medeniyet denen olguyu inşa etmeye çalıştılar. Ya biz, her birimiz, ne ve neyi inşa ettik? Neyi yücelttik, kendi varlığımız, varlıklarımızdan başka?

ANKARA’DA GENÇ OLMAK

Bu ne güzel bir duygu. Yüzüncü yılında, mezun olduğum lisesin yönetim kurulu olarak yine benim fikrimle toplandık ve katıldık. Yine çok güzeldi. Beni biliyorsunuz, ben özel tarih aramam, kendime ait değerlerimi görmek için. Biriktirmedim hiç, sevdiklerime sevgimi göstermeyi… Sevgiden anlamayanları ayrı tutarsak, zira onlar sevmeyi bilmedikleri için tepmekle uğraşıyor. Kim, gerçek sevgiyi istemez ki? Ama bilirse, ister. Bilmeyene, neyi anlatacaksın!

Sevgi ve saygı birlikte şekillenir, büyür, gelişir. Bir oyun hamuru değildir, yiyeceğimiz lezzetli bir kurabiye de değildir ama kulak memesi kıvamı, tamamdır.

103.yılımız, sabahın üçünde yola çıkıyorum zira ben Avrupa Yakasında oturuyorum. Demir ağlarla kurulmuş bir Cumhuriyetin, ilerlenmiş sembolü hızlı tren ise Anadolu Yakasından, Atama gidiyor. Gerçi ne fark eder, ona gitmek için, bir an olduğum yerden bile ulaşabilirim. Onu anlamak önce devrimlerini iyi yiyip, ,içmek, sindirmek, yaşamak ve yaşatmak ile olur. Bakın, her zaman söylüyorum okumak ile de olunmuyor. İçinizde olacak. Kendinizi geliştirmediğiniz, eleştirmediğiniz, sevmeyi bilmediğiniz müddetçe bu çok zor.

Milli Mücadelenin en önemli kısmı, 16 Mayıs 1919’da, okuduğu alan, toplumun sanat yaşantısını görüp değerlendirdiği, sohbetlerine katıldığı, yabancı dilleri,  dansları öğrendiği, İstanbul’un hep en merkezi olan Taksim, İstiklal Caddesinden, okuduğu okulun hemen yanında tuttuğu evin en üst katında annesi, kız kardeşi, alta kendisi, onun altında tam açılımı ile karargâh odası.

İşte Şişli’de bir güzelim evde şekillenen, sabaha karşı çıkılan, ileride kendisine doğum günü sorulduğunda, 19 Mayıs 1919, diyeceği gün! Ve Gençliğin, aklı, fikri genç kalanların günü!

Damlayız ama DENİZ’iz…

Kıpır kıpır kaynayan kanımız, bizim yaşam göstergemiz. Her zaman gülümseyen, bir an olsun düşündüğünden vazgeçmeyen, bunu gerçekleştirdikten sonra kendine inanmayacaklarını bildiği, cehalet içinde, sözlerini tüm diğer sözleri gibi esirmeyen, bu kadar net bir deha.

Bu ne güzel bir sevgidir.

Trenin içi sabahın altısı olmuş, hareket halinde küçücük çocuklar ile dolu. Hatta bir tanesi yol boyunca yanımda ki koltukta çizim yaptı. Daha oturur oturmaz, önce çizim defterleri ve boya kalemlerini istedi, annesinden. Beş dakika geçmedi, geldik mi, diye sordu. Sık sık, iki soru sordu: Anne, Gaziantep mi Ankara’ya yakın, İstanbul’ mu? Anne, İstanbul, İstanbul’ a Gaziantep kadar uzak mı? Annesi arada bu biraz, anlamsız soru oldu dese de yol boyunca sürekli sordu. Jimnastik takımındaymış esneme hareketini tam yapamadığı için kafasına takmış, sanırım sekiz yaşlarındaydı. Bu soruyu sorduğunda sesli güldüm.

-Anne, peki, neden hepimiz on alıyoruz?

 Anne: Tabii sizin yaptığınız hareketler zor ve öğretmeniniz sizi motive etmek, destek vermek istiyor. Zor hareketler onlar, ben yapamam mesela.

-Anne, sen yapsan kaç alırdın?

Ses gelmeyince, devam.

-Anne, sen niye takla atmayı, çalışmadın. Korktun mu? Biran önce çalışmaya başlamalısın!

Hadi buyurun! Var mı cesaretiniz, böyle sorular sormaya; kaybolan değerlere, çalınan çırpılan, talan edilenlere…

Soru sormak, hiç bilmeyen, dümdüz, çıkarsız saf çocuk halidir. Hinlik yaparak soru soran ise gaflet ve çıkar içindedir.

ANITKABİR İÇİ

Muazzam güzel ve tertemiz bir hava. Gazisi, çocuğu, genci, ihtiyarı akın akın ilerliyor. Merkezi Irak ve Ankara’da yayın yapmakta olan kanal, sizde çekime girer misiniz, diyor. Elbette diyorum. Günün önemine ilişkin fikrimi alırken, elimde Şişli’den aldığım al bayrağımı gören amca “Benim bayrağım yok, bunu bana verir misin?” diye söyledikten sonra ekliyor.

-Ben, Kıbrıs Gazisiyim!” Yanına ilerliyorum. Diğer yanında uykusuz, saatlerdir yollardan ATALARINA kavuşan ve bayrakları, huzurunda açabilmenin mutluluğu ve onurunu yaşayan, İstanbul Masterleri Atletizm Kulubünün güzel yürekleri. Tüm vatanseverlikleri ile “Sonsuza Dek!...” diyorlar.

 Tam bu güzel şenliğin neresine baksak, nasıl yetişsek derken. Gazimiz Mahmut Ünal’a, İstanbul, Şişli Atatürk Müzesinden taşıdığım bayrağının özelliğini söylüyorum, niyetimi. Gözleri doluyor, biz onun için varız, bu artık benim Ankara’daki evimde yaşatacağım, diyor.

Aslında niyetim bu bayrağı, Atatürk’e, Samsun’dan Anıtkabir’e yürüyüşü düzenleyen, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına, bir 19 Mayıs hatırası olarak sunmaktı. Karşıyaka’daki kabri başında, saygı duruşuna tek başıma gidip, görevimi yerine getirerek. Gazimi kırmadım zaten, ona teslim ettim.

İstanbul Masterleri Atletizm Kulubünün üyelerinden, tanıştığım başta Yaşar bey olmak üzere, Sevgi Ateş, hanımında yardımları ile güzel kareler aldık. Kenetlendik. Bu arada bizi gören kameralar, hepimizi aynı karede aldılar. Röportaj yaptılar, Gazimizle..

Bahçeden ayrılırken, diğer giriş kapısında, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP Gençlik kolları, büyük bir kalabalık içinde ilerliyorlardı. Ben Ankara Kalesi ve ilk meclis binasına doğru ilerlerken, Gençlik Caddesi üzerindeki Atamızın emanet ettiği, güvendiği gençlik, tam da görevini yerine azimle getiriyordu. Coşku muhteşemdi, bu anları görebilmenizi canlı tanık olmanızı isterdim. Biraz ilerledikten sonra arkadan bir ses duydum.

“Teyze! Teyze!”

Kendi üzerime hiç alınmadığım için serde gençlik var nihayetinde ama birkaç kez yinelenince döndüm gerçekten banaymış.

Esmer, yağız bir genç heyecan içinde, ben onlara alkış tuttuğum için olmalı artık sebebini bilmiyorum. Dedi ki:

Bunu size vermek istiyorum, içimden geldi

Verdiği, kıpkırmızı üzerinde Gençlik Kolları yazan bir uzun, demir aksamlı Kırlangıç Bayrak.

Dedim, teşekkür ederim ama ben bunu nasıl götüreyim, ben İstanbul’dan geliyorum, aracım yok hatta dönüş biletim bile yok!

-Bu artık sizin!

Aldım emaneti, emanete hiçbir zaman ihanet etmedim. Hele ki böyle özel bir günde, böyle güzel bir gençlikten alınmış olan emaneti, sırtlandım. Epey yürüdüm Ulus’tan, Kızılay araçlara binebilmek için. Yolda ipi çözdüm, iki parça oldu en azından biraz daha taşınabilir hale geldi. Bu arada, Kırlangıç Bayrağı teslim eden gençten fotoğrafımı çekmesini de o arada kaçırmadım!

CHP ANKARA BÜYÜK ŞEHİR BELEDİYE BAŞKANI MANSUR BAŞKAN, nasıl çalışıyor. Bu üçüncü hatta dördüncü sayılabilir, kaleye gelişim. Günden güne ilerlemiş. Ne güzel olmuş. Taşları döşeyen üç usta, Urfalı olduklarını konuşuyor, kendi aralarında. Kalede çok kalabalık, yerli yabancı insan dolu. Sırtlanmışım gençlik bayrağımı, burçlara doğru ilerliyorum. En son Prof.Dr.Türkan Saylan’ın, doğum günü için bayrağı sırtlanmıştık.

Tabii biraz yorucu, merdivenlerin başında, özel taş bileklik satan teyzemi elbette unutmuyorum. İki bakkal açılmış, sokaklar sanki Safranbolu, Gökçeada evleri..Çok güzel, çok!

Mansur Başkan, bir kez daha yürekten kutluyorum. Bir kent, nasıl da güzel hale getirilir, işte gerçek örnek!

Boşuna dünya başkenti ödülüne değer görülmedi, geçen yıl. Akbil niyetine kartımı yine alamadım, çünkü elimde eşyalar yüklü ve araçlar ücretsiz. Ankara, Büyükşehir’de, bayrama katkıda bulunuyor. Ankara, Ulus, Kızılay cıvıl cıvıl. Hele hele, ilk Meclis Binamızın içinde ki Atatürk T-shirtleri içinde merdivenlere dizilmiş, Atatürk Çocukları!… İzmir Marşı ile karşılıyorlar, bayramı tüm ruhlarında yaşayanları. Çoluk çocuk,  herkes her yerde. Yani Cumhuriyet kazanımların tek tek mimari olarak yerleştirildiği, Başkent Ankara’mızın her mekanı, insan seli.

Ne mutlu!

İşte bayram budur! Bitmiyor, akşam 20.00 Edis, Gençlik Parkında, halk ile buluşacak.

Yanına yanına al beni yanına, yakışırız ama çok!” diyecek.

Her Cumhuriyet kazanımının, mevcut binalarını sanki hiç gezmemiş, görmemiş gibi yeniden geziyorum.  Ve 100.yılımızda yine hiç görmemiş gibi bakacağım.

Son görevim Karşıyaka Mezarlığı. Tabii bazı yerlerde otobüs bekleme fırsatım olmadığı için minibüsle devam ediyorum. Minibüs şoförü para üstünü verirken, her yolcuya minik bir şeker veriyor, benim ki turuncu renkli ve portakal tadında. Saat 13.00’de içtiğim bir bardak çay ve şeker, yola devam.

Ve İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesinin o delikanlıları… Elimde İstanbul Şişli, Atatürk Müze evinden aldığım bayrağım, Kıbrıs Gazimize gidiyor ama Ankara’da yaşayacak. Yani yine Denizlerle beraber olacak. Daha mühimi, ağaca dayadığım Kırlangıç Bayrağı ancak açıp bakabilme fırsatım oluyor, ADANA Gençlik Kolları, yazmaz mı! Yani Çanakkale’de, İngiliz’e pabucu ters giydiren, “Allahın Adamıyık” lafının mimarı, atalarımız!

Nerede buluşuyorlar, Emperyalizme karşı dimdik durmuş fidanların önünde, yanı başında, Atatürk bayrağım ve yukarı doğru çıkarken, park halinde 09 plaklı aracın arka koltuğundan bir genç inip;

-Affedersiniz! Deniz Gezmiş’in mezarı neresi biliyor musunuz? Diyor.

Gelin, diyorum. Ardından arkadaşlarının bulamadığı ifade edip, parsellere yayılmış dört kişiyi daha çağırıyor. Öğreniyorum ki CHP İzmir/Buca Gençlik Kolları Başkanı ve diğer gençler. Tam dualarımızı ediyor, mezarını sulamak için görevliyi çağıracağım. Anıtkabir çıkışı, hediye edilen bayrağımın hikâyesini anlatıyorum. “ Ne ayıp, bir de size Teyze mi dedi” diyor. Anladım ki Denizler yanında, daha da gençleşiyorum!

Biraz sonra hızla bir araba içinden sanırım altı genç iniyor, mezar başında üç fidanı, anmak için. Onlarda, Edirne Gençlik Kollarındanmış. Anıtkabirde ki, Anıtkabir Hediyelik eşya bölümünden daha önce aldığım fularımı değiştirmiş, minibüste Edirne Atatürk Evinden aldığım fularımı takmıştım. Baktım, boynumda ki fularıma.".

Hepsi ayrılıyor, biraz daha kalıyorum 68 kuşağının, beni ben yapan değerlerim ile. İşte o an Okyanuslara, Deniz olmaya geldim, derken tüm gün boyunca yaşadıklarım film şeridi gibi gözümün önünden akıp geçiyor.

İstanbul’da Marmaray hattı gece 12 ve sabah 6’dan önce servis vermediği için Anadolu Yakasına geçebilmek ancak Metrobüs ile mümkün. Ama oraya da gidebilmek için önce Taksi’ye binmeniz gerekiyor. Taksi, her zaman rutin Çapa, Topkapı istikametinden giderken, birden Silvrikapı yönüne döndü, kendi kendime içimden, iyi oldu Babama da bir dua ederim, derken onun yattığı parsele, hem de tam önünden geçti, biraz az gaza bastı. Hiçbir şey dememişken, ilerledik. İnerken teşekkür ettim, ölmüşlerime dua etme fırsatı buldum. Babaanneme, Babama, Kardeşime… Ve nice yatanlara.

İndim ve Ankara’ya geldim.

Final, Karşıyaka Mezarlığı, sabahın seherinde çıkılan yollar, aslında İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesinin o dipdiri, delikanlı gençlerinden biri ile başlamıştı.

Rahmetli Babam, onların üst sınıfıydı. Dolayısı ile ne Şişli, ATATÜRK MÜZESİ evinden aldığım ve Samsun çıkışlı, Ankara Anıtkabir, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramımız 2022 yılının niyeti boşunaydı.

Ne Kıbrıs Gazisinin, talep ettiği “ Bu çok kıymetli bayrak, diyerek öpüp alnına götürdüğü”, yani Ankara’da yaşıyor olması, ne de Adana’dan gelen Gençlik Kollarının içinden geldiği için bana hediye ettikleri ve üzerinde GENÇLİK KOLLARI yazan bayrak!

Onlar da hala GENÇECİKLER çünkü…

Bütüne baktığınızda, yani büyük resme bakabilmeyi becerdiğinizde, her şey net ortaya dökülür.

Ben, babamın kızıyım!

Bununla hep gurur duydum. Çok şükür. Ve onun bana verdiği, gösterdiği değer biçimi, algısı beni onun değer biçimi ile örtüştürdü. Bugün babam, muhakkak ki yine benimle beraberdi ve gülümsüyordu. Denizler, Hüseyinler, Yusuflar, Sinanlar, Mahirler, kadın, erkek çok zeki, hümanist, nitelikli birçok kişi, o kuşağın temsilcileri. Tek başıma geldiğim, başlarında Okyanuslara Su, Deniz olmaya geldiğim 50.yıllarında beraberdik.

İNSAN, İnsan kalabiliyor ve değerlerini göstermelik, taparak anlık değil yaşamı boyunca, adeta bir felsefe biçimi olarak hayatına yayıp var edebildiğinde, işte o zaman var!

Gazi Mustafa Kemal, silah arkadaşları, adını bile bilmediğimiz sayısız atamız, bir gün değil nefesimiz yettiğince, borcumuz olan atalarımıza sonsuz saygı ve şükran ile…

Ben, 19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramımızı, layığı ile yaşadım. Ve geleceğe de bu yazıyı bırakıyorum.

Siz, daha iyisini yapın diye!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar