Yusuf Kanlı

Yusuf Kanlı


Sevmek sorumluluktur

Sevmek sorumluluktur

Daha önce de söyledim. Herkesin görüşüne ve değerlendirmesine saygı duyulmasına inanırım. Ancak, temsili demokrasilerde tek oyun önemini görmek, bilmek ve o sorumlulukla davranmak gerekir diye düşünürüm. Sevmek sorumluluktur.

Partiler kampanyalarını yoğunlaştırdılar. Adaylar bir yandan partilerinin sorunlara ne gibi çözümler geliştireceğini anlatmaya, diğer yandan da seçmenin tercih oyunu kendilerine vermesini sağlamaya çalışıyorlar. Kimi adaylar ne üstün özelliklere sahip olduklarını, mecliste ve hatta hükümette olmaları durumunda Kıbrıs Türk halkının sorunlarının çözümünde ne üstün hizmetler verebileceklerini anlatıyorlar, kimileriyse sanki meclise değil de iş bulma kurumuna, ya da sosyal yardım başkanlığına adaymış gibi bol kepçeden umut satıyorlar. Bu Zübük ağa siyaset anlayışında değişen hiçbir şey yok, kısaca… Farkında mısınız, bu seçimde Kıbrıs sorununa çözüm vaadi salgının, ekonominin, vatandaşın “adam yerine konması” beklentisinin, turizmin ve hatta üniversitelerin sıkıntılarını aşmadaki ilgisi çerçevesinde gündeme geliyor. Niye?

Bir siyasi parti listelemiş hedeflerini. Koymuş listenin en tepesine, “Kıbrıs sorunu egemen eşitlik temelinde çözülecektir.” Sanki Kıbrıs sorununun çözümü konusunda her şey halledilmiş de bir tek fıstıki yeşile boyanması kaldı misafir odası duvarlarının. Kardeşim, görüşmelerden ne haber? Başlıyor mu? Nasıl başlatacaksınız? Rum liderliğini hangi öneri ile görüşme masasına getireceksiniz? Birleşmiş Milletler, ABD, İngiltere, Avrupa Birliği ve tabii Kıbrıs Rum liderliği “BM kriterleri” demekte, “federal çözüm” talebinde ısrar etmekteler.

Haklısın. Federal çözüm olabilmesi için Kıbrıs Rum liderliğinin egemenliği paylaşmayı kabul etmesi gerekiyor. Her dönemde sanki kabul edecekmiş gibi görünse de Rum liderliği asla egemenlik ve güç paylaşımı konularında adım atmamaktadır, atmayacaktır da. Kısaca, federal çözüm imkanı ne dün vardı, ne de yarın olacaktır. Boşuna elli sene harcandı, bir elli sene daha harcanmamalı. İyi de demesi kolay, yapması zor sevgili kardeşim, boş konuşmayalım. Sloganla peynir gemisi yürümez.

Salgın önemli, salgınla mücadele sadece aşıyla değil, aynı zamanda ekonomiye taze finansman, istikrarlı destek programları ve en azından fırtınaya yakalanmış Türk lirasının etkilerinden Kıbrıs Türk ekonomisini sağlam ve korumalı limana taşıyacak hem politika kararları hem de imkanlar gerekiyor. KKTC’deki siyasal savrulma, UBP içerisinde ve hükümette yaşanan gelişmeler ve nihayette aylardır Türkiye yetkilileriyle görüşebilme imkanı bulamayan bir başbakan gerçeği pek ümit vermiyor. Başbakan Faiz Sucuoğlu hep “kısa sürede” Türkiye yetkilileriyle görüşeceğinden bahsetse de, maalesef henüz randevu yok. Görev Cumhurbaşkanı Ersi Tatar’a kaldı. Geçen hafta külliyede Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile görüştü Tatar. Görüşme planlanandan çok da uzun sürdü ve gelen bilgilere göre oldukça yapıcıydı. Sonucunu yakında görebileceğiz diye ümit ediyorum.

Bir başka yazımda da vurgulamıştım. Kısa vadede, KKTC’nin ihtiyacı finansal destek ve yapılandırılmış bir krizden çıkış programıyla birlikte yapısal değişim programı. Finansal destek maalesef sadece Türkiye’den sağlanabilir. Krizden çıkış programı da yapısal dönüşüm programı da hem Türkiye ile iyi ilişkiler içerisinde bir hükümet formülünün Ocak seçimlerinden sonra mümkün olmasına hem de oluşacak hükümetin yapısal değişim programı gibi yıpratıcı bir süreci kaldırabilecek siyasal irade, bu iradeyi hayata geçirecek mecliste yeterli sandalye çoğunluğunu gerektirir. Kıbrıs Türk halkı geniş tabanlı ve Türkiye ile çatışma yerine yakın ilişki içerisinde olacak siyasi tercih kullanmalıdır.

Orta vadede ise, Kıbrıs görüşmelerinin önümüzdeki yakın dönemde herhangi bir formatta başlaması büyük sürpriz olur. Bir taraf kendisi de samimi olarak istemediği halde sadece zamana oynamak için “ille de federasyon” diyorsa, Türk tarafı da “federasyon imkansız, egemen eşitlik temelinde iki devlet” diyorsa görüşme zemininin sağlanması çok zor, hatta imkansız olacaktır.

Halbuki, Kıbrıs Türk devleti ve halkı refahı ancak dünya ekonomisine ulaşabilmesi, doğrudan uçuşlar ve ada zenginliklerinden Rum ortaklarıyla beraber faydalanmaları ile yakalayabilecektir. Görüşmelerin tekrar başlamasının ortamını da hazırlayacak adadaki iki taraf arasında anlamlı ve karşılıklı menfaate dayalı işbirlikleri, programlar geliştirmek, iki taraf arasında güven ilişkisini ilerletecek adımlar 2022’de hep gündemde olacaktır. Bu açıdan diplomasi çeşitli kanallardan bir süredir her iki tarafın da nabzı yoklanmaktadır.

Yokluğu, sorunu paylaşmak zordur, hatta imkansızdır. Halbuki varı, imkanı paylaşmak ödüllendirici, özendiricidir. Adli yardımlaşmadan, Maraş açılımına, hidrokarbon ortaklığına birçok adım düşünülebilir, düşünülmelidir.

Mesela, “Maraş’ı açtık” deklarasyonu ile ne elde ettik? Maraş sahilinde bazı vatandaşların denize girmesini, ya da bir camide namaz kılınmasını sağlamak karşılığında iki yeni Güvenlik Konseyi kararına muhatap olmak bana pek hoş gelmedi. Halbuki Maraş’ın nihai statüsü bütünlüklü barış anlaşmasında belirlenmek üzere, KKTC egemenliğinde ancak yerel yönetim hakkı tanınmış ve belli BM’nin sınırlı güvenlik düzenlemelerini üstlenmiş bir düzenlemede, “yasal kullanıcılarının” ikametine tekrar açılması karşılığında Ercan’ın ve Mağosa’nın “uluslararası trafiğe” açılması bence görüşülebilir ve hatta zaman geçirilmeden görüşülmesi gereken bir konudur.

Doğurduğu bağımlılık ilişkisi bir tarafa her sıkışıldığında Türkiye desteği ile sorunların çözülmesini beklemek, neredeyse tüm yatırım bütçesini Türkiye’den finansmanla oluşturmak sağlıklı bir ekonomi göstergesi olamaz. Başta vergi politikaları, devlet kadrolarındaki aşırı şişkinlik olmak üzere ciddi yapısal reform ihtiyacı şart olmuştur.

Kimse kusura bakmasın, doğrudan uçuş konusu çözülse bile her üç kişiden ikisinin ya devlette “çalıştığı” ya da devletten emekli olduğu hantal bir yapı asla ekonomik yeterliliğe ulaşamaz. KKTC ancak yapısal dönüşümünü çözerek, bazı acı ödünler yoluyla da olsa sağlayabileceği doğrudan uçuşlar ve izolasyonun ortadan kalkması ile kendi ayakları üzerinde durabilecek hale gelebilir.

Bu seçim, her seçim gibi, bir fırsattır. Geniş tabanlı, icraat kapasitesi yüksek, Türkiye ve dünya ile yapıcı görüşmeler kuracak ve yürütecek bir iktidara ihtiyaç vardır. Sevmenin sorumluluk olduğu bilinciyle KKTC seçmeninin 23 Ocak’ta güçlü, o tek oylarla geniş tabanlı, hem birikmiş iç sorunlara çözüm üretecek hem de Türkiye ile işbirliği içerisinde Kıbrıs sorunuyla ilgili cesur adımlar atabilecek bir iktidarın şekillenmesine katkı koyacağına inanıyorum. Tek oy önemlidir.

 

Not: 2021 çok zor bir yıl oldu. 2022’nin Türkiye, KKTC ve tüm okuyucularım açısından sağlık ve mutluluk getirmesini dilerim.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar