Ekim 2017 de Bosna- Hersek’e gitmiş, dönünce “Merhaba Hüzün”[1] başlıklı bir yazı kaleme almıştım. O yıl Saray Bosna’dan başlayarak ziyaret ettiğimiz her köyde, kasaba ve şehirde, yatağında durgun akan Milyatska ve Neretva nehirleri boyunca, bombalarla yıkılan ve yeniden yapılan Mostar köprüsünde ve nihayet Srebrenitca’da, Potoçari şehitliğinin kapısında duyduklarımız bizi çok üzmüş, 1993’te yaşanan vahşet ve acılar yüreklerimizi dağlamıştı. Kaybettiklerinin acısı ile boynumuza sarılıp ağlayan Munira, Bida ve niceleri bize hep bir ağızdan Türk olmadıkları halde, Müslüman oldukları için Türklerden intikam almak güdüsü ile hareket eden Sırpların mezalimine uğradıklarını söyleyip, Türkiye’nin kendilerini yeterince savunmadığından yakınmıştı. Suudi Arabistan ve İran yardımlarının sadece camii inşaatı için verildiğini, bereketli topraklarını satın alan Arap zenginlerin ise lüks konutlar yaptırıp, bir daha oralara uğramadığından bahsetmiş, “can güvenliğimiz olmayınca ne işe yarar bu cami!” diye henüz bitmemiş bir yapıyı göstermişlerdi.
Ne Umdular? Ne Buldular?
Türkiye’den beklentileri pek somut değildi. Ama hissettikleri kırgınlık, şikâyet ve ettikleri sitem pek açıktı. “Bizim hastaneye ve doktora ihtiyacımız var. Bunları sağlayacağınıza Sırbistan’la ilişkileri geliştiriyor, örneğin oradan et ithal ediyorsunuz ve yatırım yapıyorsunuz“ diye taşı gediğine koymuşlardı. “Bizde etin en lezzetlisi var. Çünkü çayırlarımız el değmemiş ve bereketli. Mis kokulu otlarla dolu. Türkler gelip burada besi hayvancılığı yapsın, sonra da bizden Türkiye’ye hem kasaplık et, hem de işlenmiş et ürünleri ihraç etsin“ gibi parlak fikirler bile ileri sürmüşlerdi. Türkiye’de hayvancılığı geliştirmek yerine, gidip ülke dışında mera hayvancılığı yapmak fikrini birileri pek beğenmiş olmalı ki, Anadolu ve Trakya topraklarında işi bırakan, ama Bosna-Hersek’te küçük ve büyükbaş hayvan çiftlikleri kurmak yerine Sudan’a gidenler olduğunu yeni öğreniyoruz. Bunun da ötesinde acılı anaların ve eşlerin şikâyetlerine kulak tıkayıp Sırbistan ile ilişkilerin sıkı fıkı hale getirildiğine geçtiğimiz hafta yeniden tanık olduk.
“1993 ü Unutma; Bosna Gülü[2] ve Hüzün Çiçeği[3] ile Hatırla, Hatırlat”
O ziyaretimde çaresiz kadınların korku ve gözyaşları ile Türkiye’ye yönelttikleri serzeniş karşısında, kendimce bir çıkış yolu bulmaya çalıştığımı hatırlıyorum. Sırbistan ile Türkiye’nin kuracağı her ilişkinin, Türkiye’nin Sırbistan üzerinde bir etki alanı yaratabileceğini ve bunun mutlaka Bosna-Hersek yararına kullanılacağını söylemiştim. Bir de karmaşık federasyon bürokrasisinin, Bosna-Hersek de yatırım yapmayı zorlaştırmış olabileceğinden dem vurmuştum. O ziyareti devletin temsilcisi olarak yapmamıştım. Ama o insanlara 1993’ü “Bosna Gülünü ve Hüzün Çiçeğini” bizim de hiç unutmadığımızı söylemiş, unutmayacağımıza ve unutturamayacağımıza söz vermiştim. Aradan geçen 7 yılda Türkiye Sırbistan’la kurduğu ilişkileri en yüksek perdeden duyururken Cumhurbaşkanı ve ekibi bu iki önemli hicran sembolünü hatırladı mı acaba diye hayıflanmaktan da kendimi alamadım. Bosna- Hersek’in gönlünü almak için bundan sonra ne yapacaklar diye düşünmeye başladım. Ukrayna-Rusya arasında, “tavşana kaç, tazıya tut” oyunu oynadığımız yetmiyor, Sırbistan ve Bosna-Hersek’te de bunu yürütebileceğimizi mi düşünüyoruz? Yoksa Ukrayna-Rusya arasındaki dengeyi kurarken Montreux sözleşmesinin Boğazlar üzerinde Türkiye’ye verdiği hakkın farkı olduğunu unutuyor, Bosna-Hersek ve Sırbistan arasında böyle bir kaldıracın olmadığını fark etmiyor muyuz?
Ticaretin Allah’ı Para; Ahlakı Yok
Cumhurbaşkanı, son Sırbistan ziyaretinde, iki ülkenin tarihî ve kültürel bağlarından dem vurarak, Türkiye’nin Sırbistan'la iş birliğine verdiği önemi anlattı. Bölgede istikrar ve refahın artması için Sırbistan'la birlikte çalıştıklarını ve böylece güçlü ekonomiler inşa ettiklerini belirten Cumhurbaşkanı, 11 ayrı anlaşma imzalandığını bunların "iş dünyamızın ufkuna, ticaret diplomasimize” yapacağı katkıyı önemsediğimizi belirtti. Türkiye ekonomisinin acıklı durumunu umursamazcasına sözler verdi, sözler aldı. 2023 yılında Balkanlardaki Türk yatırımlarının yüzde 60'ından fazlasının 4,5 milyar avroyla Sırbistan'a yapılmış olduğunu açıklarken, aklıma hep o acılı, gözü yaşlı Boşnak kadınlar geldi. 2024 de net yatırım ihracatçısı olan Türkiye’nin Sırbistan’a halen sayıları 900’e ulaşan Türk yatırımcı gönderdiğinle övündü. Bunlar sayesinde Sırbistan’da 10000 kişinin istihdam edildiğini söyleyince, bir taraftan neden bu yatırımcıların Türkiye’de istihdama katkıda bulunmaktan vazgeçtiğine içerledim. Diğer taraftan kendi kendime “eh bu Sırplar işsiz kalırsa belki Bosna’ya, Kosova’ya saldırır. Türkiye acaba bu şekilde bir tür saldırmazlık güvencesi mi alıyor?” diye hayra yormaya çalıştım. Garantisi var mı? Türkiye- Sırbistan ticaret hacminin 2 milyar doları aşması ve lehimize fark vermesi elbette önemli. Ama yeni ihracat kalemleri arasında savunma sanayi ürünlerinin de yer alacağını duyunca bu defa aklım karıştı. “Kuzum Sırbistan kendini kime karşı savunacak? Savunacak mı yoksa bir yere saldıracak mı? Saldırırsa hangi ülkeye, nerelere saldırır?” Yoksa amaç Türkiye’deki çok özel savunma sanayi dallarının pazarlarını genişletmek, karlarını arttıracak ortam hazırlamak, onlara yeni teşvik paketleri açıp vergi iadeleri vermek mi?
Balkanlarda Barış artık “Allahi Emanet“ mi?
Sırbistan’daki Türk şirketlerinin yarattığı katma değer, 12 yılda 1 milyon dolardan 405 milyon dolara yükselmiş. Müteahhitlerimiz 95 projeyle 1 milyar doları aşan iş hacmi yaratmış. 20 yi aşan fabrika açmışız. Artık Halkbank da Sırbistan’da ya. Eyvah!
“Yeşil mutabakat” zümrüt gibi akan Sırbistan nehirlerini kirletmeme sözümü? Sırbistan AB yolunda, Türkiye değil. Dijital Avrupa projelerindeki ortaklık ne? Turizm elbette artar. Türkiye’nin her yerinde eski Yugoslavya’nın her köşesinden insan var. Giden de, gelen de vuslat duygusu yaşayacak. Zaten Karadağ mafyasına, Sırbistan mafyası çoktan eklenmiştir. Kayıtlı ticaret tamam da, kayıt dışı ticaretten ne haber?
Balkanlar’ın huzur ve istikrarının önemine lütfen atıfta bulunmuşuz. Sırbistan- Kosova ve Sırbistan- Bosna Hersek ilişkilerinde barışın korunmasına önem verdiğimizi belirtmişiz. Ya hesap tutmazsa? İşte o zaman Balkan barışı Boşnak ağzıyla “Allahi emanet”. İnsansız hava araçlarımız Sırp eliyle Bosna ve Kosova üstüne. Paralar yandaş cebine.
[1] Sema Kalaycıoğlu (9 Kasım 2017, TASAM, tasam. org.tr
[2] Saray Bosna’da düşen her bombanın bıraktığı ize gül demek adet olmuş.
[3]Bosna-Hersek kırlarında baharda açan küçük beyaz bir çiçeğin adı Srebrenica çiçeği. Yeşil göbeğinde bir tabut etrafında, secdeye gelmiş baştan ayağa beyaz elbiseli yaslı kadınları temsil eden bir sembole dönüşmüş. Küçük beyaz çiçek Potoçari şehitliğindeki her bir mezar taşının üzerine oyulmuş bir motif.
Yorum Yazın