Çay, sıradan hiç olmamıştır. Çayın insana sunumu, yanarak olur.
Afrika kökenli Aya karakterinin, sömürge altında geçmiş köklerinin, Jean Dark gibi yükselişı aslında dünya kadınlarının ortak meselesi üzerinden çatılandırılıyor.
Afrika'da toplu nikah sırasında kendi sırasını beklerken müstakbel eş adayının gelinliği üzerine konan kara sineği vurması, aslında yol arkadaşını en özel günlerinde sinek vesilesi ile döven ve döverkende suçlayan erkeğin ' uzatma, kıskançsın' deyisinin perde arkasına varmadan ilk repliği masadan kalkarken 'Annem gibi olmak istemiyorum'diyen Aya karakterinin -evlenmesine bir hafta kala aldatıldığını- filme kurgu köprüsü yapan usta yönetmen, Abderrahmane Sissako'nun tam on yıl aradan sonra yaptığı 'Siyah Çay' hayatın nazik yaşanması gerektiğini vurgulamakta.
Üzerinde gelinliği, şaşkın bakışlar altında yaşadığı şehri terk ederek Çin'de siyahî kökenlilerin mahallesinde aslında bir olduklarını finalde hepimizin dünyada bir bütün olduğuna bağlıyor.
Kendisinin patronu olan ve çay demlemenin inceliklerini ögrenmeye başladığı yeni yaşamında, nazik bir erkek bulmanın mutluluğunu deneyimlerken; diğer yanda yaşanan travmalardan ve ön yargıların yarattığı korku ve endişelerden ne kadar kurtulabilirse 'Çay sanatı'üzerinden -Yanmaktan korkuğunu-ifade ederken, doğruyu bulduğunu ama incitilmek istenmediğini ögrendiği anda başka gerçekle yüzleşecektir ki. O da ilk defa bir başkasına anlatan patronunun evli iken karısını aynı iş yerinde birlikte çalışırken kendi personeli ile aldatmış olduğu gerçeğidir.
Boylelikle yönetmen, dünya yüzünde her erkek aldatır mı, sorusunu sordurur.
Bütüne bakıldığında ise siyahi kökenli Aya karakteri üzerinden aslında üreten ve vergin kadından mülteci, sığınmacı ve hepsinin sonunda özgürleşme derdi olan insan varlığının yolculuğunu anlatmaya çalışır.
Dünya üzerinde en vahşi ırkın siyahî kökenlilerin olduğunu söyleyen muhafazakar Çinli ailenin, bunun da sanat adı altında bir sergide ortaya konulmasına verdikleri destek, dışlanan tüm ırklar içinde bile iki ırk kalsa yine sadece birisinin baskın kalma isteği olduğunu gösterir.
Halklar anlaşsa bile sunulan sistemin yarattığı açmazlık içerisinde esas olan herkesin tek bir kaynağa bağlı olarak yaşadığının göstergesidir ki akşam yemeğindeki sofrada sonradan aileye giren siyahî eş ile Çinli ailelerin bir siyahî şarkı üzerinden tüm prangalara karşı özgürlük arayışı, nikah masasından dönen ama aynı kaderi, dünyanın farklı coğrafyaları üzerinde deneyimleyen ama bunu güçlü Aya karakteri üzerinden sunmasında yatmaktadır.
Çay demlemenin ve sunmanın, sunarken insan duruşunun ve hatta alınan soluğun bile önemini son derece dingin bir dille anlatan yönetmen sadeliği, kavga etmemeyi, kıymet bilmenin yaşarken olması gerektiğinin altını önemle çizmekte.
İzlerken şimdiye kadar hep sert mizaçlı yansıtılan Asya Çin erkeğinde, karısı bana bağırma derken, lokantadaki müşterilerin dil bilmedikleri için anlamazlar deyişinin altında bu kadar nazikçe çay yapan ve sade bir yaşamı olan insanın nasıl değişebileceğini dışardan aileyi bozacak faktör ile tamamlıyor.
Ve çay içmek değil biz ' Çay tatmak'deriz derken üç aşamadan oluşan çayın etrafında oluşan atmosferi anlamak, çayın tadını anlamak ve sonuncu olarakda çayın keyfini anlamak.
Doğru erkek var mı, var olan hisli vr derin olan kadın ise Aya'nın evinin camından karşı komşu çiftin birlikte yemek yiyişindeki hayranlık ve istek ile birleştirirken
Yönetmen aday erkek profilinin anlatımımdan dünyada Şangay'lı erkeklerin eşlerine yemek yaptığını ifade ettirir.
Siyah çayda ise ışıklı birşey vardır. Sonradan damakta bir iz bırakır ama herkes çay demleyemediği gibi çay gibi doğru yanamaz.
Gerçek aşk yanmayı becerebilmektir, dercesine korkusuzca doğrudan ayrılmamanın önemini yeniden dinginlikle belirtmekte
Yorum Yazın