Evet, hepimiz uzun soluklu bir yokuşu çıkıyoruz. Bu yokuş yaman bir yokuş, her parkurlarda verilen, en basitinden su desteği gibi temel ihtiyaçlarda yok, üstelik. Yapayalnızız, bize sadece sağduyumuz, vicdanımız ve geleceğe olan inancımız eşlik ediyor.
Son beş gün kala, aklımızın ucundan geçmeyen olaylar yaşanıyor. Bıraktık, geçmişte TV ekranına çıkan ve bir medeniyet göstergesi olarak, saygıyla münazara kabiliyeti ile konuşabilen siyasetçileri, şimdi önceden işlenmiş, zararlı hazır gıda ürünleri gibi halk kullanılıyor. Kendi rakibini “şeytan” sıfatı ile kendi halkına taşlatılıyor. Bu hangi çağın göstergesidir, okuyanlar, hatta en basit tabir ile bin bir emek ile çekilmiş filmleri izleyenler anlayacaklardır. En son Çağrı filminde Müslümanlığın doğuşu, her filminde olduğu gibi müthiş performansı ile Hamza karakteri olarak Antony Quin’li, unutulur mu? Putlaştırmak, putlaştırmaktan kurtulmak! Karşı rakibe, taşla saldırmak ve onu izleyen diğer halkı da yaralamak. Zaten yaralananları da gördük. Peki, taş atanlar gerçekten taşladıklarınızın günahlarına şahit misiniz? Yanında mıydınız? Şahitlik edebilir misiniz? Soracaklar size ve her ölümlünün tadacağı hatırlatma ile ince ve soğuk bir musalla taşında, elbet sizin içinde sorulacak, nasıl bilirdiniz? Evet, aldığınız ahları bırakın, taşladığınız o topluluğun, varsa günahlarını bilmeye bir tek ömrünüz yetmez! İnsan, hayata sevmek, paylaşmak ve kendisini diğer yaratılmış mahlûkattan ayıran “insan olma” olabilme, özelliği, sıfatı ile ayırır. Bu kadar kini, hangi arada biriktirdiniz? Hayır, taşladıklarınızı dinsizlikle yargılıyorsanız; namazında, orucunda, bırakın kalbinden geçenlerin içinde miydiniz? Elbette, değil! Yaptıklarınız, önce insanlık sonra o güzel Müslümanlık özünün dışında. Hani güzel bir eser, şarkı var sözleri anlamlı, o kadar zulüm çekiyor ki : “ Ben affetsem, Tanrı affetmez!” Düşünebiliyor musunuz, bir kez olsun acaba sağduyu ile o taş attıklarınız, yaraladıklarınız, kalbini kırdıklarınız, ağlattıklarınız, yaptıklarınız ile hayal kırıklıklarına uğrattıklarınız, ya ALLAH’ ın, en sevdiği kulu, ise? Öyle ya bu kadar dine sahip iseniz çok iyi bilirsiniz ki herkeste Yaratanın özellikleri vardır. Birde Yaradanın en sevdikleri… Bu günah, günahı işleyenlerin, varsın onlar düşünsünler. Çıktıklarında da, çözerlerse zaten her şartta ilk önce olması gerekenin insanlık, onun olması için de medeniyet, kültür, edep gerektiğini anlayacaklardır.
Yokuş, demiştik de yokuş derken aklıma; Hak, Hukuk, Adalet yürüyüşünde İstanbul, sınırlarına yakın susuz kalınca bir belediyenin su vermeyişi geliverdi aklıma. Aslında hepsi bir bütün. Her dönemin yahut çağın Kerbalası mevcut, maalesef ki.
Hepimiz soğanın elli, taze fasulyenin altmış TL olduğu pazarları, her gün otobüse binmeye çalışırken “Yetersiz bakiye” sesine uyanıyoruz. Bakiyeler sadece bununla da sınırlı değil üstelik. Nasıl olmasın ki; bıraktık, uçuş hızına yetişemediğimiz ve artık hiçbir akrabamıza, dostumuza takamadığımız, çeyrek altın fiyatlarını. Üst makamlarda oturanlar, haberiniz var mı, aylık Akbil /İstanbulkart kaç para? Ben söyleyeyim, yedi yüz küsur yani 800 TL!
Bizler oy kullanırken; öncelikle dolduramadığımız ve yürümek zorunda kaldığımız ayaklarımız içinde oy veriyoruz.
Bizler, önce kadın olarak her seferinde aşağılandığımız için bir oy daha,
Bizler, salgın döneminde geciken maskelerimiz, geçinemediği için enstrümanını satmak zorunda kalan, hatta peşinden gözyaşlarımızı tutamadığımız, intihar eden müzisyenler için veriyoruz,
Bizler, çocuğuna önlük alamadığı için işçi baba, evladını besleyemediği annenin intihar ederek aramızdan ayrıldığını, unutmadan oy veriyoruz,
Bizler, her seferinde salgın gibi bahanelerle, ne hikmetse yasaklanan tek gerçek ”Müzik” susmasın artık, diye oy veriyoruz,
Bizler, sıkışmış bir nesil olan darbeyi görmüş çocuklar olarak yaşanamamış çoğu hayallerimizin ruhumuzda yarattığı tahribatı, artık çocuklarımızı da geçtik, artık geleceğimizde görmesin diye veriyoruz,
Bizler, üzerlerine titrediğimiz bin bir zorlukla yeşerttiğimiz, her olayda yurttan çıkarılmak zorunda olan gençlerimizin, eşyaları habersiz toplanıp kapı önüne konmasın diye veriyoruz,
Bizler, duygularımızı ifade edebilelim, taş atmanın serbest ancak kendini ifade etmenin, bu kadar zor olduğu gerçeklerin, artık olmaması için oy veriyoruz,
Bizler, başka alternatifi olmadığı için sokaklarda, metro ve köprü altında gittikçe çoğalan, çiş kokuları etrafa giderek artarak yayılan insanların, sokaklardan kurtulup, insanca yaşam haklarına kavuşmaları için oy veriyoruz,
Bizler, açmazda ve başka yapacak bir iş olmadığı için Soma’da ya da başka yerde, sıkışıp kalmış ve o acısına rağmen tekme yemesin, vatandaşımız, diye oy veriyoruz,
Bizler, gençlerimiz, gençliklerini doya doya yaşasın, diye oy veriyoruz,
Bizler, sen eksik etek, o saatte sokakta ne işin var, senin fıtratın hizmet etmek, sen sadece sana gösterileni yapabilirsin, ötesine erkek karar verir zihniyetini yemiş yutmuş, ancak henüz oyun yaşında dindarlık adı altında o masum genç kızlarımıza revağ görülenler bitsin ve artık kendi varlığının bilinicine ersinde, sağlıklı toplum bireyleri yetiştirsin, diye oy veriyoruz,
Bizler, küçücük çocuklarımız psikolojik tedavi gördüğünde, resmederken; kendisine taciz yapan insanları çizmesin, diye oy veriyoruz,
Bizler, tarifsiz acıları çeken, yetersizlik, denetimsizlik, rant kaygısında yitirdiğimiz on iki bölgede ki felaketler, artık yaşanmasın diye oy veriyoruz,
Bizler, uçarken kanadından alevler fışkıran canlılara, itfaiye yetişsin, ağaçlar kesilmesin, yakılmasın diye oy veriyoruz,
Bizler, biriken elektrik borcunu ödeyemediği için toplu intihar eden aileler artık olmasın diye oy veriyoruz,
Bizler, kendi vatanımızda, kendi doğup, büyüdüğümüz, yıllarımızın geçtiği mahallerimizde; unutturulan bakkal amcalarımızın yası geçmemişken, bize ev sahipliği yapmaya kalkan, ayağımıza basıp ama bir affedersin bile demeyen, gençlerimiz müzik konserlerinde aşağılanırken, ellerinde biralarla dolmuşlara binen, taşkınlık yapan, salgın boyu maske takmayan, dolmuşta, otobüste, üzerimize yürüyen, bir şekilde mağduriyetten de gelmiş olsa, bize uyum sağlayamamış, hoş görümüzü kabul edememiş, herkesin iyiliklerle buluşması ve herkesin kendi yerini bulması için oy veriyoruz,
Bizler, sanat olsun, kültür olsun, medeniyet artsın diye oy veriyoruz,
Bizler, artık nefes alamadığımız. Gittikçe, medeniyetten uzaklaştığımız, ayrıştığımız, insanlık ve sevgi dilini yitirdiğimiz için oy veriyoruz.
Bizler, ANADOLU’nun verginliğini, bereketini, kardeşliğini bilen ve bu aziz toprakların her karışında kardeşlerimizin ortak türküsünün yüzyıllarca eşit, adil söylendiği bir ülkeyi bilenler ve öyle kalmasını isteyen, bu mirası gerek olgularla, gerek kitaplarla, gerek NUTUK ile sunmuş, yüce ATATÜRK’ün kurduğu, kimsesizlerin kimsesi güzide Cumhuriyetimizin emanetçileri olarak oy veriyoruz. Ve biliyoruz ki; kim bizi yanıltırsa, aldatırsa yine ondan da hakkımızı alırız. Çünkü biz, ATATÜRK çocuklarıyız!
Yorum Yazın