Dr. Yakup Dıvrak

Dr. Yakup Dıvrak


Soykırım mı? Al sana soykırım!..

Soykırım mı? Al sana soykırım!..

Medeni Batı, ikide bir soykırım konusunu Türkiye’nin önüne koyar ya!
Peki şimdi ne olacak?

Almanya Namibya’daki soykırımı tanıdı, özür diledi ve de tazminat ödemeyi kabul etti. 
Fransa Afrika’da yaptıklarından dolayı özür üstüne özür diliyor… 
En son Kanada suçüstü yakalandı! 235 yatılı öğrencinin öldürülmesinin hesabını veremiyor… Kanada’nın sevimli Başbakanı Justin TREDEAU özür diledi, bitti… Sahiden bitti mi? 
Ya ABD’nin yerli halklara yaptıklarını nereye koyacağız?

Baştaki soruya geri dönelim. Peki şimdi ne olacak?
Artık aleni soykırım yapılamayacak. Ufak, ufak yerel savaşlarla idare edilecek. Silahlar satılacak. Tekeller kâr üstüne kâr edecek. En önemlisi de savaş gıda maddeleri üzerinden yürütülecek. Sadece gıda ürünlerinin genleriyle oynanmayacak, insanların genleriyle de oynanacak. Önce hasta et, sonra iyileştir… Daha doğrusu iyileştiriyormuş gibi yap… Bas ilacı, iğneyi; içir avuç avuç hapları… Ve gelsin milyon dolarlar…

Almanya’dan Türkiye’ye sık sık geldiğimde hep gözlemlerim; masalar mayonez ve ketçapla dolu. Neden acaba? Bir dilim ekmeği, bir bardak suyu hesaba yazanlar, neden her masaya bedava mayonez ve ketçap koyar, müşteriye ücretsiz ikram eder? Bu işin arkasında bir ‘Ali Cengiz Oyunu’ olmasın? Bunların içerisinde hangi kimyevi katkı maddeleri var acaba? Ve bu mayonez ve ketçabı üreten tekeller hangi ülkede konumlanmışlar?

İşi biraz somutlaştıralım. Sülfürik asit zararlı bir kimyevi maddedir ve gıda ürünlerine katılması yasaktır. Peki, aynı sülfürik asit diş macununda neden bulunur acaba? Ve neden hemen hemen her filmde diş fırçalama sahnesi bulunur? 
Neden, neden, neden? 
Diş fırçalama insanların beynine neden akıtılır sürekli. Başka hangi partiküller var diş macununda dersiniz? Biraz komplo teorisi gibi oldu değil mi? Ama değil. Tıpkı AVM’lerde ılık hava ve gevşetici müzikle formatlayıp mayıştırılarak alışverişe yönlendirildiği gibi diş macunuyla nereye yönlendiriliyoruz acaba?

İşte bütün bu işleri yapan Batı medeni, Türkiye ve Türkiye gibi emperyalizmin çemberini ilk kıran ülkeler soykırımcı öyle mi? Hadi canım sende… Önce, herkes kendi kapısının önünü süpürsün…

Ne diyordu Prof. Dr. İdris KÜÇÜKÖMER 1960’lı yılların ortasında?
“Türklerin ve Türkiye’nin tarihi henüz yazılmadı. Ama bir gün yazılacak…”
Yazılsın, yazılsın da biz de okuyup aydınlanalım. Türkiye, özür dilemesi gereken bir durum varsa özür dilesin. Ama şu medeni Batı da tarihini önüne koysun ve düşünsün. Batı bu işleri sadece özür dileyerek geçiştiremez.

İyi; sen kalk Namibya’da 80.000 Herero ve 10.000 Nama öldür, 116 yıl sonra özür dile ve Nabia’ya da 1,1 milyar Euro proje finansmanı sağla ve dosyayı kapat!..
Krizde Yunanistan’a birkaç yüz milyar yardım yap ama Namibya’ya sadece 1,1 milyar proje finansmanı… Siz sadaka anlayın. Hereroların ve Namaların torunları bu anlaşmayı ve proje desteğini reddediyor. Namibya’nın şaibeli politikacıları ve yöneticileri Almanya güzellemesi yapıyor…

Batılı ülkeler tam da bu nahoş konuları, biraz özür, biraz inkâr ve biraz da para verip susturarak kapatacakken, kiliselerdeki ve yatılı okullardaki çocuk tacizi rezaleti tekrardan gün yüzüne çıktı. Rezil mi rezil bir durum… İnsanın midesi bulanıyor… Ama Papa Hazretleri, bu konuyu protesto ettiği için istifasını sunan Kardinalin istifasını kabul etmiyor. Amma da medeni bu din adamları. Barış için, Latin Amerika’daki açlığa karşı tavır alan Hristiyan din adamlarını tenzih ederim. Bu konular başlı başına bir yazı konusu.

Tam da burada Kaptan aklıma geliyor. Ne diyordu Attila İLHAN? 
“Hangi Batı?” 


Evet, sizce hangi Batı?

Soykırımcı Batı mı yoksa medeni Batı mı? Faşist rejimler üreten Batı mı yoksa sanatın, edebiyatın, müziğin, teknolojinin kalesi Batı mı?

Bizim beğenip sevdiğimiz Batı burjuva demokrasinin hakkını veren, açık toplumu yaşatan hümanist Batı. Açık toplumda bireyi en üstte tutan Batı…

Kısacası Aydınlanmayı, Rönesans’ı ve Fransız İhtilali’ni yaratan Batı… Bilimin, ilimin, her türlü sanatın alt yapısını hazırlayan Batı…

telif


Dr. Yakup Dıvrak Kimdir?

1950 Zile - Tokat doğumlu. İlkokulu ve orta okulu Zile`de (Julius SEZAR’ın Veni-Vidi-Vici dediği şehirde); liseyi Zile, Ankara ve Malatya`da okudu. Öğretmen Vekili olarak çalışırken, Tokat İlköğretmen Okulu`nu dışardan bitirerek kadrolu öğretmen oldu. Zile`de ilkokul öğretmenliği yaparken, 1973 yılında istifa ederek, eşiyle birlikte, yüksek öğrenim için Almanya`nın Heidelberg kentine gitti. Yüksek öğrenimi esnasında çok çeşitli işlerde çalışarak okudu. Uzun süre Heidelberg Üniversitesi`nde doktora çalışması yaptı ve bu üniversitede, Heidelberg Yüksek Öğretmen Okulu`nda, Rheinland-Pfalz Eyaleti Eğitim Bakanlığı`nda araştırmacı, asistan, koordinatör ve danışman olarak çalıştı. 2010 yılından bu yana, dönüşümlü olarak hem Almanya`da (Heidelberg`de ve Berlin'de) hem de Türkiye`de (Ankara`da ve İstanbul`da) yaşayan Yakup DIVRAK emeklidir ve halen eğitim danışmanlığı yapmaktadır. Evli ve iki çocuk (Kız: Mahir Deniz ve Erkek: Mustafa Serol) babası olan Dr. Yakup Dıvrak CHP, SPD ve GEVV (Bilim ve Eğitim Sendikası) üyesidir.

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar