Türkiye, son günlerde Hollywood stüdyolarını aratmayacak çok gerçekçi, akıllarımızdan çıkmayacak sahneleri çekiyor. Bunlardan biride, bir zamanlar seyirci ile buluştuğunda, tam üç saat 17 dakika, oturduğu yere mıhlayan “Spartacus”
Bizim set bugün yani Pazartesi, şu an beşinci günde. Konu ile ilgili olarak, Isparta Belediye Başkanı Şükrü Başdeğirmen: Çok güzel bir bereket geldi. İki gün zorluk yaşarız ama bütün yıl kuraklık korkusu olmadan hayata devam ederiz. Bu bereketli yağışlar devam etsin, dedi.
Karlar eridiğinde ne olacağını kestirmek güç değil ama koskoca medeniyetlerin hayran olduğu ad değiştire değiştire, hala eskitilse de, eksilmeyen İstanbul’da, kar yağışında adını taşıyan, havalimanını gördük. Film değil, bildiğin gerçek. Sahadan karları boşaltabilmek için ne kadar kamyon gerekiyor? Diz diz, bitmez! Set bu, filmden çıktık diziye dönüyor. Durum içler acısı. İstanbul, neler gördü neler.. Çok uzak değil Yenibosna üzerinde bir zamanlar domuz avına çıkan insanların bölgelerinde, öyle binalar dikildi ki. Nereye, dereler üzerine. Ayamama Deresi, tam Basın Ekspres yolunun üzeri. Buna aşinadır, İstanbullular. Hatta bir fabrika imalatından dışarı taşan, sulara boğulmuş tabakları kapışları vardır. Keza, Kasımpaşa Deniz Kuvvetlerinin olduğu alanın bile sular basmışlığı vardır, doksanların sonlarında.
Gelelim ISPARTA SPARTA SPARTACUS’e
Alıştık diye yaşamaya mecbur muyuz? Sosyal devlet, sorunları tespit edip, çözme yetisi gerektirir. Ama geçmişten beri süregelen alt yapı yetersizliği, elbette bugünün iktidarının suçu olmasa bile sorumluluğudur. İhale kime verildi ise o bilecek anlayışı, işi başından atmak değil midir?
SPARTACUS Filmini, 1960 yılında Stanley Kubrick, Hollywood’da çekti. Kimler yoktu ki; hayranı olduğum çocuk yaşta ismini telaffuz edemediğim için filmi başladığında, evdekilere seslenip “Koşun, koşun “KIRK DOKUZLAS” diyen benim, sinema sevgim ta o zamanlardan başlar. Efsane Kirk Douglas’ın yanında yine kimler yoktur ki bu filmde: Tony Curtis, Peter Ustinov, Senaristi, Dalton Trumbo, ise Amerika’da 1947 yılında komünist olarak suçlanmış, yasaklanmış, kendisi gibi birçok yazar mahlaslar ile yazmaya devam etmişti. İşte bizim Kırk Dokuzlas, bu filmin jeneriğinde, adının geçmesi için ısrar etmiştir. Emeğe saygı, insana saygı! Çok şey öğrenmemiz lazım Hollywood’dan!
Elin, Spartacus’u varsa bizimde Züğürt Ağa’mız var! Var tabii, arada efsane filmlerimiz var! Filmde, kuraklıktan geçim sıkıntısından bunalan köylü, yine yağmur duası ile çare arar. İhtiyar heyeti olarak yolu, Şıh Hazretlerinde bulurlar, el öperler ama yorgundur, hastadır, yağmur duasına çıkamaz. “Senin nefesin kurtaracak” dediklerinde ise “Ağanızın da kuvvetlidir” der. Ağa der, elini öptük daha ne öpeceğiz? Hele bir çıkma! Ne varsa bildiğini anlatmaya başlayınca “Şıh Hazretlerinin nefesi yeniden güçleniverir”
-Ağlayıp kapına geldik, bu muhtaçlar yağmur ister, başlar..
Bir bulut yükselir ve sadece birkaç damla bırakıverince, hay senin şıhlığına der, Ağa. Şıhın cevabı ise, içinizde cünüp var, olacaktır. Ağa, gözünün önünde aldık daha ne, deyince, bu sefer Şıh Efendi “Gusül” der. Böyle böyle, kuraklık neticesinde, köy satılır. İlerleyen zamanlarda Şener Şen ve güçlü kadrosu ile Yavuz Turgul’un, 1985 yapımı, efsane filmlerinden biri olan Züğürt Ağa’daki durum ise geçtiğimiz zaman zarfında, gerçekte Erzurum’da bir köyde yaşanır. Yani köy satılır.
Salgın had safhada, herkes nasipleniyor, beş gündür elektrik direkleri devrilmiş, karla kapanmış yolları, donan, ama yardım istemediği öne sürülen yetmişlik vatandaşı ile bir Isparta var, uzakta!
O köy bizim köyümüzdür. İster, Yalvaç olsun adı, ister başka.
Gaz lambası günleri, bu ülkenin yokluk günleri hatırası, üstelik Isparta’da lamba bitti, mum da yok! Romantik bir kar seyahati değil bu. Ne de set ortamı. Düpedüz gerçeklik.
Nice yokluklardan, işgallerden, inşa eden, dünyaya parfüm endüstrisi dâhil olmak üzere, Gül ihracatı yapabilen, bir İl bırakan Isparta, Atatürk’ün yine Bulgaristan’da kurduğu gül bahçeleri gibi sahip çıkamıyor. Çıkılamıyor.
Güller dondu! Sadece onlar mı? Lavantalarda..
İnsanlar, içerde olduğu halde ölüyor, dışarıdaki can, ne yapsın!
Burası 2022 Türkiye’si.
Gaziantep’ten günler önce meteoroloji bilindiği halde sanayi bölgesinden bazı fabrika işçileri, önceden önlem alınmamış olduğu için yollara erkenden çıkarıldı, fabrikaya varabilmek için ama varamadılar, yollarda yürüdüler. Şimdi orada da eylem var. Ekmek kavgasının farklı tezahürü.
Biri, Gazi Antep,
Diğeri, I skalanan, Sparta.
Isparta’mızın tarihi Paleolitik döneme kadar uzanır. M.Ö. 2000’lerde Luvi ve Arzava toplulukları yerleşmiş, tarihsel süreçte M.Ö. 1200'lerden itibaren Frigler, Lidyalılar, Persler ve Makedonyalılar egemen olmuştur. M.Ö. 323’te Büyük İskender’in ölümüyle beraber sırasıyla Seleukos, Bergama Krallığı ve sonrasında Roma hâkimiyetine girmiştir. Roma İmparatorluğu döneminde önemli bir gelişme gösteren Isparta önemli bir piskoposluk ve ticaret merkezi haline gelmiştir. Roma İmparatorluğunun bölünmesiyle Doğu Roma ve sonrasında Bizans topraklarında bulunan bölge 1204 yılında Anadolu Selçuklu Devleti topraklarına katılmıştır. 1300 yılında Hamitoğulları Beyliği ve 1391 yılından sonra da Osmanlı topraklarına dâhil olur. II. Murad döneminde kesin olarak Osmanlı egemenliğine girer ve 16. yüzyılda güneybatı Anadolu’daki önemli pazarlardan biridir.
Roma İmparatorluğu dedik, bizim Stanley Kubrick’in, köleliğin egemen sınıflara karşı ilk ayaklanma sürecine, modern bir işleyiş ile dönemin cesur gladyatörü üzerinden bağımsızlık mücadelesini anlattığı filmi çeker. Meşhur Hollywood’da bu çekildiği yıllarda, 9.Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Başbakandı. Sağ görüş ağırlıklı Isparta’da, en çok görevde bulunmuş siyasetçi, aynı zamanda mühendisti ve vefat ettiğinde, 17-19 Haziran tarihlerinde ülkede yas ilan edildi.
Stanley direnişi anlattı, Turgul çaresizlik, kuraklık ve yokluğu. Bir ağanın, dürüstlük yolunda, ne hallere düştüğünü.
Elektrik direkleri yerlerde, deniyor ki eskimiş. Kim almışsa almış, bir Allah’ın kulu da kontrol ve yenileme yapmamış mı?
Kimler geldi, kimler geçti…
Mühendis çıktı, Isparta’dan ama bir olağan üstü hal ilan edilemiyor. Bırakın kendi toprağında neler oluyor?
Dünyadaki tüm devrimler, insanoğlunun gelişimi üzerine oluştu ama görünen o ki sanayi ve endüstri devriminden, biz pay almamışsız. Sıkışıp, kalmışız, Spartacüs ile Züğürt Ağa arasında..
Burası film seti değil!
Gerçeğin ta kendisi.
Yorum Yazın