Stres, sen nelere kadirsin? Ya da neden mutsuzuz?
Yaklaşık altı aydır omuzumda feci bir ağrıdan mustaribim. Hem ağrıyor hem de bazı hareketleri yapamıyorum. Uykumdan uyandırıyor, ne tarafa döneceğimi bilemiyorum.. ciddi sıkıntı haline geldi.
Ona buna doktora koşanlardan değilim. Tam tersine. Sağlık sigortamı hiç kullanmadığım için bana her yıl büyük bir “hasarsızlık” indirimi yaparlar.
Kendiliğinden geçmesini beklerim.
Bu kez beklemek işe yaramadı. Doktora gitmek kaçınılmaz oldu.
Neyse.. tetkikler, görüntülemeler yapıldı, rapor hazırlandı ve doktorun huzuruna çıktım.
Doktorun söyleyeceklerini bekliyorum.
Kesin ameliyat diyecek!
Günlerdir gerginim. Ameliyat demeyin de ne derseniz deyin!
Karşısında süt dökmüş kedi gibi oturuyorum. İncelemesi bitmek bilmiyor. Geveze de değil. Bana kalsa hayatımı anlatacağım. Ya da bir fıkra. Ama belli ki doktor çok ciddi. Muhtemelen vakti de yok.
Sonunda kafasını kaldırıyor ve “ameliyatlık bir şey yok” diyor.
Harika haber!
Şimdi biraz sohbet edebilir miyiz?
Ketum ya, neredeyse beni hemen gönderecek. Ben ise biraz açıklama bekliyorum haliyle. Yani nasıl, neden, öyle mi böyle mi? Anlamadığım latince kökenli tıbbi terimlerin Türkçe meali, tıbbi açıklamaları, mümkünse tıp tarihindeki yerleri vs.
Ama doktorun benle uğraşacak hali yok, zaten dediğim gibi sosyalleşmeye de müsait değil. Ben de doktor olsam benim gibi gevezelerden hoşlanmazdım herhalde.
Neyse biraz uğraşla “neden” e cevap alabiliyorum. Ne de olsa işimiz soru sormak, cevap almak.
Bu, sırt, boyun, omuz ve kol bütününün, yani tüm vücudumuzun dörtte birine tekabül eden sağ bölgenin tamamen iptaliyle sonuçlanan ve halk arasında kısaca “tutulma, kulunç” gibi terimlerle anılan rahatsızlığın kaynağını öğrenmeyi başardım.
Bilin bakalım neymiş!
O ciddi adam, ortopedi uzmanı profesör doktor, aylardır hayatımı karartan, hareket kabiliyetimi kısıtlayan, uykularıma mal olan bu ağrıların nedenine “stres” dedi.
Ben de zorlanma sonucu kas yırtılması, lif kopması benzeri bir şeyler diyecek diye korkarken.. hayır stres kaynaklı hasarlarmış bunlar.
Beynimizde bulunan stres hormonu bunlara neden oluyormuş.
Stres deyip geçmeyelim. “Stres” sadece etrafımızdakileri sinirli ruh halimizle rahatsız ettiğimiz, hatta hayatlarını kararttığımız bir durum değil. Kendi kendimize de neler yapabiliyormuşuz.
Gerçi bazıları sadece ve sadece başkalarının başının etini yer ve muhtemelen de rahatlarlar, o da başka.
Hazır doktor biraz açılmışken, omuz ağrısı ve benzeri şikayetlerle gelen hasta sayısını sordum, çok var mı, yeni normalimizin sonucu mu, pandemide artış gözlemlenmiş mi diye. “Ne diyorsunuz, üç hastadan biri omuz ağrısı şikayetiyle geliyor” dedi.
Hastanelerin fizik tedavi bölümleri kırık-çıkık hastasından çok bu tip rahatsızlıkları olanlara hizmet veriyormuş.
Yani “stres kaynaklı” hasarlılara.
Murat'ın önerisine uyup ortopediden sonra bir de psikiyatriste uğrayacağım.
Karikatür: Murat Öymen
Giderek mutsuzlaşıyoruz, kolumuza bacağımıza da vuruyor
Bütün bunlar olurken Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) bu hafta, “Yaşam Memnuniyeti Araştırması” sonuçlarını açıkladı.
“Mutluyum” diyenlerin oranı %48,2. Bu oran 2019’da %52,4 iken 10 yıl önce yapılan aynı araştırmaya göre “mutluyum” diyenlerin oranı %62,1 imiş.
Yani toplumda mutsuzların oranı artmış.
Belli ki onların bir kısmı, benim gibi kasını yırttığını sanıp ortopediste koşuyor. Bence direkt psikologlara gitsek daha doğru olacak.
Ben söyleyeyim. Aşırı stres kaynaklı mutsuzluk bu.
Toplumun içinde bulunduğu bu gerginlik, çatışma, aşırı kutuplaşma, hoşgörüsüzlük, adaletsizlik, şiddetin artışı, insanlara örnek olması beklenen siyasilerin üslupları bizi bizden aldı.
Bu kadar olumsuz etken karşısında insanların ruh sağlıklarını korumaları ve mutlu kalmaları beklenemezdi zaten.
Bütün bunların üstüne pandemi de eklendi. Hiç bitmeyecekmiş gibi bir hal aldı. Bunun yarattığı belirsizlik, geleceğe yönelik plan yapamama, birçok şeyin anlamını yitirmesi, arafta olma durumu üzerine tuz biber ekti. İşsizlik, yoksulluk, hayat pahalılığını hiç saymıyorum.
Bu mutsuzlaşma haline şaşıran olmuş mudur bilmem.
Okuma, mutlu ol
Anketin başka ilginç sonuçlarından biri de “mutluluk ve eğitim seviyesi” arasındaki ilişkisellik.
Kabaca, eğitim seviyesi düştükçe mutluyum diyenlerin oranı artıyor. Eğitim seviyesi arttıkça mutluyum diyenlerin oranı azalıyor.
Moralleri daha da fazla bozmak istemem ama dünya sıralamasında nerelerdeyiz, bir de ona göz atalım. Ne kadar mutlu olduğumuzu daha iyi anlayacağız.
Mutluluk araştırması 2012 yılından beri Birleşmiş Milletler tarafından, 156 ülke arasında yapılıyor. Araştırmanın sonuçları “Birleşmiş Milletler Dünya Mutluluk Raporu”u olarak yayınlanıyor.
Başından beri birincilikler Danimarka, İsviçre, Norveç ve Finlandiya arasında paylaşılmış. Bu yıl dünyanın en mutlu ülkesi, geçen yılda da olduğu gibi, yine Finlandiya olmuş.
Ne mutlu onlara. Tebrikler.
Bize gelince. Birleşmiş Milletlerin raporuna göre geçen yıl 79’uncu sırada yer alırken, bu yıl 14 basamak gerileyerek, 93’üncü sıraya yerleşmişiz.
156 ülke arasında 93’üncü olmak demek, bizden daha mutsuz 63 ülke var demek.
Ben buradan “Ey Türkiye, üzülme, senden daha mutsuzlar var” deyip teselli bulmak istiyorum.
Mutlu pazarlar
Haftaya görüşmek üzere.
Yorum Yazın