SES Eşitlik ve Dayanışma Derneği, kadın hareketinin önde gelen temsilcilerini “Türkiye’nin Gelecek Hikayesi Yazılırken Kadınlar Nerede?” başlıklı çevrimiçi etkinlikte bir araya getirdi. SES Derneği Başkanı Gülseren Onanç’ın moderatörlüğünde düzenlenen toplantıda, Prof. Dr. Serpil Sancar, Prof. Dr. Feride Acar, Prof. Dr. Ayşe Ayata, KAMER’den Nebahat Akkoç ve EŞİK Platformu’ndan avukat Hülya Gülbahar gibi kadın hareketine uzun yıllar emek veren kıymetli isimleri peş peşe dinledik.
AKP iktidarının İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesi, görebildiğim kadarıyla kadın hareketinde bir fitili ateşledi. Bugüne kadar aynı masa etrafında buluşmayı reddedenler umarım artık birlikte çalışabilecekler -ki bu paha biçilemez, çok önemli bir kazanım olur. Toplantıdan çıkan sonuç: Kadın hareketi yasal siyaset sahnesinde daha fazla rol almalı; dolayısıyla da yaklaşan genel seçimlere sıkı bir şekilde hazırlanmalı.
Toplantı, Prof. Dr. Serpil Sancar’ın Cinsiyet Eşitliği İzleme Derneği CEİD için hazırladığı Türkiye’de Toplumsal Cinsiyet Eşitliğini İzleme Raporu’nun sunumuyla başladı. 16 tematik alanda cinsiyet eşitliğine dair gelişmeleri izleyen raporu CEİD’in web sitesinde bulabilirsiniz. Rapordan çarpıcı sonuçlar aktaran Sancar, AKP iktidarında kadın haklarındaki geri gidiş tarihinin de bir özetini sundu. Bunları hepimiz çok üzülerek ve karşı koymak istediğimizde duvarlara çarparak izledik. Sancar alt alta sıralamış, ben de bir kez daha hatırlatmak istedim;
Geri gidişin kilometre taşları
-2010’da Diyanet Teşkilat Yasası değiştirildi ve Diyanet İşleri Başkanlığı’na kadın ve aileyi korumak için rehberlik yapma görevi verildi. Kurum bünyesinde Aile ve Dini Rehberlik büroları kuruldu. Bugün her il ve ilçe müftülüğü bünyesinde çalışan 400’den fazla birimi var ve kadınlara her konuda danışmanlık veriyor. Adı aileyi koruma ama başvuranların %98’i kadın. Erkekler yok!
-2011’de Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın adından “kadın” çıkarılarak yerine Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı kuruldu
-2013’ten itibaren Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’ toplumsal cinsiyet eşitliği (TCE) ulusal eylem planı hazırlamayı bıraktı. Ancak 5 yıl sonra ulusal eylem planı, Kadının Güçlenmesi Stratejisi adıyla yayınlandı.
-2015’ten sonra toplumsal cinsiyet eşitliği, devletin bir taahhüdü olarak yer aldığı bütün resmi belgelerden aşama aşama çıkarıldı. “Cinsiyet eşitliği”nin yerini “cinsiyet adaleti” aldı. MEB, YÖK, Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı gibi TCE’den sorumlu kurumlar, bu geri gidiş sürecinde temel rol üstlendiler.
-2018 sonrasında bakanlık önce Çalışma Bakanlığı ile birleştirildi, sonra tekrar ayrıldı; resmi belgelerdeki kadın hakları, bürokratik ve siyasal istikrarsızlıkla zaman içinde ciddi bir güçsüzleştirme yaşadı.
-2019-2023 dönemini kapsayan 11. Kalkınma Planı’nda artık TCE yerini “kadının güçlenmesi” ve “ailenin korunması” politikalarına bıraktı. Bu yıllarda erken evlilikler gibi kadın hakları alanında yasal olarak önemli geri gidiş hamleleri de denendi.
Partilerle pazarlık masasına oturalım
Prof. Sancar’ın sunumundan sonra Prof. Ayata, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesine karşı derhal önlem alınmazsa kadınları zor günlerin beklediğini dile getirdi. Kadın hareketinin toplumsal desteğinin istenen düzeyde olmadığına dikkat çeken Prof. Acar tüm kadınların ne yapmalı sorusuna odaklanması ve asgari müştereklerde birtakım koalisyonlar kurulması gerektiğine dikkat çekti.
Nebahat Akkoç her zamanki aktivist kimliğiyle “kadınların genel seçimlere kadar bir strateji ortaya koyup örgütlenmesi ve artık siyasi partilerle pazarlık masasına oturması lazım” deyince toplantının akışı değişti. Ve konuşmacılar yasal siyasette kadınların nasıl varlık gösterebileceğine dair görüş belirttiler. Kadın hareketinin artık kendi feminist temsilcilerini seçmesi gerektiğine işaret eden Onanç’ın önerisi, “Nasıl ki küçük köy örgütleri, sanayi kuruluşları kendi erkek adaylarını seçip siyasete dayatıyorlarsa biz de siyasette var olabileceğine inandığımız yol arkadaşlarımızı aramızdan çıkaralım” oldu.
Feminist odak oluşturulmalı
Kadın hareketi bugüne kadar siyasi partilere girme ve partiler içinde bir feminist odak oluşturmada başarılı olamamıştı. Galiba İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme, bardağı taşıran son damla oldu ve kadın hareketi, nihayet güç birliği yaparak bunu tersine çevirebilecek.
Prof. Sancar’ın da son söz olarak verdiği mesaj çok doğru:
“Kadın hareketinin siyasal alandaki temsili, başka kadınlara yardım etmekten ve dayanışmaktan farklı bir şey. Kendi aramızdan, eşitler arasından birilerini seçmek gerekiyor. Bu, kağıt üzerinde kolay ama fiiliyatta zor. Bunun üzerine kafa yormak gerekir. Türkiye’de artık çok geniş bir kadın desteği var. Türkiye’nin neresine giderseniz gidin kadın hakları konusunda bir şeyler yapmaya hazır çok sayıda kadın görürsünüz. Bugün gelinen noktada hedef siyasi partiler, siyasi toplum ve siyasi alanın karar vericileri. İsim isim aday gösterelim. Bu da yetmez, birtakım temel politikaları benimsemelerini zorlayalım. Bunu daha önce hiç yapmadık.”
Yorum Yazın