Yine Maslow'un ihtiyaçlar hiyerarşisi ile giriş yapalım, insanların yaşamsal faaliyetlerini devam ettirebilmek için ihtiyaç duydukları en basit şeylerden bahsediyoruz. Sırada barınma ihtiyacı var ve bu ihtiyaçla ilgili durum artık tehlike boyutunda değil orayı geçtik.
Durumu basitçe şöyle bir soruyla ifade edebiliriz sanırım. Sabit gelirli siniz, yeni evlendiniz, ya da başka bir şehre tayin oldunuz diyelim ya da mesela ev sahibiniz evi sattı ve siz yeni bir kiralık ev bulmak zorunda kaldınız. Kendinizi içinde bulacağınız durumu düşünür müsünüz?
İşte bu içinde bulunacağınız durum barınma 'hakkı dediğimiz' şeyin elinizden alınmış olduğu hissine kapılmanıza neden olabilir.
Tâbi bunun bir insan hakkı olduğu ve Türkiye Cumhuriyeti anayasasıyla da teminat altına alınmış olduğu gerçeği ile kapitalizmin gerçekleri arasında büyük bir çelişki de vardır ne yazık ki.
Yani anayasa ile sağlanmış bir hakdan bahsediyoruz : Madde 36 “Herkes temel insani gereksinimlerini karşılayabilecek, insan haysiyetine yakışır biçimde konut ve barınma hakkına sahiptir. Burada geçen insan haysiyetini nasıl ölçeceğiz? Her insanın haysiyeti aynı mıdır? Dahası haysiyetle ekonomi arasında bir ilişki var mıdır bunlar ayrı konular elbette.
Biraz yukarıda yeni ev kiralamak zorunda kalanlar seviyesinden başladık barınma ihtiyacı için yaşanan tehlikeyi anlatmaya, çünkü barınma ihtiyacının sıkıntıya girdiği asıl seviye burası. Satılık ve kiralık emlak fiyatları genel olarak büyük bir sorun olmaya doğru gidiyor.
Mesela en son açıklanan yüzde 39'luk kira artışı Ocak ayında zam alan çalışanlar açısından sadece asgarî ücretlilerin aldığı zammın altında bir rakam. Zaten ilk altı ayda asgari ücretlinin aldığı zam da ortadan kalktı. Ama asıl daha büyük sorun resmi enflasyonun yüzde 70'i geçtiği bir yerde ev sahiplerinin yüzde 40 gibi rakamlara da burun kıvırması. Ev sahipleri de kendi açılarından haklılar çünkü evlerinin değeri döviz bazında bile neredeyse iki katına çıktı. Bu durumda aldıkları kiralarla 20-25 yılda evlerinin değerini amorti etmeyi düşünüyorlar. O zaman da garip kiralar ortaya çıkıyor.
Peki emlak fiyatlarında ki bu anormal artışın sebebi ne? Herkesin bir çok açıklaması var, mesela yabancıların ev sahibi olma hakkına sahip olması ve paralarının ülkemizde anormal değerli olması. Bir başka görüş ise maliyetlerin yükselmesi ki bunun da en önemli sebebi olarak kur gösterilebilir. Bu iki sebep de doğru aslında.
Ama bence bir sebep daha var. Faiz rakamları, parası olan insanlar bu parayı korumak zorundalar ve bunu faizle ya da dövizle falan yapamıyorlar. Resmi enflasyon oranı bile buna müsade etmiyor. O zaman başka bir yol arıyorlar ve geleneksel olarak en güvenli lan olan emlak alımına yöneliyorlar. Bu talep fiyatları doğal olarak artırıyor. Üzerine enflasyonist ortamda enflasyonun yarısından daha az bir oranla kredi kullanarak ev almak da parası olan insanlar için çok avantajlı hale geldi. Bu kesim faiz enflasyon arasındaki korkunç fark nedeniyle emlak fiyatlarındaki artışları kendi iclerinde rahatlıkla tolere edebiliyorlar. En kötüsü de bu fiyatların artmaya devam etmesi işlerine geliyor.
Ama bahsettiğim gibi bu bir kesim. Bunun net bir kanıtı da var: Geçtiğimiz yıl 1,5 milyon ev satılmış olmasına rağmen ev sahibi olma oranı yüzde 3 düşmüş durumda bu sene bu makas daha da açılacak gibi.
Bütün bunlara rağmen pandemi de ev kredisi verildiğinde ev fiyatlarının otomatik olarak arttığını gören hükümetin geçtiğimiz günlerde yine aynı taktiği denemesi de oldukça ilginç aslında.
Şimdi de bazı yeni çözümler üretilmeye çalışılıyor mesela hazine arazilerinin ev yapılması amacıyla satılması gibi çözüm önerileri güven sıkıntısına takılıp kalıyor. Ekonominin rakamlardan ibaret olmadığı konusunda haklı olan Sayın Bakan Nebati güven konusunda da bir şeyler yapması gerektiğini görür diye umuyorum.
Hal bu temel ihtiyaç sarmalına girmiş ve daha da girmek üzereyken Sayın Bakan'ın büyüme rakamlarından ve dünyanın bu başarıyı merakla izlediğinden bahsetmesinin halka güven verdiği pek söylenemez mesela.
Ya da yüzde 72 açıklanan enflasyona rağmen en son açıklanan kredi kartı harcamalarının artışı yüzde 119 olunca halk bu yüzde 72 rakamına pek güvenemiyor nedense. Bu kartların ödenebilme oranının gittikçe düşüyor olması da cabası zaten.
Netice de yine aynı yere geliyoruz. Üretim ekonomisine geçmeden, ama öncesinde kuru anlamlı bir yere çekmeden pek bir şey yapılabilir gibi durmuyor ne yazık ki…
Kaleminize sağlık İnanç Bey..
Bu şartlarda ev ve araba sahibi olmak artık hayal. Elinize sağlık