Sosyolojinin ilk emekleme dönemlerinden bugüne toplumsal yapı, yaşayan organizmalara benzetilip bu benzerlikten yararlanılarak analizler yapılmıştır.
Her canlı organizmanın kendi kimyasal yapısına göre çürüme şartları ve süreçleri vardır. Sağlıklı yaşama ortamını yitiren toplumlar da diğer canlı organizmalar gibi çürüme eğilimindedirler.
Toplumsal çürüme aniden ortaya çıkan bir durum olmayıp, süreç içinde gerçekleştiğinden bazen zor fark edilebiliyor, fark edildiğinde de geç kalınmış olabiliyor. Öylesine geç olabiliyor ki bazen bütün organları sarmış oluyor.
Bütün toplumlarda normalin dışında seyreden olaylar, olgular olabilir. Bu tür durumları çürüme olarak tanımlamak her zaman doğru değildir. Burada önemli olan, dikkat etmemiz gereken bu sorunlu alanların ortaya çıkış nedenleri, zamanları, kaynağı ve çözümü yönündeki kararlılıktır.
Toplumsal çürümeden bahsedebilmek için uzun süreli, kalıcı ve bir çok alanda, bırakın çözülmeyi gitgide derinleşerek yayılan organize bir anomalinin söz konusu olması gerekmektedir.
Peki toplumun yaşadığı sorunlu süreci neye göre, ne zaman çürüme süreci olarak adlandırabiliriz? Birkaç örnek üzerinden konuyu somutlaştırmaya çalışalım.
Kadın cinayetleri maalesef her toplumda yaşanan adli vakalardır. Ama siz kadınların güven içinde yaşayabilmesi için içinde yer aldığınız hatta kurucusu olduğunuz İstanbul Sözleşmesi’nden ani bir kararla çıkarsanız ve bunun sonucunda kadın cinayetlerinde ve kadına şiddette bir artış olursa bu toplumsal çürümeye bir katkıdır.
Gelir dağılımını alabildiğince bozup, nüfusunuzun önemli bir bölümünü yoksulluk sınırının altına iterseniz, bunun sonucunda sağlıksız, eğitimsiz bireylerden oluşacak toplum, çürüme sürecinin bir başka boyutunu yaşıyordur. Bu eğitimsiz ve düşük gelirli kesimin en azından azımsanamayacak bir bölümünün yasadışı yollara yönelmesi bu yollardan hayatta kalmaya çalışması çürüyen toplumun bir başka yönü değil midir?
Gitgide daha sıkça gündeme gelen içeriği sağlıksız veya taklit gıdaların varlığı artık birkaç gözü doymazın faaliyeti olma çizgisini aşıp son derece yaygın hale gelmişse hem bu ürünleri almak zorunda kalanların çaresizliği hem de üretenlerin ahlaksızlığı açısından rahatlıkla bir toplumsal çürümeden bahsedebiliriz.
Adalete olan güvenini sarstığınız toplumun genelinin adaleti kendi içinden ürettiği yasadışı yollarda araması, yine her ülkede olabilecek yasa dışı organizasyonların bu derece yaygınlaşması da bir toplumsal çürüme ölçütüdür.
Politik alandaki çürümeyi anlatmaya sayfalar yetmez. Bugün dediğini yarın unutan, mazbatası elinde “gördüğü lüzum üzerine” parti parti gezen siyasetçiler. ” Eş, dost, akraba buyurun sofraya siz de yiyin, siz de yiyin. Nasılsa çürüdük çürüyeceğimiz kadar…” politik anlayışı.
Listeyi çok daha uzatmak mümkün. Çürüme bir başlamaya görsün hayatın her alanına sızar. Bir süre sonra çürük değerler normalleşmeye, normaller anormalleşmeye başlar ve geri dönüşü olmayan bir düzende düşük profilli ekonomik, sosyal ve politik değerlerle yaşar gideriz.
Toparlayacak olursak kötü yönetilen bir ülkede kötü giden bir şeyler olmaz, her şey kötüye gider ve zamanla çürür, kokar. Aslında balık baştan kokar.
Muharrem bey yazınızı severek okudum. Maalesef ülkemizin durumu pek iç açıcı değil. Endişem bu durumdan belirli bir kesimin haberdar olmadığı veya olmak istemediğidir. Umarım en kısa zamanda toparlanıp müreffeh bir duruma kavuşuruz. İyi çalışmalar dileğiyle