6 Şubat'ta Kahramanmaraş merkezli yaşanan deprem felaketinden etkilenenler için; Gençlik ve Spor Bakanlığı, TFF, Kulüpler Birliği Vakfı ve beIN Medya Grubu işbirliği ile 'Omuza Omuza Yardım ve Dayanışma Kampanyası' düzenlendi.
Yardım ve dayanışma kampanyasının açılış konuşmasını da yapan Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, 3-13 Mart tarihlerinde oynanacak Süper Lig maçlarının şifresiz yayınlanacağını söyledi. Süper Lig maçları 10 gün boyunca televizyondan ve telefon uygulaması TOD'dan şifresiz izlenecekti.
Bakan Kasapoğlu, "Peş peşe yaşanan depremlerde spor camiamızın birbirine sımsıkı kenetlenmesi, yaraları sarmak için seferber olması gurur verici. Elini taşın altına koyan camianın her ferdiyle gurur duyuyorum" dedi.
Peki bu kararın depremzedeler için ne gibi bir yararı olacaktı? Birlik ve bütünleşmeyi sağlamak amacıyla böyle bir karar alınıyor ise, ortada hiçbir sıkıntı yokken futbol kulüplerine niçin deplasman yasakları uygulanmaya başlanmıştı acaba?
İsterseniz depremin başlangıcından, kararın alınmasına kadar ki süreci irdeleyelim...
6 Şubat günü tüm Türkiye büyük bir felaketle uyandı. 11 ili etkileyen depremler şu ana kadar on binlerce canımızı götürdü. Tüm ülke o günden bugüne dek büyük bir kenetlenme içerisine girdi. Maddi ve manevi birliktelik sağlandı.
Manevi boyutu o kadar yükseldi ki; enkaz altından kurtulan Galatasaraylı bir çocuğun mesajını Beşiktaş resmi hesapları paylaştı.
Fenerbahçeli küçük bir kızı kurtaran Trabzonspor taraftarı, Fenerbahçe kulübü tarafından stada maç izlenmeye davet edildi.
Futbolda uzun yıllardır oluşturamadığımız, herkes tarafından olması gerektiği belirtilen birlik ve beraberlik ortamı artık oluşmuştu.
Buraya kadar her şey güzel gidiyordu. Kötü bir olayın ardından da olsa futbolda kenetlenme bir şekilde gerçekleşmişti.
Sonrasında ilk olarak Fenerbahçe taraftarı Konyaspor maçında, ardından da Beşiktaş taraftarı Antalyaspor maçında demokratik tepkilerini dile getirerek, “hükümet istifa” sloganları attı. Bu tezahüratlar örgütlü bir şekilde yönlendirme ile değil, tamamıyla münferit vatandaşların kendi iradesiyle olmuştu.
Tezahüratları bizim dediğimiz şekilde demokratik hak olarak nitelendirenler olduğu gibi, eleştirenler de oldu.
Nitekim çok konuşulan konu sonrasında Kulüpler Birliği bir açıklama yayınladı ve “Tüm renklerimizle, var gücümüzle” metnini paylaştı.
Kulüpler Birliği Süper Lig erteleme maçlarında gerçekleşen bazı tezahüratlara istinaden bu açıklamayı yaptığını belirterek, “Kulüplerimizin öncelikli hedefi sporun ve sporcunun gelişimine katkı vermek, uluslararası müsabakalarda ülkemizi başarıyla temsil etmektir. Kulüpler Birliği olarak ülkemizi derin acıya boğan yüz yılın felaketini yaşadığımız bu zor günlerde Süper Lig erteleme maçlarında gerçekleşen bazı tezahüratlara istinaden bu açıklama gereği hasıl olmuştur. Kulüplerimizin öncelikli hedefi sporun ve sporcunun gelişimine katkı vermek, uluslararası müsabakalarda ülkemizi başarıyla temsil etmektir." denildi.
Yani tezahüratların siyasi olduğunu belirten bu kulüpler aslında kendileri siyasi bir karar almış oluyorlardı. Devamı da geldi zaten. Birlik ve beraberliğin önemine sürekli dikkat çekilse de; bir sonraki lig maçında deplasman yasağı kararı verildi. Bütün spor kulüplerinin bir arada olduğu tablosu gösterilirken, bu karar ne kadar mantıklı tartışılır.
Şimdi yazımızın başında verdiğimiz diğer gelişmeye değinelim: Süper Lig maçlarının 10 boyunca şifresiz izlenecek olması.
Bunun kime ne gibi bir yararı olabilir? İlk olarak aklımıza sadece imkanı olmayan insanların bu hizmetten yararlanabilmesi geldi.
Kararı detaylı olarak düşündüğümüzde ise farklı bir nokta dikkatimizi çekiyor. Başta, “Hükümet istifa” tezahüratlarını seslendiren Fenerbahçe ve Beşiktaş kulüpleri olmak üzere birçok kulübün statlarında büyük kısım kombine sahiplerine ayrılıyor. Acaba amaç kulüplerin asıl taraftar kitlesinin statlarından uzak tutulmak istenmesi mi diye düşündük? Ve sosyal medyada yayılan bir haber de kuşkulandığımız bu durumun gerçek olduğunu gösterdi.
Twitter’da durumunu paylaşan birçok kişi ‘hükümet istifa’ sloganı attığı için evine tebligat geldiğini belirtiyor. Bu kişilere 6222 Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun gerekçesiyle 'seyirden men cezası' uygulanıyor.Fenerbahçe Kulübü taraftarlarına hukuki destek sağlayacağını belirtse de artık iş işten geçmiş oluyordu. “Tüm renklerimizle, var gücümüzle” metin paylaşıldı bir kere.
Ali Koç sonrasında, Fenerbahçe tribünlerinde "hükümet istifa" sloganlarının atılması sonrasında taraftarların Kayserispor maçına alınmaması konusu üzerine de değerlendirmede bulundu.
Hatta Koç; bakanlar Süleyman Soylu, Mustafa Varank, Mehmet Muş ve Adil Karaismailoğlu'nun Trabzonspor'un lig şampiyonluğu kutlamaları sırasında tribünde çektirdikleri fotoğrafı hatırlatarak "Bir takım şampiyon olduğunda 4 bakan çıkıp fotoğraf çektirince siyaset olmuyor mu? Bir bakan çıkıp inşallah x takım şampiyon olur deyince siyaset olmuyor mu?" diye de sordu.
Ancak dediğimiz gibi; iş işten geçmiş, Klüpler Birliği metni paylaşılmıştı bir kere...
Peki sonra nasıl bir olay mı yaşandı? Tribünlerde herhangi bir olay yaşanmasını istemeyen TFF, Bursaspor - Amedspor mücadelesine; 90'lı yıllarda faili meçhul cinayetlerle özdeşleşen "Beyaz Toros" ve "Yeşil" kod adlı Mahmut Yıldırım'ın pankartlarının sokulmasına engel olmadı.
Sahaya bıçak ve mermi atılması da işin cabası.
Olay sonrasında Bakan Soylu, "Bu görsellerin stada sokulmasında zafiyet gösteren kamu görevlileri ile ilgili soruşturma başlatılmış ve ilgili kamu görevlileri açığa alınmıştır" dese de olay çıkacağı ayan beyan ortada olan böyle bir maç için neden tedbir alınmadı ya da alınmak istenmedi sorguluyor insan.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’yse 7 Mart’taki grup toplantısında Bursaspor taraftarına ‘selam gönderip’ şunları söylemişti: “Milli duruşlarından dolayı tebrik ediyorum. Bize göre Amed diye bir yer yoktur, Amedspor’dan bahsedilemeyecektir.”
Bu kısmı yorumsuz bırakıyoruz artık...
Gelelim tribünlerdeki siyasetin geçmişine. Bunu taraftar grupları üzerinden analiz edelim isterseniz.
İstanbul’un üç köklü kulübünün de büyük taraftar grupları var. Bazıları geçmişte oldukça etkindi ve etkisi giderek azaldı.
Bazıları ise oldukça aktif ve tribünleri kontrol etmeyi sürdürüyor.
Hükümet futbol sahalarına siyaset bulaşmasını istemiyorum dese de, gerçekler pek öyle değil.
Bu taraftar grupları arasında doğrudan bu siyasi yapıdan beslenenler olduğu gibi, herhangi bir destek almasa da o görüşü yansıtan kitleler de var. İsterseniz tribünleri bir ölçüde aktaralım sizlere…
Fenerbahçe tribünleri
Sarı Lacivertli takımın tribünlerinde bir dönem Genç Fenerbahçeliler grubunun büyük etkisi vardı. Geçmişte bu grubun liderlerinin iktidarla ilişkisi bulunmaktaydı. Hükümet istifa tezahüratları sonrasında, sosyal medyada çokça paylaşılan “Adam gibi adam R. Tayyip Erdoğan” yazılı pankartı da açan GFB’ydi.
Aziz Yıldırım, döneminde grupla sert çatışmalar yaşandı. Hatta ‘paralı köpekler’ dediği olayı bir çoğunuz hatırlayacaktır. Yıldırım’ın görev süresi bitmeden bu taraftarın grubunun de etkisi bitmişti. Yani sarı lacivertli tribünlerde iktidar odaklı bir taraftar grubu kalmamıştı.
Fenerbahçe’nin diğer etkin ve büyük taraftarı UNİFEB. Üniversitede öğrenim gören Fenerbahçelilerden oluşan bu grubun net olarak bir partiyle bağı olmasa da Atatürkçü düşünceyi benimsiyorlar. Ali Koç önderliğinde her 10 Kasım’da Anıtkabir’e ziyarete de gitmektedirler. Bu etkinlik Ali Koç başkan olmadan önce de gerçekleştirilmekteydi.
Bu iki gruptan birinin etkisi geçmişte kalmış, diğeri de halen aktif olsa da tribünlerin çoğunluğu bir taraftar grubuna bağlı olan kişiler değil münferit taraftarlardır. Kendi taraftar yapısı itibariyle Atatürkçü bir duruşu bulunmakta, zaman zaman Avrupa maçlarında söyledikleri İzmir Marşı ile gündeme gelmektedirler. Deprem sonrasında ilk 'hükümet istifa' tezahüratlarının da bu tribünden gelmesi pek şaşırtıcı değil...
Galatasaray tribünleri
Fenerbahçe ve birazdan bahsedeceğimiz Beşiktaş’tan farklı olarak Galatasaray tribünlerinde tek bir taraftar grubunun etkisi var. O da Ultraslan. Alt birçok grubu bulunsa da, tribün anlamında bölünmüşlük pek gözükmüyor. Tabi bunun içerisine her takımın tribününde bulunan küçük bir azınlığı bulunan antifaşist taraftar gruplarını katmadan söylüyoruz.
Galatasaray tribünlerinin tek sahibi Ultraslan’ın AKP’yi desteklediği ileri sürülüyor. Bu grup muhafazakar duruşu ile dikkat çekiyor. Bazı takımlarda tribünler arasında görüş ayrılığı yaşansa da Galatasaray’da bu durum farklı. Galatasaray’da Fransız ekolünü yansıtan Galatasaray Lisesi ile taraftar arasında bir çekişme yaşanıyor. Kulüp başkanlarının çok büyük bir kısmı Galatasaray Lisesi mezunlarından olurken, taraftarlara dünya görüşlerinin farklı olması arada büyük uçurum oluşturuyor…
Beşiktaş tribünleri
Futbolla pek ilgimiz olmasa bile Çarşı grubunu duyardık. Sloganları, "Çarşı her şeye karşı!” dan anlaşılacağı gibi aykırı bir tutumları var. Amblemlerinde yer alan a harfi de anarşizmin a’sı şeklinde yazılıyor ki. Dünya görüşlerini göstermekten çekinmiyorlar. Gezi Parkı’ndaki tutumlarını hepimiz hatırlarız, birçok toplumsal olayda ön saflarda kendilerini görebiliriz. Organik olarak herhangi bir siyasi parti ile ilişkileri yok. Ancak felsefelerinde belirttikleri gibi her türlü otoriteye de karşı durumdalar. Son yıllarda Çarşı, eski ateşli günlerinde olmasa da Beşiktaş tribünlerinde Çarşı haricinde ön plana çıkan farklı bir tribün grubu yok.
Tam bu noktada daha siyasi bir konuya değineceğiz. Beşiktaşlı 1453 Kartalları isimli bir taraftar grubu kuruldu ki grup amacını “Vatan haini Çarşı grubuna karşı 1453 Kartal grubu kuruldu” şeklinde açıklamıştı.
Aynı takımı tutan bir taraftar grubunu sabote etmek için farklı bir taraftar grubu oluşturmak tarihte ilk olsa gerek. Amaç takımını desteklemek yerine diğer bir taraftar grubunu baltalamak yani. Çoğu kişinin kabul ettiği ise bu grubun Akp tarafından kurulduğu. Birçok topluluk için siyasi destek konusu iddialardan oluşsa da çoğu kişiye göre bu grubun bir siyasi yapı çerçevesinde oluştuğu söyleniyor.
Sonuç olarak Türkiye’de taraftar gruplarının muhalif partilerle organik ya da destekleyici nitelikte bir ilişkileri mevcut değil.
Futbol sahalarına siyaset sokmayalım diyen iktidar ise Türkiye’nin en büyük spor kulüplerinin tribününde sürekli etkin durumda.
En büyük tribün gruplarıyla ya iletişim kurmuş ya da iletişim kurmaya çalışmış.
Kimin tribünlerde siyaset istemediği, ya da siyasetten kastedilen aslında ortada...
Bizim istediğimiz şekildeyse her yere siyaset sirayet edebilir, ancak karşıt en ufak demokratik tepkinin bile sesini keseriz...
Yorum Yazın