Uzun uzadıya tarih nakşetmeyeceğim.
Ancak yokluklar ve yoksunluklar ülkesinde, eğitimcisinin ve eğitim alanının bile karnını zor doyurabildiği, ışığı, yolu, yemeği olmadan ama inanmış ve adanmış bir gelecekten yarattıkları Cumhuriyet kazanımlarının en temel ve en büyük kollarından biridir, EĞİTİM.
Eğitim şurasının nasıl yapıldığını, bugün yani teknoloji çağında bulabilmek çok kolay da doğru bilgiyi bulmak mesele. Doğru sandığınızı ayıklamak için bu yolları bir değil birkaç kez harmanlamanız gerekmekte.
İlk önce Gazi Mustafa Kemal devrimleri, devrimleri yolunda adanmışlar. Bakınız ilki, hala tam anlamıyla saygınlığına kavuşturulmamış, Millet Mekteplerinin açılış günü (1 Ocak 1929) gencecik yaşında vefat eden Mustafa Necati’dir. Hukuk okumuş ve Kuvayi Milliyeci’dir. Ardından Gazi’nin hıçkıra hıçkıra ağladığı yiğit. “ NE EVLATTI O!” dediği. O yiğit ki bu düşün ardından Hasan Ali Yücel ve İsmail Hakkı Tonguç’u tanıştıracaktır.
Öğretmenlik kadar işçilerin, subayların hakları ve ayrıca 26 Nisan 1924’de Muhamat Kanunu ile meslek ahlâkına uymayan; meslekte yetersiz, bin kadar avukatın işine son vermiş, zabıt kâtibi, icra memuru ve müstantik (sorgu yargıcı) yetiştirmek üzere 20 Eylül 1924 günü Ankara’da Adliye Meslek Mektebi açılmış. Ticaret Kanunu, Ceza Kanunu, Mecelle Tadilâtı, Müfarekât Münakehat Kanunu ve Hükkâm Kanunu’nun hazırlıkları yapılmıştır.
Karma eğitim ve harf devriminin mimarı Mustafa Necati! Öğretmenleri geliştirmek için kurslar açmış, yurt dışından uzmanlar getirtmiştir. Öğretmenlerin meslekî bilgilerini artırmaları için Terbiye dergisi çıkartmıştır.
Dünyadaki eğitimi izlemek ve eğitimi geliştirmek için “Gazi Orta Öğretmen Okulu” ve “Eğitim Enstitüsünü” kurdurmuştur.
Bakan olmadan önce İzmir’de öğretmenlik, Özel Şark Lisesi’nde müdürlük yapan Mustafa Necati, 21 Aralık 1925 tarihinde Millî Eğitim Bakanlığı görevine, öğretmen örgütü başkanı iken başlamış ve ikisini birlikte yürütmüştür.
Mustafa Necati, eğitimde başarıya ilkokulu esas alarak, yaygınlaştırarak ulaşacağı fikri üzerinde durmuştur. Aksi takdirde üst öğretim kurumlarına giden öğrenci sayısı azalacak; yetişmiş insan gücüne erişilemeyecekti. Her yıl 3 bin kişi olmak kaydıyla on yılda 30 bin öğretmen yetiştirmeyi hedef almıştır. Köy sayısının 40 bin dolayında olduğunu düşünülürse 10 yılda öğretmensiz köy bırakılmayacaktı.
Mustafa Necati amacını şöyle ifade ediyordu:
“Memlekette, mektep bulamayan bir çocuk bırakmayacağım.”
Ya bugün?
Mustafa Necati, Heyet-i İlmiye’yi toplamış ve yapılması gereken işleri planlamıştır. İlk olarak, 789 Sayılı Maarif Vekâleti Teşkilât Kanunu 23 Mart 1926 tarihinde kabul edilmiştir. 20 Mart 1926 yılında kesinleşen bu yasaya göre, eğitim politikasını oluşturmak için Eğitim Bakanlığı bünyesinde biri dil ve diğer bilimsel sorunlarla uğraşacak "Dil Heyeti", diğeri ise eğitim-öğretim işleriyle uğraşacak olan "Talim Terbiye Dairesi" olarak iki bilimsel kurul oluşturulmuştur. Dil Komisyonunun vazifesi, Türkçenin bilimsel incelemesi ve dil bilgisi oluşturmaktı. Bu amaçla, Türkçe sözler derlenmiş ve İmlâ Sözlüğünü düzenlemiştir.
1929’da Arapça, Farsça dersleri eğitim programından çıkarılmıştır. Ders kitaplarının ucuz bir şekilde basımını sağlamaya çalışmıştır. İlkokul öğretmenlerinin sayıca yeterli olmayışları dolayısıyla 842 Sayılı İlk Mektep Muallim Muavinleri Hakkında Kanun çıkarılmış ve orta dereceli okullar ile yüksek okullardan ayrılanların bazı derslerin sınavlarını vermeleri şartıyla öğretmenlik mesleğine katılmaları sağlanmıştır.
Öğretim Birliği Yasası’na karşı hareket eden yabancı özel okulları kapatmış, öğretmen okulunda Türkçe edebiyat bölümü açmıştır.
1927’de 1052 Sayılı Meslek Mektepleri Kanunu ile Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlamıştır. Ankara, Aydın, Bursa, Diyarbakır, Edirne, İstanbul, Kastamonu ve Konya’da sanat okulları açılmıştır.
Hem okuma yazma öğretmek ve hem de onlara temel vatandaşlık eğitimi kazandırmak amacıyla halk dershaneleri açılmış ve buralarda 50 bin kişi eğitilmiştir. 1928 yılında yeni harflerin kabulüyle Millet Mektepleri açılarak buralarda 42 bin dolayında kurs düzenlenerek bir milyon dolayında vatandaş kurstan yararlandırılmıştır.
Öğretim araç ve gereçlerinden oluşturulan "Okul Müzesi" içinde Gezici Öğretmen Kitaplığı kurmuştur.
Öğretmenlerin sicillerini doğru tutmak üzere Sicil Dairesi hizmete sokulmuştur.
Öğretmenlerin sağlıkları konusunda da İstanbul’da Validebağ Provantoyumu açılmıştır.
İlkokullar, köy ve şehir olarak iki gruba ayrılmış; köylerde 3, şehirlerde 5 yıllık eğitim esas alınmıştır. Şehirlerdeki öğretmenlerin 5, köy öğretmenlerinin ise 3 yıllık bir eğitimle yetiştirilmeleri plânlanmıştır. Ortaokulların Türkçe öğretmen ihtiyacını karşılamak üzere 1926 yılında Konya’da bir okul açılmıştır.
Bunlar sadece bazıları ve bu insanların hepsi bedel ödemiştir. Yokluklar içinde bugün sallanmakta ama yıkılmayan eğitim sistemini kurmuşlardır. Lüks oteller yoktur! Hepsi canı ile sahadadır!
Üstelikte para nedir bilmeden, alın teri emek vardır yollarında ötesi olmaz. Çünkü onlar Türk bayrağının dalgalandığı her yere hiçbir cahil kalmayana kadar yemin etmişlerdir. Hepsi için kitap var ama doğrusunu bulmalısınız, ben iki kitap önereceğim. Bunca yıllık eğitim ve öğretim aşkımın iki mihenk taşı olan kitaplar. Bunları lütfen okuyun ve okutun. Hatta 1968-69 Devrimci Eğitim Şurası-Öğretmen Boykotu- Ahmet Nuri Doğan, eserini geçmiş yıllarda, hem Bakırköy görme engelliler için sesli okuma yaptım, hem Boğaziçi Üniversitesine yapıldı.
Sonra bir bakın Eğitim Şurası nasıl olurmuş? O yüzden tüm eğitime gönül vermiş eğitimcilerin öncelikle adeta bir kılavuz gibi 1968-69 Devrimci Eğitim Şurasını kitabını başuçlarında saklamalarını şiddetle öneririm. Yazar ve eğitimci, Matematik Öğretmeni asla emekli olmayan öğretmenimiz, Aydın Ortaklar Köy Enstitüsünün sonradan değişen adı ile Aydın Ortaklar Öğretmen Okulu mezun öğretmenlerinden. Ne şanslıyım ki ben kendisi ile yıllar sonra Kaynak yayınlarından Atatürk’ün yazmış olduğu Geometri kitabının neden Türkçeleştiği kısmında, Büyükçekmece Belediyesinin katkıları ile Tepecik Nejat Uygur sahnesinde öğretmenimizin verdiği seminerde, bende paydaşlık yaptım. İlkokul çocuklarımıza, dilim döndüğünce anlatmaya gayret ettim.
Herkes eğitimci olamaz. Eğitim her derste ayrı bir devrimdir. O yüzden Baş Öğretmen ATATÜRK’tür. Ne eğitim şurası, ne iktisat kongreleri gösteriş içinde yapılmamıştır. Güzellik, dıştan içe olmaz içten dışa yansır. Hele hele bunca öğretmen adayı, atanmayı beklerken kutsal mesleği dışında geçinmek için farklı işlerde çalışmak zorunda kalan eğitimciler, bu halde iken! Eğitimciler, hakları için yayan yollarda iken! Öğretmenler ölürken!
Bizim dediğimiz ise şaşmaz fabrika ayarlarıdır.
Yıllar önce Köy Enstitülerinin yıl dönümünde yazar, Öner Yağcı, Ahmed Arif’in “Ben ANADOLU” adlı şiir ile konuşmasını açtığında, yakın dostu Ahmet Doğan’ın moderatörlüğünde ki programda kendisi “ Biz, bayrağımızın dalgalandığı her yere eğitim götürmeyi amaç edindik” demişti. İlk atandığı okulun, daha doğrusu okul olmayan Malatya’nın(Pötürge) köyünde, bildiğiniz kapıdan tahta yaparak ilk öğretmenliğe başlamıştı.
Olay buydu!
Bu da lüks otellerde ya da oturulan yerden göstererek, anlatılarak olmuyor.
Tuttuğu her şeye incelik katmak. İnsan, yetiştirmenin erdeminde ve yaptığı mesleğin kutsiyetinde öğretmenler var, hala bu güzel ülkede.
O yüzden, Ahmet Nuri Doğan gibi öğretmenlerimiz yokluklardan çare bulup, baltanın sapına gül kondurabiliyorlar. Çünkü onlar kendi öğretmenlerinden, ağaca zarar vermemeyi öğrenmişler, yatılı okurken öğretmenleri onlara, “Yapma, onun da canı var!” demiş.
İşte bizim gerçek eğitim sistemimiz, tüm değerler ve değer katanlar altında, bu kadar naif, bu kadar nitelikli ve AYDIN!
Değil mi ki, başöğretmen Yalova’da neler yapıyor. Ya Ankara orman çiftliği!
Ahmet Kutsi Tecer’in yüreğinden çıkanlar gibi
ORADA BİR KÖY VAR UZAKTA O KÖY BENİM KÖYÜMDÜR!
Birinci kitap, İş Bankası yayınları, Mustafa Necati, M.Rauf İnan
İkinci kitap, Bilim ve Gelecek yayınları 2010,1968-Devrimci Eğitim Şurası-1969 Büyük Öğretmen Boykotu, Ahmet Nuri Doğan,
Yorum Yazın