Ben galiba bütün bildiklerimi, 44 yıl Dışişleri Bakanlığı’nda tüm yaşadıklarımın bana öğrettiklerini yanlış biliyormuşum veya hemen unutmalıyım. “Bu da nereden çıktı?” diyorsunuz değil mi? Anlatayım.
HAMAS İsrail’e saldırdı. İsrail, her zamanki gibi orantısız, eleştirdiği ve hep şikâyetçi olduğu terör eylemlerinden farkı olmayan hatta savaş hukukunu bile hiçe sayan, insanlık suçu niteliğinde bir yanıt verdi. Hala da sürdürüyor.
Türkiye ne yaptı?
Bazılarının, “Türkiye doğru yapıyor. Erdoğan itidal öneriyor.” diye sunmaya çalıştıkları politika, hemen arkasından HAMAS’tan yana açıklamalar; iktidar ortağı partinin başkanının, İsrail’e 24 sat süre verip, “durmazsa Türkiye gereğini yapmalıdır.” açıklaması vb dikkate alındığında; bu arada Türkiye’nin “arabuluculuk”, “garantörlük” gibi birincisi nitelik olarak Türkiye için olanaksız, diğeri ise, gerekli koşulların henüz bulunmaması nedeniyle zamansız olan önerileri dikkate alındığında öyle pek de düşünülmüş bir politika olmadığını gösteriyor. Ama Türkiye’nin, Ortadoğu’da ve olup bitenin içinde olmak istediği kuşkusuz. Ne demişti Sayın Ahmet Davutoğlu, “Ortadoğu’da bizden izinsiz yaprak kıpırdamaz!” Hala bu rüya devam ediyor sanki de artık Türkiye bile bu rüyaya inanmıyor gibi. İşte örnekleri:
Üç gün önce Kahire’de, HAMAS-İsrail savaşını durdurmak için Barış Zirvesi yapılıyor. Türkiye Zirve’ye, Dışişleri Bakanı düzeyinde katılıyor. Bakan Fidan şimdi yazacaklarımın onu küçük gördüğüm anlamına gelmediğini bilecek kadar tanır beni. Demem odur ki, Türkiye gibi, Ortadoğu’da kendine başat bir rol hamleden bir ülke Barış Zirvesine Dışişleri Bakanı düzeyinde katılmamalıydı. Konumuz itibariyle Zirve’ye dışişleri bakanı düzeyinde katılan, dikkat çeken ülkeler, Almanya, İngiltere ve Fransa. Bu ülkeler daha ilk günden İsrail’in arkasında, bırakın Batı’lıyı, hiçbir devletin yapmaması gereken biçimde saf tutan ülkeler. Peki şimdi bu nasıl bir politikadır ki, Türkiye de bu devletlerle aynı safta görünmekte bir sakınca görmemiş? Bundan bir adım sonrası, ABD’nin yaptığı gibi, Zirve’ye Türkiye’nin Kahire'deki büyükelçiliğinin maslahatgüzarını göndermekti.
Zirve’ye katılan Ürdün Kralı II. Abdullah, "Arap dünyasının duyduğu mesaj açık ve net: Filistinlilerin hayatı İsraillilerin hayatından daha az önemli." dedikten sonra "Bu çok ama çok tehlikeli bir mesajdır zira uluslararası ilgisizlik ve eylemsizliğin devam etmesinin sonucu hepimiz için felaket olacaktır." uyarısında bulunmuş.
Çok yakından tanıdığım Kral II. Abdullah’ın, Ürdün’ün geçmişte Filistinli göçmenler nedeniyle çektiği sıkıntıları hatta yaşadığı iç savaşı unutmadığından kuşku duymuyorum. Abdullah, iki devletli çözüm gerçekleşmez, ilgisizlik, eylemsizlik ve sorgusuz sualsiz İsrail taraftarlığı, destekçiliği sürerse, bunun, yeni göç dalgaları da dâhil, bölgenin felaketine yol açacağını herkesten iyi bilmektedir. Abdullah haklıdır ve Ürdün’deki Filistinlilerin HAMAS’a destek vermek için İsrail sınırına yürümelerine izin vermeyerek tutarlı davranmıştır çünkü HAMAS iki devletli çözümün önündeki en büyük engellerden biridir ve zaten bu amaçla yaratılmıştır.
Aslında Fidan’ın, "İki devletli bir çözümle sonuçlanacak müzakerelerin ve sürecin derhal yeniden canlandırılmasını istiyoruz. 1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan egemen bağımsız ve coğrafya bütünlüğü olan bir Filistin sadece barış için değil hem bölgesel hem de uluslararası istikrar için şarttır.” sözleri Türkiye’nin de Kral II. Abdullah gibi düşündüğüne işaret ediyor. İyi de o zaman, her fırsatta yurtdışına giden Erdoğan’ın Kahire Barış Zirvesine katılmayıp, bir yandan da HAMAS lideri Haniyye ile teması bu fotoğrafa ne kadar uyuyor?
Türkiye Filistin ve Filistinliler tarafında ve yanında değil mi? Öyle olduğu izlenimini vermeye çalışıyor ama ABD ile İsrail’in, Filistin Kurtuluş Örgütü’nün ve lideri Arafat’ın, şimdi de Filistin Ulusal Yönetimi-Filistin Devleti ve onun Devlet Başkanı Mahmut Abbas’ın altını oymak için kurduğu HAMAS’ın daha da çok yanında. İyi de o zaman Erdoğan, belki ABD’nin bile artık HAMAS’la yola devam edilemeyeceğini anlamaya başladığının düşünülebileceği bu günlerde, HAMAS-İsrail çatışmasında aldığı tutumu neden eleştiriyor?
BM Genel Sekreteri Guterres Kahire Barış Zirve’sinde, "Artık harekete geçme zamanı gelmiştir; bu korkunç kâbusu sona erdirecek ve Filistin, İsrail, bölge ve dünya çocuklarının hayallerine layık bir gelecek inşa edecek adımlar atılmalıdır." demiş. Peki yıllardır, “Dünya Beşten Büyüktür.” diyen Erdoğan Barış Zirvesi’nde neden yok?
Yazımın başlığını “Türkiye ne yapmak istiyor?” koydum ama eğer bütün bildiklerim ve yaşayarak öğrendiklerim gerçekten yanlış değilse, doğru başlık, “Türkiye ne yapacağını, nasıl yapacağını bilmiyor.” olmalıydı.
Yorum Yazın