Narin Güran olayı, Türkiye’nin son yirmi yılda geldiği noktaya ve ülkemizin geleceğine ışık tutmaktadır.
Hepimizi günlerdir kederlere boğan Narin yavrumuzun hazin sonu, daha günler önce şüphelinin tutuklanmasının da gösterdiği gibi biliniyordu ancak yine de kondurmak istemiyorduk. Güzeller güzeli, masum yavrumuz ışıklar içinde uyuyacak. Onun o güzel, gülümseyen yüzü hiç gözümüzün önünden gitmeyecek, başına gelenler hiç aklımızdan çıkmayacak. Çıkmayacak ve çıkmamalı çünkü Narin olayı sıradan hatta sıradan olmayan bir cinayet değildir. Her saat ortaya çıkan yeni bulgular, bilgiler, bu olayın Türkiye Cumhuriyeti’nin son 23 yılda içine düşürüldüğü çöküşü; bugün ve gelecekte karşı karşıya olduğu tehlikeleri göstermektedir.
Toplum kesimleri arasında değer farklıkları
Bu olay Türkiye’de toplumun her yönüyle değerleri, siyasi ve dini inançları; toplumu oluşturan değişik etnik, dini vb kesimler açısından nasıl bir ayrışma içine girdiğinin en çarpıcı göstergelerinden biri belki de en başta gelenidir.
Narin olayı, öncelikle toplumun özellikle bir bölümünün ahlaki ve diğer değerlerine de ışık tutmaktadır. Kuşkusuz olay, meydana geldiği yer itibariyle de başka açılardan da bütün Kürtlere mal edilemez. Ancak son yıllarda yaşanan benzer olayların da gösterdiği gibi, o vatandaşlarımızın içinde yaşadığı koşulların ve bu koşulların ortaya çıkardığı belki de dayattığı değer yargısı farklılıklarının Cumhuriyet için sıkıntılı bir durum yarattığı anlaşılmaktadır.
Bu olay dine ve dindarlara da mal edilemez. Ancak dini gerek siyaset gerek çıkar amacıyla kullananların öte yandan tarikatların ve benzer oluşumların bu olaylarda oynadığı rol görmezden gelinemez.
Feodal düzen ve eğitimin etkileri
Narin olayında özellikle yurdun bir bölümünde hala yürürlükte ve güçlü olan feodal yapı ve ilişkilerin nasıl ve ne kadar rol oynadığı; bu yapının ve ilişkilerin Türk-Kürt farkı gözetmeksizin insanımızı nasıl bir çaresizlik içine soktuğu, onları en vicdansız suçlara alet olmak zorunda bıraktığı mutlaka dikkate alınması gereken bir olgudur.
Eğitim sistemimizin özellikle son yirmi yılda uğradığı değişikliklerle bu yapıya ve onu getirdiği çaresizliğe nasıl ve ne ölçüde katkıda bulunduğu, üzerinde en çok durulması gereken konudur.
Çıkar beklentilerinin ve dış politikanın etkileri
Ülkeyi yönetenlerin bütün bu çarpıklıkları ve yanlışlıkları düzeltmek, eksiklikleri gidermek yerine bu çarpık düzenden kendi kişisel çıkarları veya iktidarlarının devamını sağlamak amacıyla yararlandıkları bunun da kötü olan gidişatı daha da kötü ve geri döndürülemez duruma getirdiği artık görülmelidir.
Türkiye’nin 2011’den bugüne kadar izlediği dış politikanın özellikle de Suriye politikasının ve bunun yol açtığı sığınmacı sorununun ve bu sığınmacıların sadece ülkenin demografik yapısını değiştirmekle ve seçimlerde AKP’nin aldığı oy üzerinde etkili olmakla kalmayıp, insanımızın değerlerini de olumsuz yönde etkilediği unutulmamalıdır.
Gizlilik kararları ve siyaset ilişkileri
Benzer her olayda anında verilen gizlilik ve yayın yasağı kararlarının, tahkikatın selameti gerekçesinin çok ötesine gitmesinin, kısacası gerçeklerin öğrenilmesinin engellenmesinin çürümeyi daha da artırdığının, çabuklaştırdığının ve yargıya müdahaleyi kolaylaştırdığının anlaşılması gerekir.
AKP kanadından yapılan bazı açıklamalar, öte yandan olayın yaşandığı yörede, etnik bölücü ve dinci bir partinin güçlü olduğuna; bu parti yetkililerinin olaya, henüz tam olarak açıklığa kavuşmamış olsa da bazı müdahalelerinin bulunduğuna ilişkin bilgilerin ortaya çıkardığı tablo ve AKP’nin bu parti ile koalisyon yaptığı gerçeğinin hem bugün hem gelecek açısından tehlikeye işaret eden veriler olduğu dikkate alınmalıdır.
Cumhuriyet’in ilkelerinden ve inkılâplarından ayrılma
Narin olayı bir kez daha ve en açık, yadsınamaz biçimde göstermişti ki Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ten sonra Cumhuriyetin ilke ve inkılâplarını gereği gibi izlememiş, Cumhuriyetin ilk onbeş yılında gerçekleştirdiği o büyük devrimi sürdürememiş; 1945’lerden sonra başlayan geriye dönüş, 2002 yılından sonra büyük bir hız kazanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti ya bu gidişe dur diyecek veya toplumun her alanda yaşadığı çürüme, yozlaşma büyük bir hız kazanacak ve geçmişte olduğu ve halen de yaşadığımız üzere emperyalizmin de bu yozlaşmayı ve çürümeyi kendi amaçları için kullanmasıyla, bir kez daha var oluş sorunu ile karşı karşıya kalacaktır.
Erdoğan ve AKP bu gidişi durdurabilir mi?
Ülkenin her alanda bugünlere gelmesinin birinci derecede sorumlusu olan AKP ve Erdoğan iktidarının bu düzelmeyi değil gerçekleştirmesini, bunu istemesini bile beklemek gerçekçi değildir. Bu görev toplumun Atatürk’ten, Kemalizm’den, Cumhuriyet’ten, demokratik, laik, sosyal hukuk devletinden kısaca uygarlıktan yana olan tüm kesimlerine düşmektedir. Topluma öncülük etmesi gereken siyasi parti de “Cumhuriyeti kuran parti”, “Atatürk’ün kurduğu parti” olduğunu her fırsatta tekrarlayan Cumhuriyet Halk Partisi’dir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin görevi
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Narin olayını Sezgin Tanrıkulu’na bırakamayacağı gibi ülkeyi düze çıkarma görevini de kimseye bırakamaz. O nedenle de Türkiye’nin Narin olaylarının yaşandığı bir ülke olmaktan çıkarılması görevi de bütün partinin görevidir. CHP Narin olayını bu yazıda ele alınanlar ve daha başka açılardan da çok iyi analiz etmeli, anlamını doğru ve eksiksiz biçimde saptamalı ve gereği için bir saniye bile kaybetmeden harekete geçmelidir.
CHP’nin, halkın ondan beklediği, sorunların ve çözümlerinin saptanması ve bunların hemen halkla paylaşılması görevinin görüşülemediği kurultaylarla geçirecek zamanı yoktur.
Yorum Yazın