Yönetim Sınıfta Kaldı
Yaklaşık altı aydır güncel konuları değerlendirerek yazılar yazıyorum. Mayıs ayında “Türkiye Yönetilemiyor” başlığı altında bir yazı kaleme almıştım. Yazımda Sağlık Bakanlığının hala güncelliğini koruduğunu düşündüğüm aşı temini ve uygulanması konusundaki eksikliklerini, yanlışlıklarını ve yönetim beceriksizliklerini ortaya koymaya çalışmıştım. Aynı yazımda bugünlerde gündemde çok yer almayan Merkez Bankasının 128 milyar dolarlık rezervini, Hükümetin olmayan bir teori üzerinden yetersiz ve bilgisiz kadrolarıyla nasıl eksi değerlere düşürdüğünü, ekonomiyi zora soktuğunu anlatmaya çabalamıştım. Bu iki önemli konudan hareketle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin sınıfta kaldığını Türkiyeyi yönetemediğini vurgulamıştım.
Ne yazık ki her geçen gün benim değerlendirmemi doğrulayan örnekler artıyor. Bu örnekler üzerinden yazımda eksik kalanları tamamlamaya çalışayım.
Mafya lideri diye bilinen birinin isim isim vererek, yer, zaman belirterek yaptığı açıklamalara, çökülen otellere, marinalara, ülkeden kaçmasına katkı sağlanan işadamı kılıklı dolandırıcılara, öldürülen insanlara ilişkin ifşaatlara, doğru dürüst yanıt veremeyen, o kişinin söylediklerini ciddiye almıyor gibi davranan bir yönetim anlayışını eleştirmeyi eksik bırakmışım. Açık seçik her detayı belli olan bu ifşaatları dava konusu yapacak bir savcının ne yazık ki ortaya çıkmaması, yandaş basında bu açıklamalara yer verilmemesi, yukarıdan bir yerlerden talimat mı verildi sorusunu akla getirmektedir. Bir yönetim kirli ilişkilerle anılmak ister mi? Bunların açığa çıkartılması ve temize çıkma ihtiyacı neden duyulmamaktadır?
Afetler Yönetilemiyor
Karadeniz illerinde yoğun yağışın neden olduğu büyük bir afet yaşandı. Küresel iklim değişikliğinin getirdiği aşırı yağış büyük hasarlar verdi, canlarımız gitti. Doğal su yollarının, dere yataklarının önlerinin kapatılması ya da daha dar bir kanala sıkıştırılması, dere yataklarına imar izni verilmesi, afetin yarattığı hasarın büyümesine neden oldu. İlgili meslek örgütleri, çevre koruma dernekleri HES ler yapılırken, dere yatakları kapatılırken bas bas bağırdılar. Ama onları dinleyen kim? Onları dinlemek yönetim zaafiyeti olarak kabul ediliyor. Bilimi, bilgiyi, tekniği önemseyen kim? Sonuç ortada. İş işten geçti, buraları afet bölgesi ilan edildi, ilgili bakanlar da çıktı yaralar en kısa zamanda sarılacak gibi çok anlamlı açıklamalar yaptılar. Vatandaşa dayanışma için iban numarası verdiler. Cumhurbaşkanı da halka çay torbaları attı.
Yağmur bitti, bu kez de ülkenin her tarafı cayır cayır yanmaya başladı. Halen yanıyor, nedeni de araştırılıyor. Nedeni ne olursa olsun yangınlar olabilir, buna hazır olmak gerekmez mi? Yangını büyütmemek, hızla söndürmek için neredeyse bütün gelişmiş ülkeler uçak helikopter gibi araç kapasitelerini hazır ederler, hızla müdahale ederler. Kiralanan üç uçakla bilmem kaç helikopterle ne yazık ki yangınları hızla söndürmeyi beceremedik. Ormanlarımız gitti, canlarımız gitti. THK’nun uçakları eskiydi uçamazdı falan gibi kısır tartışmaları bir kenara koyalım. Türkiye’nin yarısı kadar onda biri kadar olan ülkelerde bizdekinin beş katı hatta on katı sayıda yangın söndürme uçağı var. Soru şu, bizde niye üç adet kiralık uçak var? Yangın çıkabileceğini düşünemediniz mi? Herkes şu soruyu sorma hakkına sahip. Cumhurbaşkanına on üç uçak alan bu ülke yangın çıkma ihtimaline karşı bir kaç uçak satın alamadı mı? Ülkenin itibarının Cumhurbaşkanının uçak sayısı ile ölçülemeyeceğini anlamak çok mu zor?
Yangın afetinin üzerine her afetde olduğu gibi bakanlardan benzer açıklamalar geldi, halkın katkısı için yine iban numarası verildi. Cumhurbaşkanı tarafından halka çay atıldı. Aynı terane. Değişen bir şey yok.
”Türkiye Yönetilemiyor” başlığı altına “Afet öncesi ve afet sonrası yönetim” konusundaki eleştirimi de eklemek istiyorum.
Sınırlar Yönetilemiyor
Ülkemiz yol geçen hanı. Suriyeliler bitti, bugünlerde Afganlılar başladı. İran üzerinden doğu illerimizden gruplar halinde geliyorlar. Sosyal medyada görüntüleri var, kimsenin de müdahale ettiği yok gibi. Ediliyorsa da göstermelik. Suriyelilerin bizde kalması için Avrupanın ödediği bir bedel var. Yakında Afganlılara bakmamız için de bir pazarlık yapılır, bir bedel öderler. İç İşleri Bakanı konuyla ilgili açıklama yapıyor, açıklamanın bir çok yerini tarihçiler düzeltti. Bakanın tarih bilgisi yetersiz olabilir. Ama bakan bununla kalmadı, dünyadaki en iyi göç yönetimini bizim yaptığımızı bile söyledi. Hangi bilgiye ya da veriye göre dünyanın en iyi göç yönetimine sahip olduğumuzu iddia ettiğini bilmiyorum. Ama sınırların yeterli korunamadığını, ülkemize kaçak giren yüzbinlerce belki milyonlarca insanın ortalıkta dolaştığını, sigortasız vergisiz bir çalışma düzeni içinde olduklarını, bazı beldelerde yerleşik yaşayanlardan daha fazla nüfusa sahip olduklarını, nüfuslarının giderek arttığını görüyoruz, biliyoruz. Konunun neredeyse yönetilebilir tarafı kalmamış, siz neyi yönettiğinizi söylüyorsunuz? Hadi ordan.
Ne zaman
Sizin gibi kendine çağdaş , ilerici ve devrimci diyenlerin yönettiği Türkiye'yi de gördük. ALLAH bu milleti sizin şerrinizden korusun.