HAMAS adı verilen terör örgütünün 7 Ekim’de İsrail’e yaptığı saldırı, sonrasında da İsrail’in Gazze’ye orantısız şiddette karşılık vermesi Türkiye’yi yeniden Washington’un merceğinin altına soktu. Türkiye zaten her zaman Washington’un merceği altındaydı ama bu seferki durum bambaşka. Dünya başkentinin koridorlarında, Ankara’daki AKP Hükumeti ABD’nin eli kanlı terör örgütü olarak kabul ettiği Hamas’ı himaye etmekle açık açık suçlanıyor. Himayeyle de kalmıyor, Hamas’ın İstanbul’da büro açmasına, ülkenin çeşitli yerlerinde eğitim kampları kurmasına izin vermekle de itham ediliyor. Bu da bitmiyor, bir kaç ay önce Gazze’ye gitmek üzereyken İsrail’in Ashdod limanında aranan bir Türk gemisinde, inşaat malzemesi olarak gösterilen malzemelerin altında gizlenmiş, roket yapımında kullanılan tam 16 ton amonyum klorüre el konulduğu da dillendiriliyor.
Washington merkezli Foundation for Defense of Democracies (FDD-Demokrasileri Savunma Vakfı) isimli düşünce kuruluşunda 26 Ekim günü önemli bir toplantı yapıldı. Toplantının başlığı “Türkiye Yüzüncü Yılında Otoriter Milliyetçiliğin Pençesinde”ydi. Toplantının açılış konuşmasını FDD’nin Başkan Yardımcısı Jonathan Schanzer, moderatörlüğünü ABD’nin eski Ankara Büyükelçilerinden Eric Edelman yapıyordu. Konuşmacılar ise Lehigh Üniversitesi öğretim üyelerinden Prof.Dr. Henri Barkey, FDD uzmanlarından Sinan Ciddi ve Chicago Council on Global Affairs (Şikago Küresel İlişkiler Konseyi) adlı düşünce kuruluşunun uzmanlarından Sibel Oktay’dı. Bir buçuk saatten fazla süren ve FDD’nin podcast’inden yayınlanan toplantıyı size özetlemeye çalışacağım.
Schanzer sunumunda, son on-yirmi yılda Türkiye’nin pozisyonunda çok tehlikeli dönüşümler olduğuna dikkat çekerek şunları söyledi:
“Türkiye’nin, Gazze’de üslenen terorist Hamas grubunu 2011’den bu yana tam anlamıyla kucakladığını gördük. Hamas’ın İstanbul’da faaliyet gösteren bir merkezi var. Ülkenin çeşitli bölgelerinde silahlandırılmış kampları bulunuyor. Hamas’a parasal ve siyasi destek veren odaklar bulunuyor. Örgütün ne kadar şiddet yanlısı olduğu bilinmesine rağmen Hamas unsurlarının Türkiye’de ellerini kollarını sallayarak dolaşmalarına göz yumuluyor. Her nedese Ankara’daki hükumet bu politikasından vaz geçmemekte direniyor. “
FDD’nin uzun zamandır Türkiye’den yasa dışı yollarla giden paraların izini sürdüğüne dikkat çeken Schanzer şöyle devam etti:”2012’yle 2015 arası FDD “Altın Karşılığı Gaz” adı verilen yasa dışı işlerin döndüğü bir tertibin peşine düşmüştü. Bu tertibin amacı Türkiye’nin, yaptırımların çevresinden dolanıp İran’a 20 milyar dolar gibi bir paranın akıtılmasına yardımcı olmasıydı. Türkiye üstelik bunu ABD-İran ilişkilerinin en hassas olduğu bir dönemde yapmıştı. Ankara bugüne kadar bunun bedelini hiç bir şekilde ödemedi.
“Ama iş bununla bitmedi. 2012’yle 2017 arasında Suriye’deki IŞİD’e silahlı militan yığınağı yapıldı. Bu silahlı militanlar Suriye’ye Türkiye sınırından geçti. O sıralarda bölgede olan bir ABD yetkilisine bu konuyu Türkiye’deki resmi ağızlara söyleyip söylemediğini sordum. Konuştuğum yetkiliye göre MİT’in önde gelen isimleri, Esad rejiminin düşürülmesinden sonra IŞİD hakkında bir karar vereceklerini söylemişler.
“Türkiye’nin bu felaket politikalarının nelere mal olduğunu gördük. IŞİD güçlendi, bölge teröre teslim oldu. Üstelik IŞİD Türkiye’yi yasa dışı para transferinde de kullandı.
“O da yetmedi. Türkiye Rusya’dan S400’leri aldı. Bunu da ABD politikasını tanımadığını göstererek yaptı. Bu önemli bir sorun olmaya devam ediyor. Biz Türkiye’yi artık İslam radikalizmi ve Rusya’ya karşı bölgede bir savunma kalkanı olarak kabul edemeyiz.
“Son onbeş yıldır bunlar yaşandı. Şimdi de Türk Hükümeti 7 Ekim katliamını neredeyse reddediyor. Düşünün, İsrail’in güneyinde bin 400 kişi öldürüldü. Bazıları bunu bir pogrom olarak tanımlıyor ama Hamas İstanbul’da faaliyetlerini sürdürüyor. Erdoğan Hamas’ın meşru bir direniş grubu olduğunu savunuyor. ABD’nin bir müttefikinden bu sözleri duymak akıl alır gibi değil.”
Bu sözleri duyunca doğrusu tüylerim diken diken oldu. Cihatçı, Darülharpçi zihniyetin Türkiye’yi düşürdüğü duruma bakar mısınız?
Toplanının ilerleyen bölümünde konuşmacılar şu noktalara dikkat çektiler:
“Bugünkü haliyle Türk toplumu kendi içinde tam anlamıyla bölünmüş durumda. Erdoğan bu bölünmeyi derinleştirmeye devam ediyor. Hep tabanını konsolide etmek için bunu yapıyor. Aslında Hamas ve Filistin davalarına arka çıkması da seçim yatırımı için.
“Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniyye 7 Ekim saldırısı sırasında İstanbul’da şükür namazı kıldı. “
Toplantının bir başka bölümünde Erdoğan’ın Batı ve ABD’ye karşı kafa tutar bir biçimde rahat hareket etmesi şöyle izah ediliyor:
“Erdoğan Türkiye’nin öneminin bilincinde. Batı ittifakının içinde bir üye olarak ABD ve Batı’ya kafa tutuyor. ABD ise bununla nasıl başa çıkacağını bilmiyor.
“Erdoğan, Gazze Savaşı patlak vermeden önce de Türkiye’de meydana gelen her olumsuzluktan ABD’yi sorumlu tutuyordu. Merak uyandıran bir husus neden Rusya’ya bir şey demediği. Çünkü ABD hiç tepki vermezken Rusya’nın çok sert karşılık vereceğini biliyor. Bu da ABD’nin hatası. Böylece yaptığı her şey Erdoğan’ın yanına kar kalıyor. “
Toplantıda Türkiye’deki artan ABD aleyhtarlığına da dikkat çekilerek şu ifadeler kullanıldı:
“Bugün Türkler’in yüzde 70’i ABD’nin Türkiye’ye en büyük tehdit olduğuna inanıyor. Ama gariptir aynı Türklerin önemli bir kısmı da ABD’de yaşamak istiyor. Bu da bir paradoks.”
Washington’da siyasi mahfillerin Türkiye’ye, özellikle de Erdoğan ve AKP Hükumeti’ne bakışları böyle. Anlaşıldığı kadarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan Hamas’ı ve bölgedeki cihatçı unsurları desteklemeye devam ettiği, Türkiye kaynaklı bir takım yasa dışı yollarla bu cihatçı örgütlere ve İran’a destek sürdüğü takdirde Washington’ın tutumunun çok daha sertleşeceği. Washington, Amerikancasıyla Ankara’ya “I mean business (çok ciddiyim) “ derse bu sefer kıvırtmaca olur mu? Okyanus ötesinden gelen bu haberler bu sefer kıvırtmacanın hazmedilmeyeceği yönünde. Ne demişler? Hamama giren terler. Yapan bedelini öder.
Tam bunları yazarken her nedense aklıma Erdoğan’ın 28 Ekim’de Büyük Filistin Mitingi’nde,”İsrail’i savaş suçlusu olarak bütün dünyaya ilan edeceğiz,” sözleri geldi. Ben olsam bu sözü ağzıma almazdım. Neme lazım. Hani Lahaye merkezli Uluslararası Ceza Mahkemesi var. İşlenen savaş suçları burada yargılanıyor. Olur da Lahaye’deki mahkemenin savcılarının akıllarına bazı şeyler düşebilir. Hatırlatayım dedim.
Yorum Yazın