Biliyorsunuz, Prof. Dr. Daron Acemoğlu, Prof. Dr. Simon Johnson ve Prof.dr. James Robinson’la birlikte bu yılın Nobel Ekonomi Ödülü’nü aldı. Haber duyulur duyulmaz sosyal medya yıkıldı. Bizim basın ve medya kuruluşları “Ermeni asıllı Türk bilim insanı”nın Nobel ödülüne layık görülmesini yere göğe koyamazken araya mutlaka bir “azınlık” sıkıştırması yapmadan da geçemedi.
Sosyal medyaya baktım. Kendisi de Türkiye doğumlu Ermeni bir hanım kızımız, yerleştiği Ermenistan’ın başkenti Erivan’dan X hesabı aracılığıyla Acemoğlu’nun bilimsel kişiliğini bir yana bırakmış, “Daron “ ismininin Ermenice Muş olduğunu yazıyor. Magazin muhabiri havasında. Bir başkası, “Bu Ermeni’ye neden bu kadar önem atfediyorsunuz? Askerlik görevini yapmamak için İngiltere’ye kaçmış,” diyebiliyor.
Bunun gibi daha nice örnek... Daron Acemoğlu’yla hiç tanışmadım. Babası Doç. Dr. Kevork Acemoğlu’nu iyi tanır ve takdir ederdim. Kevork Acemoğlu İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi öğretim üyelerindendi. Onun ismini kamuoyu, gazeteci-yazar Doğan Avcıoğlu’nun 1961’de çıkardığı, sol eğilimli Yön dergisinde yazdığı yazılar ve aynı dergide yayınlanan, Türkiye siyasetinin artık sol çizgi izlemesi gerektiği ve toprak reformu yapılmasının elzem olduğunu içeren Aydınlar Bildirisi’nin imzacılarından birisi olmasıyla tanıdı. İmzacılar arasında başta Doğan Avcıoğlu, İlhan Selçuk, Turhan Selçuk, Abdi İpekçi, Sadun Aren, Çetin Altan, Korkut Boratav, Sencer Divitçioğlu, Sabahattin Eyüboğlu, Sefa Giray, Turan Güneş, İdris Küçükömer, Fethi Naci, Server Tanilli, Cavit Orhan Tütengil gibi isimler vardı.
Bu vatanın kadim evlatlarının neden hep beşinci, onuncu sınıf vatandaşlar muamelesi gördüğünü sıklıkla kendi kendime sormuşumdur. Ermeni’ysen ötekisin. Sadece Ermeni de değil. Rum, Yahudi, Kürt, Süryani, Keldani, Alevi, müesses nizam karşıtı, solcu, Cumhuriyet’in kuruluşundan beri, hatta 19. yüzyılın sonlarından itibaren Osmanlı İmparatorluğu’nda da böyle oldu. Tam İttihatçı kafası. Sünni Müslüman rejimin, yani müesses nizamın bir parçası değilsen ötekisin. Hele de Ermeniysen vay başına geleceklere.
Geçenlerde limitleri 100 bin lira ve üstü olan kredi kartlarından Milli Savunma’ya katkı payı olarak 750 lira kesilmesine infial gösterenlere Türk-İslam sentezcisi Büyük Birlik Partisi’nin (BBK) Genel Başkanı Mustafa Destici, “Bu tasarıya karşı çıkanlar ya DEM’li ya Yunan ya da Ermeni’dir,” diyerek DEM partili Kürtleri, bizim Rumlar’ı (Cahil kafa Rum’u da Yunan yaptı ya) ve Ermeniler’i aşağılamaya kalkarak vatan haini ilan ediverdi. Tayyip Erdoğan da Başbakanlığı döneminde yaptığı bir konuşmada, “Bana affedersiniz Ermeni dediler,” dememiş miydi?
Bu zihniyetin hüküm sürdüğü Türkiye’de Daron Acemoğlu gibi parlak beyinlere yer yok. Acemoğlu önce İngiltere, sonra da ABD’ye eğitim için gitmeye karar vermeyip Türkiye’de kalsaydı acaba hali nice olurdu? Size hemen söyleyeyim. Bir kenara itilir, mesleğini icra etmesine izin verilmez, ya da KHK’lı olup hapse tıkılıverirdi.
Fransa’da yaşayan bir Ermeni dostumla konuşuyorduk. Dostum da Daron Acemoğlu gibi Galatasaray Lisesi mezunu. Lise öğreniminden sonra neden Fransa’ya gidip oraya yerleşmeye karar verdiğini sorduğumda bana şu cevabı vermişti:
“Bütün emelim orman mühendisi olmaktı. Ama gerçekçi olmam gerekiyordu. Orman Fakültesi’ni en parlak notlarla bitirsem bile Türkiye’nin ormanlarını Ermeni olduğum için bana emanet etmezlerdi.” Ne acı değil mi? Ama Ermeniysen vali, kaymakam, üst düzey başka devlet bürokratı, hele de muvazzaf asker olamazsın. Oysa Anayasa’mızda Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının, etnik kimlik, din ayrımı yapılmaksızın eşit haklara sahip oldukları yazılıdır. Ama İttihatçı kafa Anayasa’da yazılı bu eşitlik maddesini görmezden gelir. Onun Anayasası İttihatçıdır.
Galatasaray Lisesi’nden söz etmişken Acemoğlu’na sınıfın orta yerinde, “Daron ne biçim bir isim? Bundan sonra senin adın Süleyman olacak,” diyerek genç bir çocukta nasıl bir travma yarattığını fark edemeyecek ehliyetsizlikteki öğretmenin kim olduğunu merak ettim. Galatasaraylı bir başka dostum buna açıklık getirdi. Atilla Salihoğulları isimli bu öğretmen meğer Türk-İslam sentezcisi, kafatasçı Aydınlar Ocağı mensubuymuş. Daha sonra Nişantaşı Anadolu Lisesi’ne müdür olarak atanmış. Bir kaç yıl önce öldüğünü öğrendim.
Daron Acemoğlu’yla ilgili yazılıp çizilenler devam ediyor. Bu saygın bilim insanının bilimsel kişiliğini bir yana itip özel hayatı ve akrabalıklarını deşme görevini Yılmaz Özdil isimli gazeteci üstlenmiş. Hemen Acemoğlu’nun eşi Asuman Acemoğlu’nun babasının İsmail Özdağlar olduğunu suret-i haktan görünüp aşağılamak isteyen bir dille anlatmış. İsmail Özdağlar’ı hatırlamayanlar için yazayım. Özdağlar Turgut Özal’ın ANAP Hükümeti’nde Devlet Bakanı’yken, rahmetli Erdal İnönü’nün bacanağı Uğur Mengenecioğlu’ndan rüşvet aldığı iddiasıyla Yüce Divan’da yargılanmış, ancak rüşvet aldığı kanıtlanamadığı için görevi kötüye kullanmaktan hapse mahkum olmuştu. Bir babanın yaptıklarından kızına ne? Varsa, suç bireyseldir. Asuman Acemoğlu ABD’nin önde gelen üniversitelerinden Massachusetts Institute of Technology’nin (MIT) saygın bir öğretim üyesi. Nasıl bir kafadır bu?
Daron Acemoğlu’na sanıyorum 2011 yılında, dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu Türkiye’ye gelip AKP Hükümeti’ne katkıda bulunması çağırısını yapmış ama Acemoğlu bu çağırıyı kabul etmemişti. Daha sonra CHP’nin eski Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da Acemoğlu’na ekonomi danışmanlığını önermiş, ünlü iktisat profesörü bu teklife de sıcak bakmamıştı.
Prof. Daron Acemoğlu kardeşim, Nobel ödülü başarınızdan sonra size Türkiye’den yanaşmak isteyen çok kişi ve kuruluş olacağından eminim. Sakın ha onların sahte övgülerine kapılıp parlak geleceğinizi heder etmeyin. Türkiye bataklığına saplanırsanız bir daha işin içinden çıkamaz, sinirlerinizin bozulup ruh sağlığınızı kaybetmenizle kalırsınız. Vatanımın iyiliği için her şeyi teper geri dönerim, sakın demeyin. Paris’te Ecole Normale Superieure’ü bitirdikten sonra matematik hocası olarak vatanına dönen Hermine Kalustyan’ın başına gelenleri hatırlayın. O vatan sizlere sahip çıktı, benimsedi mi? Bunu aklınızdan hiç çıkarmayın.
Tam bir paradoks, 1. Dünya savaşı ve devamında Kurtuluş Savaşı sırasında Rum ve Ermeni vatandaşların önemli bir kısmının ihanetleri ne yazık ki derin travma yaratmış ve savaş sonunda azınlıklara güvensizlikle sonuçlanmıştır, bu yüzden baskı görmüşlerve nüfusları azaltılmaya çalışılmıştır, mesela Kürtler savaş sırasında ihanet etmeyen Kürtler için kimse hain dememiş ama etnik kimlikleri unutturulmaya çalışılmıştır aynı travmanın etkisiyle. Doğru ya da yanlış demiyorum ama Cumhuriyetin azınlıklara bakışının altında bu derin travma yatmaktadır, bunu bilen dıj güjler bu travmaya habire çomak sokup azdırmaktan geri durmamaktadır. Tedavi için önce teşhisin doğru konması gerek.