Türk iş gücünün Almanya'daki tarihi oldukça eski. Taa 1870’lerden itibaren Türkler Almanya'ya çalışmaya geliyor. Aslında daha öncesi de var: Savaş Esirleri... Güney Almanya'ya, Kara Ormanlar’a iskan edilen savaş esirleri. Bu bölgelerde Türklerle ilgili semt ve cadde isimleri mevcut. Örneğin Stuttgart’ta Türkheim, Unter Türkheim diye adlandırılan bölgeler, semtler var.
Bunlar I. Dünya Savaşı Öncesi Alman- Osmanlı ve Avusturya-Macaristan - Osmanlı ilişkilerine bağlı.
Bunların en güzel ve pozitif örneği Dresden'deki Yenice Sigara Fabrikası (Zigarettenfabrik Yenidze) 1909 yılında cami formunda yaptırılmış olan bu sigara fabrikası II. Dünya Savaşı'nda zarar görmesine rağmen restore edilerek 1954 yılına kadar üretime devam ediliyor. Eski fabrika binası halen bürolar ve restoran içeren estetik bir mekan olarak işletiliyor. Zamanında burada Türk işçiler çalıştırılmış...
Türklerin Almanya'yı keşfi esas itibariyle 1950’li yılların sonuna doğru oluyor. Daha doğrusu II. Dünya savaşı sonrası ABD tarafından yapılan Marşal Yardımı’yla büyük bir sanayi hamlesi yapan Almanya Türk işgücünü keşfediyor. Önceleri özellikle mühendis, tekniker, sanat okulu mezunu ve usta gibi kalifiye elemanları alıyor. Ama bu yetmiyor. Çünkü, ilerde kurulacak akarbandlar için kalifiye olmayan düz işçilere de ihtiyaç var. Ve 30 Ekim 1961 yılında Almanya ile Türkiye arasında "Türkiye-Alman işgücü Anlaşması" imzalanıyor. Yüzbinler akıyor Almanya'ya. Almanların yapmak istemediği işler Türklere devrediliyor... Ve bu emekçiler 'Misafir işçi' olarak adlandırılıyor. Artık ne demekse o... Yani kalıcı olmayacak bunlar... Peki, misafir çalışır mı, çalıştırılır mı? Bunlar hem 'misafir' hem de çalıştırılıyor... Hem de yerli işçilere göre çok daha ucuz olarak. Ve hatta diğer yabancı işçilere göre de ucuz çalıştırılıyorlar "En Alttakiler" oluyor yani Türk işçiler... Ama buna rağmen, Almanya Türkiye'den işgücü alımını durduruyor 1974 yılının sonbaharında.
Her şeye rağmen, günümüzde Almanya'da yaklaşık 3 milyondan fazla Türk göçmen yaşıyor. Bunların bir kısmı Alman vatandaşı olmuş durumda. Bir kısmı her iki ülkenin de pasaportuna sahip. Bir milyondan fazlası ise sadece T.C. Pasaportu’na sahip.
***
Sosyologlar, klasik göç sürecinde, yaşanan ve çalışılan ülkenin toplumuyla entegrasyonun 3 kuşaktan sonra gerçekleştiğini, gerçekleşebileceğini dile getiriyorlar. Bu olgunun, Almanya'daki Türkler ile ancak 6 kuşak sonra mümkün olduğunu düşünenlerdenim. Nedeni din, kültür ve mantalite farkı. Almanlar bizimkileri eritmeye çalışıyor, bizimkiler ise Almanya'nın göbeğinde Türk kalmaya, Anadolu'dakiler gibi yaşamaya çalışıyorlar... Bakalım kim galip gelecek? Şimdilik, entegrasyon ufukta gözükmüyor pek.
***
Bunlar genel durumla ilgili. Peki özelinde durum nedir? Durum pek iç açıcı değil maalesef.
Birinci kuşak emekli olmuş, sağlık sorunlarıyla uğraşıyor... Türkiye ile Almanya arasında gidip geliyor. Almanlar bu kuşaktan çifte vatandaşlığı esirgiyor vefasızca. İçlerinde okuma yazma bilmeyen ve çoğunluğu ilkokul mezunu olan bu yaşlı göçmenlerden Almanca sınavında başarılı olmaları şart koşuluyor Alman vatandaşı olmak istediklerinde. Halbuki, Almanya bu kuşağın üyelerine birer madalya takmalı. Yerle bir edilmiş Almanya'nın ayağa kalkmasında bu kuşağın çok emeği var. Hepsi de gençliğini buraya gömmüş...
İkinci kuşak çalışıyor. Bu kuşağın içinde durumu bir hayli iyi olanlar var. Bu kuşağın arasında meslek edinmiş olanlar, yüksek öğrenim görmüş olanlar, ticaret yapanlar bir hayli var. Sevindirici.
En perişanI üçüncü kuşak. Ne eğitim ve öğretim ve ne de iş dünyasında başarılılar. İşsizlik oranı çok yüksek bunların arasında. Çoğu mesleksiz. Bunların kimi dine, kimi ırkçılığa vurmuş durumda. Bazıları da mafyacılık oynuyor...
Dördüncü kuşak yeni yeni ortaya çıkıyor. Eğer anne babalar gereken özeni gösterirlerse umutlu olabiliriz bu kuşaktan.
***
Peki bu anlatım pek karamsar olmadı mı? Olmasına oldu da, durum bu.
Almanya bize "Yüzme öğren!" diyor, ama ortada ne havuz var ne de deniz. "Entegre ol, toplumla bütünleş!" diyor, ama ortada bütünleşmeye uygun atmosfer yok, teşvik yok. Rusya'dan gelen göçmenlere tanınan imkanların yarısı Türklere de tanınsaydı durum bambaşka olabilirdi Türkler arasında... Ruslara bedava Almanca Kursları, Entegrasyon Kursları sunuldu. Katolik Kilisesi seferber oldu onlar için...Almanya'da en çok toprağa sahip olan Katolik Kilisesi Rusya'dan gelenlere ya bedava ya da çok ucuz arsalar verdi. Bankalar çok elverişli emlak kredisi sağladı... Türklere bunların hiç birisi sunulmadı. Tam tersine bir de dışlandılar, horlandılar...
Tüm bu olumsuzluklara rağmen, Türkiye'den gelen göçmenlerin bazıları adeta destan yazdı Almanya'da... Dişiyle tırnağıyla kazıyıp firmalar kurup geliştirenler var... Gecesini gündüzüne katıp akademik kariyer yapanlar var... Meslek öğrenip, fabrikalarda iyi pozisyonlarda dolgun ücretle çalışanlar var...
Bir de bunların sırtından geçinenler var. Projeci ve rantçı dernek/federasyon ağaları gibi... Gökte uçan kuşları sayıp Almanlara istatistik diye satarak akademik kariyer yapan sözüm ona akademisyenler var... Başkasının yaptığı alan çalışmasını çalıp, doktora diye yutturan ve hatta bu çalışmaya ödül alan ve fakat yakalanınca aldığı ödülün parasını alan çalışması yapana vererek mahkemede açılan davayı durduran sözüm ona 'bilim insanları" var... Sığınmacılara gayrikanuni yol gösteren 3üncü sınıf avukatlar var... "Evlilik yoluyla nasıl Almanya'da kalınır?" diye sığınmacılara yol gösteren sözüm ona hukukçular var... Bunlardan birisi yakalanınca hem eyalet milletvekilliğinden ve hem de belli bir süre avukatlık izninden oldu... "Okulu bitirir bitirmez Türkiye'ye döneceğim." diyerek imtihan komisyonunu kandırarak üniversiteyi bitirenler, "Pour l'Orient" (Orient için diploma) diploma alanlar var... Bunların çoğu ya taksi şöförlüğü ya da garsonluk ile iştigal ediyorlar halen...
Burada, göçün tarihi için bir not düşmem gerekiyor. Almanya'da hangi alanda olursa olsun, hangi meslekte olursa olsun, kariyer yapanların büyük bir çoğunluğu, bunu bir Alman ile evlenerek başarıyor, başarabiliyor... Kadınsa beyi Alman, erkekse hanımı Alman... Yazılı olmayan bir kural adeta... istenilen noktaya ulaşınca gelsin ayrılmalar... Politik arenada ise ya gönüllü olarak devşirileceksiniz ya da beyaz Türk olmayacaksınız. Türkleri ve Türkiye'yi savunursanız, sol, sosyal demokrat bile olsanız işiniz zor. Bunlara derin yerlere hizmet edenleri, çevresini satanları' da ilave edelim.
Bunlara paralel olarak çok değerli bilim insanları, çok büyük sporcular ve büyük iş insanları da çıkartıyor buradaki Türk Toplumu. "Türk Toplumu" ile buradaki Türkleri, Alman vatandaşlığına geçmiş olan Türk göçmenleri ve her iki ülkenin pasaportuna da sahip olanları kastediyorum. (Kastım ırkçılık falan değil. Her ne hikmetse, Türk kelimesini yazmaktan neredeyse korkar olduk...)
Tam da bu bağlamda umutlu olabiliriz. Ama, çalışmak hem de çok çalışmak kaydıyla...
Ne diyor büyük şairimiz Nazım HİKMET?
"Bizim kalbimiz hep kırıktır çocuk
Ama, yine de eksik etmeyiz
Sol cebimizden ‘umudu’."
O'na ve O'nu sevenlere selam ola.
Dört dörtlük bir yazi,tebrikler.