Türkiye PKK’ye yönelik Pençe ve Gara Operasyonu’nu sonuçları ve şehitlerimizin acıları yönünden tartışıyor. Bakan Süleyman Soylu “operasyonlar devam edecek” dedi. Zaten gelen bilgiler de gelen haberler de bu yönde. İçişleri Bakanı'nın bu sözü merhum Süleyman Demirel’in “turpun böyüğü heybede” deyişini aklıma getirdi.
Dış destekler bir yana, Irak’ta da Suriye’de de karşımızda sadece PKK yok.
Irak’ta İran yanlısı Şii Haşdi Şabi ve El Nüceba milisleri hareketli.
PKK ve Suriye Kolu YPG’nin yanı sıra, 2014 yılında Obama’nın sorumlusu McGurk’un desteği ile tek kurşun atmadan Musul’u işgal eden DEAŞ Suriye’de de Irak’da da yeniden hareketlenmeye başladı. Amaç Suriye’den Türkiye’ye son geçiş kapısı olan Mare’yi kontrol etmek. Daha doğrusu Türkiye’ye kapatmak.
Yani?
Suriye’nin Kuzeyinde hareketlilik artacak.
Türkiye DEAŞ’ın lojistik sağlamada sınırlarımızdan kaçak ve sızma var mı, araştırıyor.
Maalesef batı medyası terör çabalarına çanak tutuyor.
Biden yönetiminde PKK’nın Suriye kolu olan YPG’ye sempatisi olanların olduğu doğrudur. Bu da Ankara’daki kaygıları derinleştirmektedir.
Bu arada Esad da Rusya’nın teşvik ettiği SDG ile arasına mesafe koymaktadır.
Biz birbirimizi suçlarken ABD, Biden yönetimi için alternatifli çözüm planları sunmakla meşgul. Özellikle Türkiye ile ilişkilerde...
Biden’in ana gündemi olan S-400’ler, Suriye, Irak ilişkilerinde Türkiye’nin hangi noktada tutulmasının kendilerince ulusal çıkarlarına faydalı olacağını irdeliyorlar.
ABD ve Türkiye ilişkilerinin “temellerinin yok olup olmadığını” tartışıyor.
ABD’nin eski NATO temsilcisi Kurt Volker Türkiye ile ABD’nin çıkarlarının örtüştüğünü savunuyor. Tabii ki Rusya ve Çin tehlikesine isim vermeden işaret ediyor.
George Washington Üniversitesi Ortadoğu Projesi direktörü Marc Lynch de Biden’in yakınındaki bazı isimler gibi düşünüyor. ABD-Türkiye ilişkilerinin temelleri artık var değil.
Bütün bunlar tartışılırken Türkiye ne yapıyor?
Önemli olan bu.
İktidarıyla muhalefetiyle kim hangi alternatif politikar üretiyor?
EY CA HE PE söylemi ile de olmaz, olamaz.
İkinci yüzyıla girerken tek çare:
Tek masa, tek mahalle...
Bunu sağlamak da hepimize, başta iktidara düşmüyor mu?
Yorum Yazın