Yeni değil ama unuttuğumuz bir konudan bahsedelim mi bugün? Kıbrıs Türk Hava Yolları (KTHY). Eğer bir adada yaşıyorsanız; ortak hükümetten dışlanmış, dünyadan koparılmış iseniz; tek destekçiniz tahakküm sınırlarını aşıp neredeyse hükümetinize “köy ihtiyar heyeti”, başbakanınıza, cumhurbaşkanınızı da “muhtar” statüsünde muamele ediyor ise, zamanı geldi, kabul edin hem sağ hem de sol siyaset olarak KTHY’yi bile isteye batırmadaki büyük hatanızı; anlayın artık, ulaşım yaşamsaldır.
Şimdi kimin daha fazla hatası vardı tartışmasına girmenin gereği yok. Ama ille de bir hesap verilecek ise KTHY yönetim kurulunu işlevsiz hale getirenler, dünyada tüm küçük ve hatta orta boy uçak şirketleri büyüklerle birleşirken, sırf Türkiye düşmanlığı nedeniyle THY ortaklığını sona erdiren KKTC başbakanından, hangi hesapla davranmışsa KTHY’nin kurtarılması için kılını kımıldatmayan o dönemlerde görev yapan tüm ulaştırma bakanlarından başlamak gerek herhalde.
Dün Türkiye’den su getirilmesine “Asla olmaz” diye baş kaldıran zihniyet o dönemde de THY’nin KTHY’deki ortaklığını “bağımsız” olamamanın ya da “Türkiye’ye bağımlılığın” tezahürü olarak görüyorlardı. KTHY battı, kapandı, bitti. Siyaset ufku Sarayönünden ibaret siyasetçiler için KTHY’nin batmasının sonucu işsiz kalan, tazminatları ödenmeyen veya ödenmesi gecikmeli yapılabilen insanlarımızın sorunlarından ibaret.
Tabii ki, KTHY’nin Londra Heathrow havaalanındaki yeri dahil mal varlığı kim tarafından kimlere bedava peşkeş çekildiğini elbette herkes biliyor. Arada kimler pay aldı? Ben bilemem, ama arşivlerde dünya kadar iddia var. Üstü kapatıldı, bitti gitti. Bir kaset kadar hükmü olmadı, kimse hesap vermedi. İsim isim sayalım mı bahsettiğimiz bu cürümdeki köşe başı karakterleri?
KKTC kendi ayakları üzerinde duracak ise tabii ki saraydan gazeteci kovarak, soru sorulmasını yasaklatarak ya da belden aşağı tehditlerle önemli görevlere gelmekle maalesef olamayacak. KKTC kendine yeterli bir ekonomi kurabilmek için doğrudan uçuşun önünü açacak siyasi ve diplomatik adımları ve kendi havayolunu yeniden tesis edecek ekonomik karar ve teşviki geliştirmek zorundadır. Doğrudur, Avrupa enterkonnekte sistem dolayısıyla Türkiye’den KKTC’ye elektrik hattı şimdilik problemlidir. Ancak, o da çözülmesi çok kolay bir konudur, yeter ki siyasi karar olsun. Mesela, KKTC’ye denizaltından gelecek elektrik bağlantısı da o bağlantıdan satılacak elektrik de TC-KKTC devletlerinin ve özel sektörlerinin katıldığı bir konsorsiyum şirket tarafından yapılır, TC’nin mükellefiyetlerine de halel gelmez, Rum Yönetimi ve Yunanistan’ın evet demesine de ihtiyaç kalmaz.
Kimse vahşi hayaller görmesin. Türkiye Kırım’ın ilhakını, Dombas devletçiklerinin bağımsızlığını, Ukrayna’nın işgalini kabul edecek, Rusya da KKTC’yi tanıyacakmış. Alemsiniz arkadaşlar, birazcık akıl kimseye zarar vermez, bırakın bu saçmalıkları.
KKTC’nin tanınmasının önündeki en büyük engel Türkiye’dir. Şimdiye kadar Türkiye hangi ülkeye “KKTC’yi tanıyın” demiş de sonuç alamamış?
Bugün yapılacak tek şey adına ister güven artırıcı önlemler, ister adım adım işbirliği deyin, ne derseniz fark etmez, Rum tarafı ile dengelilik temelinde adım atmak, uluslararası uçuş hakkını, Mağosa limanından ithalat-ihracat hakkını almak zorundayız. Bunun için Maraş verilir mi? Hayır, verilmez. Ama, nihai çözüme kadar toprak egemenlik hakkı KKTC’e kalması şartıyla, yerel yönetimi dönüp yerleşeceklere, güvenliği özel bir yapılanmaya ve hatta BM Barış Gücü’ne vererek büyük adımlar atılabilir. Yeter ki niyet olsun.
Ulaşım yaşamdır.
Yorum Yazın