Değişik zamanlarda değişik üniversitelerin tanıtım ilanlarını, öğrenci çekmek için kullandıkları medya yöntemlerini izledim.. Gerçekten de bu uygulamalar ülkede tanıtımın, tanıtımcıların, marka yönetenlerin ve üniversitelerde bu işle görevli-genellikle kurucu işadamları, rektörler ve ara sıra da dekan veya öğretim üyelerinin-tanıtma konusundaki bilgi ve becerilerini de görmemiz için bir fırsat oldu bu.
Şunu önceden belirteyim, Türkiye’de hiç bir kamu, özel, ve vakıf üniversitesi ile ilişkimiz, bağımız yok. Türkiye’de bir üniversitede verdiğim son ders 2002 yılında Boğaziçi İşletme Fakültesinde bir yaz dersi idi.
Profesyonel ve kişisel düzeyde çok arkadaşım var, beraber araştırma yaptığımız, kitap yazdığımız meslektaşlarımız var. Ama hiç bir üniversite ile resmi veya resmi olmayan bir ilişkimiz yok. Gerçi bir özel üniversitenin eski politikacı eski rektörü bizim haberimiz olmadan ismimizi MBA reklamlarında kullanmıştı sanki ders veriyormuşuz gibi. Bunun mesleki etik ve iş ahlakı yönünden ne anlama geldiğini yorumlamaya gerek görmüyoruz.
Gelelim gözlemlediğimiz ve kafamızda oluşan algılara bakarak bazı notları yazmaya.
1-Rekabet için iki yol vardır. Ya çok ucuza mal/hizmet satarsınız ya da çok farklı bir ürün/hizmet üretir veya bunun algılamasını yaratırsınız.
Türkiye’deki üniversite reklamları ve tanıtımları biribirinin kopyası gibi. Fakülteler sıralanıyor. Burslar veriliyor. Bunların birini diğerlerinden ayırmak çok güç. Öğrencinin nasıl karar vereceğini düşünen yok.
2-Türkiye’de ciddi anlamda ilk üniversite sıralamasını HaberTürk gazetesi verdi. TürEdu isimli bir kuruluşa yaptırılan araştırma ve sıralama ülkedeki ilk 10 üniversitenin 15 bölümünü ele aldı. Bu sıralamada ülkenin en seçkin kuruluşları yer aldı; objektif ölçütler uygulanarak ve bir anlamda uluslararası alanda yapılan standartlara uygun sayılacak yöntemler kullanılarak. Ülkede gerçekten de bu alandaki ilk kapsamlı bir çalışma. Habertürk’ü kutlamak gerek.
3-Milliyet’te eğitim yazarı Abbas Güçlü’nün üniversite değerlendirmeleri de ilginç. Öğrencilere karar vermede yardımcı olabilecek türden bir çalışma.
4-Üniversitelerin biri birinin kopyası olması belki de yasalardan kaynaklanıyor olabilir. Bu konu benim alanım dışında, ama ben üniversitelere verilecek kamu desteğinin daha ölçülebilir ve evrensel verilere göre yapılmasından yanayım. İngiltere örneği bu konuda incelenebilir.
5-Bazı üniversiteler yabancı okullarla işbirliği yapıyorlar ama bunlar yetmez. Önemli olan evrensel düzeyde kabul edilen “accreditation-akreditasyon –değerlendirme-derecelendirme” kurumlarınca değerlendirilmek. Bu konuya önem vermek gerek. Bu bir eksiklik. Bilim evrenseldir, evrensel ölçekler kullanır.
6-Üniversitelerin çoğunun profesyonel bir logosu yok, amatörce hazırlanmış izlenimi veren logolar var ve çoğu da belirli bir slogandan yoksun. Bunların yüksek eğitimde konumlanmayı-positioning- bilen, dünyadan habersiz olmayan tanıtma, reklam ve marka uzmanlarına ihtiyaçları var kanısındayım.
7-Farklılaşma ve kalabalıktan ayrışma yöntemini, yani konumlandırmayı en iyi iki üniversite yapmış.
Bunlardan ilki ülkemizde psikiyatri alanında en deneyimli kişi olan Profesör Dr. Nevzat Tarhan ve ekibinin kurduğu Üsküdar Üniversitesi. Ruh sağlığı konusunda yoğunlaşmayı amaçlayan bir kurum. Ülkenin bu alandaki önemli bir eksiğini kapatacak türden bir üniversite. Başarılar dilerim.
İkincisi ise denizcilik alanına yoğunlaşan Piri Reis Üniversitesi. Onları da kutlamak gerek.
Ülkede uzmanlık alanlarında yüksek öğretim kurumlarını desteklemek gerek.
Halen çalıştığım Teksas Üniversitesi-bir devlet üniversitesidir-dünyaca ünlü iki önemli tıp üniversitesini de bünyesinde taşır, klasik üniversitelerin yanı sıra.
Bunlardan ilki Houston’da kurulu MD Anderson Cancer Center ki ,dünyanın en iyi kanser hastanelerinin başında gelir.
Diğeri ise Dallas’ta kurulu Southwestern Medical Center’dir. Dünyanın tıp alanında araştırmaya dayalı en iyi kuruluşlarından birisidir
Yorum Yazın