Mustafa Tiğrek

Mustafa Tiğrek


Uzay Vatan’ım - I (*)

Uzay Vatan’ım - I (*)

Gecenin karanlığı. Dirseklerimi balkon korkuluklarına dayamış, kollarımı kavuşturmuş, gökte parlayan yıldızlara dalmışım. Ay yok. Yıldızlar, daha parlak. 

Derin bir iç çekmemle birlikte omuz başımda karımın sevecen sesini duydum.

- Hayrola Arif, bir derdin var senin, dedi.

Ne zaman geldi, ne zaman yanı başıma dikildi, ne zamandır beni izliyor… Farkında değilim. Zaten ne zaman dara düşsem, kendimi sıkıntıda hissetsem, yanı başımda bulurum. Düştüğüm kuyudan çekip çıkartır beni.

Duruşumu bozmadan: “Vatanı özledim Nebahat.” dedim.

***

Avrupa’da gurbetçilik yaptığımız uzun yıllar boyunca bu özlemimi sık sık dile getirmişimdir. Kimi zaman diz dize konuşmadan sessizce oturur, kimi zaman sarılır; birbirimize vatan olurduk.

On yıl önce kesin dönüş yapmış, oturduğumuz bu evi satın almış, emekliliğin tadını çıkarıyorduk. Huzurlu bir yaşamımız vardı. Ve Nebahat uzun zamandan beri vatan özlemimi ilk kez duyuyordu.

Dönüp bakmasam bile yüzündeki şaşkınlığın farkındaydım

Yaslandığım balkon korkuluğu üzerinden doğruldum. Nebahat’a dönmeden, parmağımla göğü gösterip, “Bak şu parlak yıldızları görüyor musun? Yedi tane, cezve şeklinde… İşte o Büyükayı. Şu üç yıldız, cezvenin sapı. Dibindeki iki yıldızdan hiza al, aralarındaki mesafeden beş kere şu yana kay… İşte o Kutup Yıldızı. Kutup Yıldızı da Küçükayı’nın ucundaki yıldız.”

Parmağım kutup yıldızını gösterirken, başımı Nebahat’a çevirdim. “Orası uzay!” dedim.  

Anladığını, bakışlarından anlamıştım. Zaten buraya kadar anlayamayacağı bir şey yoktu. Ömrümüz boyunca her fırsatta yüzümüzü gökyüzüne çevirdiğimiz her karanlık gecede anlattıklarımdı bunlar. Ve her seferinde ilk kez dinliyormuş gibi dinlerdi. Yıldızlar hakkında ne çok şey bildiğime şaşardı. Veya bana öyle gelirdi. 

Orion takımyıldızını da biliyordum. Ama o kadar detaya girmedim. Ve devam ettim “İşte orası Uzay Vatan!” dedim.

Nebahat’ın yüzünde şaşkınlık ifadesi yine belirdi. Haksız sayılmazdı. 

***

Aynı şaşkınlığı ben de yaşamıştım. Geçtiğimiz Ekim ayıydı. “Uzay Vatan”ı İlk o zaman duymuştum. Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Karaismailoğlu, Afyonkarahisar’daydı. Yaptığı açıklamada "Allah’ın izniyle TÜRKSAT 5A’yı kasım ayı sonunda, TÜRKSAT 5B’yi 2021 yılının ikinci çeyreğinde, ilk yerli ve milli haberleşme uydumuz TÜRKSAT 6A’yı da 2022 yılında uzaya gönderiyoruz. Böylece ’Uzay Vatan’da daha çok söz sahibi olacağız" demişti.

Uzay Vatan’dan haberim, böyle olmuştu.

Ev hali. Pijamamı giymiş, televizyonun başında kanalları dolaşırken habere rastlamıştım. Bakanın “Böylece ’Uzay Vatan’da daha çok söz sahibi olacağız” demesiyle birlikte  tüylerimin nasıl diken diken olduğunu bir ben bilirim. Nebahat bilmez. O sırada mutfakta bir şeylerle meşguldü. Üzerimde kolsuz fanila olduğu için kolumdaki tüylerin nasıl kabardığını bu gözlerimle görmüştüm. 

Daha önce uzaya, vatan denilebileceği hiç aklıma gelmemişti. 

***

Hep söylerim “Milli’nin gönül telini titreten bir tınısı vardır” diye. Gurbetteki ilk yıllarımızdı. Vatandan dönen kuzenim “Sana yerli ve milli bir hediye getirdim” diye bir çift Sümerbank kundura uzatmıştı. İşte o ayakkabıları, “milli” diye ayağıma geçirip, paralamaya gönlüm elvermemişti. Uzun yıllar dolapta durdu. Sonra ne oldu bilmiyorum. Nebahat “Benim de haberim yok.” diyor ama muhtemelen giysin diye birine verdi.

İşte, vatan da öyle. Gönül telini titreten bir tınısı vardır. Uzaya “vatan” dense

“Reis, bizi uzaya götür!” diye haykırasım gelir. 

Sonunda oldu! Kasım sonunda olmasa bile Ocak ayında Fransızların yaptığı TÜRKSAT 5A’yı Amerikalılar uzaya gönderdi.

Ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, "Ne mutlu ki bu medeniyeti, sarsılmaz bir ekonomik güç ve yerden göğe yükselen bir teknolojik hâkimiyetle taçlandırıyoruz." dedi. "Yaşadığımız heyecan ve coşku, kelimelere sığmayacak kadar büyüktür” dedi. Bu, benim de coşkumdu.

“Ancak bu adım, daha büyük ve daha gururlu merhalelerin de müjdecisidir.” dedi. Bu, benim de umudumdu.

“Bütün dünya bilsin ki Uzay Vatan'da ve Siber Vatan'da giderek artan bir iddia ile yolumuza devam edeceğiz.” dedi. Bu da diken diken olan tüylerimdi.

***

Bakan diyene kadar öyle bir vatanımız olduğunun farkında değildim. Ama ne fark ederdi? Türk filmlerinden “Size baba diyebilir miyim amca?” repliğini hepimiz biliriz. Baba ve oğul, baba ve oğul olduklarını bilmeden, seneler sonra ilk kez karşılaşırlar. Göz göze geldikleri andan itibaren baba oğul olmuşlardır.  

Ben de uzayın, vatan olduğunu duyduğum andan itibaren sanki uzay hep vatanımmış gibi hissettim. Burnumda tütmeye, özlemini duymaya başladım.

Nebahat: “Orası da vatan, burası da vatan… Yine vatandayız, Arif. Aynı anda iki vatanda birden olamayız ki?” dedi. “Bak mesela şimdi evdeyiz, yazlıkta değiliz. Havalar ısınınca da yazlığa gideceğiz, burada olmayacağız” diye teselli etmeyi denedi.

Bu sefer olmadı. Vatan özlemim ağır bastı. Nebahat’ın sevecen sesi bu kez teselliye yetmedi.

***

“Vatanı özledim Nebahat!” dedim.

Nebahat’ın gözünden iki damla yaş süzüldü. O da mı vatanı özledi, yoksa bana mı üzüldü… İlk kez bilemedim. 

(*) Bu yazı ilk kez 27.01.2021 tarihinde ahvalnews.com sitesinde yayınlanmıştır.

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar