Türkiye’nin dış politikası dönme dolaba döndü. Çok değil, daha bir kaç yıl önce Avrasyacılık oynayıp Mavi Vatan nutukları atan, Suudi parası gelsin diye Cemal Kaşıkçı cinayeti dosyasını Suudi Arabistan’a gözünü kırpmadan teslim eden, NATO müttefiki Yunanistan’ı işgal etmekle tehdit eden, 15 Temmuz darbe girişiminin baş sorumlusunun Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) olduğunu iddia edip bundan sonradan çark eden, Rusya Lideri “dostum” Putin’in bir dediğini iki etmeyen Ankara, aylardır veto edeceğini dünya aleme duyurduğu İsveç’in NATO üyeliğini ABD Başkanı Biden’ın son dakika telefonu üstüne bir çırpıda kabul ediverdi.
Vodvil ötesi bu gelişmeleri kronolojik olarak hatırlayalım. Geçtiğimiz hafta ortasında Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın daveti üstüne Ukrayna’nın komedyen Devlet Başkanı Volodimir Zelensky vodvilde perde açmak için İstanbul’a geldi. Erdoğan’la hızlı bir görüşme yaptı. Ardından da, Ukrayna savaşı sona erene kadar Türkiye’de koruma altında olacakları, sınır dışına çıkmalarına izin verilmeyeceği Rusya’ya taahüt edilen Ukrayna’nın Azov taburunun beş komutanıyla uçağa atladığı gibi Kiev’e döndü. Moskova’da Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov Türkiye’nin Azov komutanlarını Ukrayna’ya iadesini şiddetle kınadı. Bütün bunlar olurken bir yandan da gözler Litvanya’nın başkenti Vilnius’ta yapılacak NATO zirvesindeydi.
Zirvede İsveç’in NATO’ya tam üyeliği nihai olarak gündeme gelecekti. Cumhurbaşkanı Erdoğan aylardır İsveç’in bazı PKK’lıları ülkede himaye etmesini kınıyor, bunlar hakkında adli işlem yapılmadığı takdirde Stockholm’un üyeliğini veto edeceğini söylüyordu.
Ama aynı Erdoğan, Vilnius’a uçmadan önce Atatürk Havalimanı VİP salonunda yaptığı açıklamayla herkesi şaşkına çevirdi. Mealen dedi ki:”AB, Türkiye’yle durdurduğu tam üyelik müzakerelerini yeniden başlatırsa biz de İsveç’in NATO üyeliğine olur deriz.” Erdoğan’ın AB’yle müzakerelerin yeniden başlatılmasına ek olarak şartı Gümrük Birliği anlaşmasının güncellenmesiydi.
Burada şunu sorabilirsiniz: NATO ve AB uluslararası anlaşmalara dayanan iki ayrı yapı. NATO ağırlıklı olarak askeri, AB siyasi ve ekonomik örgüt. Birbirleriyle ilgileri yok. AB kartını gösterip NATO’ya oynamak ne iş? Yani bir taraf satranç tahtası başındayken öbür taraf langırt oynuyor. Derken, Vilnius’a varış. Hemen NATO Genel Sekreteri Stoltenberg ve İsveç Başbakanı Ulf Kristersson’la bir araya geliş. Erdoğan’dan şu cümleler: “Biz İsveç’in üyeliğini kabul ettik. Sayın Genel Sekreter ve Sayın Başbakan da hazırlanan ‘draft’ ın (taslak anlaşma) bir an önce uygulanmasını sağlasınlar.” Demek alel acele bir taslak anlaşma da hazırlanmış.
Burada şunu da eklemek gerek. İsveç’in NATO üyeliğine Ankara’nın yanı sıra Macaristan da karşı çıkıyordu. Ankara’nın “olur”u alındıktan sonra Macaristan’ın ikna edilmesinin daha kolay olduğu görüşü hakim.
YALPALAYAN ANKARA
Bütün bu gelişmeleri bir de emekli büyükelçi Süha Umar’a sormak istedim. Umar’ın değerlendirmesi şöyle:
“Ankara bir türlü rotasını belirleyemiyor; sürekli yalpalıyor. Önemli husus karşıdaki devletler sizin böyle yalpaladığınızın farkındalar. Onun için de ciddiyet ve samimiyetimizden kuşku duyuyorlar. Dolayısıyla bu tür açıklamalar bir yarar sağlamaz.
Sadece bir kişinin, o gün aklına ne geliyorsa, nasıl istiyorsa öyle hareket etmesi durumuyla karşı karşıyayız. Bu, işin psikolojik yönüdür. ABD’den Ab süreci için destek istemek, geçmişte olduğu gibi gelecekte de AB’yi kuşkuya düşürecektir. Yani, acaba Ankara AB’ye ABD’nin temsilcisi olarak veya onun görüşlerini savunmak için mi girmek istiyor kuşkusunu canlandıracaktır. Bu böyle olmaz.”
NATO ve İsveç son gelişmeler ışığında istediklerini elde etmiş görünüyorlar. Ancak bir de Rusya faktörü var. NATO’nun giderek genişlemesiyle birlikte çevresinin Kuzey Atlantik İttifakı kalkanıyla kuşatıldığı kaygısı taşıyan Moskova, ittifak içindeki müttefiki gözüyle baktığı Ankara’nın bu hamlesine acaba ne der? “Sen de mi Erdoğan!”
Yorum Yazın