ABD’nin, yaklaşık iki buçuk yıl önce Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda öldürülmesi olayıyla ilgili açıkladığı istihbarat raporu doğrusu hiç de şaşkınlık yaratmadı. Hunharca işlenmiş cinayetin “büyük beyni”nin Suudi Veliaht Prensi Muhammed Bin Salman (MbS) olduğu dünya âlem tarafından bilinmesine rağmen raporda onun doğrudan suçlanmaması ve hiçbir yaptırım uygulanmayacağının açıkça belirtilmesi Washington dehlizlerinde her şeyin eski hamam eski tas olduğunun kanıtı.
Oysa ABD Başkanlığına seçilen Joe Biden kararlı bir ses tonuyla, ”ABD-Suudi ilişkilerinde kurallar artık değişiyor” diye çıkış yaptığında kimileri bu sözleri gerçek kabul etmeyi tercih etmişti. Ama iş öyle değilmiş meğer. Meğer, ABD’nin bölgedeki çıkarları daha ağır basıyormuş. Velev ki veliaht prens olsun MbS’nin, Cemal Kaşıkçı’yı, hem de İstanbul’daki Suudi Arabistan Başkonsolosluğu’nda kıtır kıtır doğratarak parçalara ayırtması ve Kaşıkçı’nın ölüsünden arta kalanları yok ettirmesinin fazla önemi yokmuş. Yeter ki bölgedeki ABD çıkarları korunsun.
Raporun açıklanmasının üstünden günler geçti. Pek çok şey yazılıp çizildi. Ben artık orada değilim. Benim dikkatimi en çok dün Beyaz Saray Basın Sözcüsü Jen Psaki’nin günlük basın toplantısında söylediği sözler çekti. Psaki Kaşıkçı cinayetiyle ilgili olarak şunları söyledi:
“Bu korkunç bir suç. Başkan Biden bu cinayetle ilgili istihbarat raporunun yayınlanmasını zorunluluk olarak kabul etti. Cinayete karışan kişilere yönelik sert adımlar atmaktayız. İçlerinde pek çok üst düzey kişilerin bulunduğu 76 Suudi Arabistan şahsiyetine yaptırım getirdik. Attığımız bu adımların gelecekte benzer bir cinayetin işlenmesinde caydırıcı olacağını düşünüyoruz.”
Ama MbS’yle ilgili tıs yok. Basın toplantısındaki gazeteciler Biden’ın seçim propaganda konuşmaları sırasında cinayetin tüm faillerinin cezalandırılacağı sözünün ne olduğunu sorması üstüne Psaki şu cevabı verdi:
“Başkan Biden Suudi Arabistan konusunda diplomasi yoluyla gerekli adımları atmaktadır. Suudi Arabistan’la haber alma paylaşımları, füze saldırıları ve başka tehditlere karşı savunma gibi önemli ilişkilerimiz var. Küresel diplomasi, gerektiğinde ülkelerden yaptıklarının hesabını istemek kadar ABD’nin çıkarları doğrultusunda hareket edilmesini de gerektiriyor...
Başkan Biden bu konuda kendisine yönelik eleştirileri de bekliyor. Başkan ulusal güvenlik ekibinin tavsiyeleri doğrultusunda hareket ediyor; bunun da uzun vadeli çıkarlarımız için doğru bir yaklaşım olduğunu düşünüyor..."
Ne ilginç sözler değil mi? Bir ülkenin veliaht prensi, kendi ülkesinin bir diplomatik misyonunda bir vatandaşının cinayetini planlayıp uygulatıyor. Tekrar ediyorum, adamcağızın vücudunun kıtır kıtır kesilmesi emrini veriyor. Dünya âlem bunu duyuyor. Ama müdahil ABD baş caninin ceza almadan yakayı sıyırmasına Ortadoğu’daki çıkarlarına aman halel gelmesin diye gıkını çıkarmıyor. Sadece taşeronların cezalandırılması gerektiğini buyuruyor.
En demokrat, en hukukun üstünlüğüne, en insan haklarına saygılı ülke ABD! Dışişleri Bakanlığı’nın yıllık insan hakları raporlarında sağa sola ayar vermekle tanınan Amerika Birleşik Devletleri. Böylece yaldızı kazınıp yaldızının altından tahtası göründü.
Bir noktaya daha işaret edip yazımı kesiyorum. Sayın Biden bu hunharca cinayetin Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda işlenmesini neden sorgulamadı acaba? Besbelli Türkiye’yi zor durumda bırakmaya yönelik bu cinayetin işlenme yerinin kasıtlı olarak seçilip seçilmediği soruları Washington’daki zevatın hiç aklına gelmedi mi? “O konu bizim üstümüze vazife değil,” diyeceklerdir de en has müttefikimiz olarak en azından bir kaş çatıverseydin kaşlarına halel mi gelirdi be kardeşim?
Yorum Yazın