Leyla Emeç Tavşanoğlu

Leyla Emeç Tavşanoğlu


Washington’ın göbeğinde bir "Çökme" hikayesi

Washington’ın göbeğinde bir "Çökme" hikayesi

Yıl 2014. Aylardan haziran. Washington’da American-Turkish Business Council’ın (ATC- Amerikan-Türk İş Konseyi) yıllık konferansındayız. Ritz Carlton Oteli’ndeki toplantı salonuna adım atar atmaz bir gariplik olduğunu seziyorum. Kıyıda köşede fısıldaşmalar, oturumlarda konuşmacıların biraz sertleşen ses tonları... 
Üstelik o yıla kadar konferanslara Türkiye tarafından katılımlar hep üst düzeyde, bakanlar seviyesinde olurken bu sefer Ankara ilgisizlik mesajı vermek istercesine hükümetten hiç kimseyi göndermemiş. Hatta dikkat ettim, konferansa o dönem Türkiye’nin Washington Büyükelçisi olan Serdar Kılıç da katılmamıştı. Demek Ankara’dan öyle talimat gelmişti. 

Tanıdıklarla sohbette mesele anlaşılıyor. On yıl kadar ATC’nin Başkanlığını yapan emekli büyükelçi James Holmes Ankara’nın kara listesindeymiş. Nedeni de AKP iktidarı ve dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan’ı eleştirmesiymiş. Hatta AKP hükümetiyle ATC arasında ipler öylesine gerilmiş ki o zaman Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan Washington’a haber göndererek (AKP’den ayrıldıktan sonra şimdi muhalefetteki DEVA Partisi Başkanı) Holmes’un ATC Başkanlığı’ndan istifasını istemiş. 

Havayı biraz daha kokluyorum. Öğrendiğim müthiş. Büyükelçi Holmes meğer başkanlıktan istifa etmiş bile ama konferans boyunca da görevini sürdürüyormuş. Holmes’la birlikte ATC’de uzun yıllar birlikte çalıştıkları direktörler Canan Büyüküstün’le Ayşe Sümer de istifa etmişler. 

Anlatılanlara göre olaylar şöyle gelişmiş:
Holmes’un uzun zamandır AKP ve Başbakan Erdoğan’la ilgili eleştirel sözleri Ankara’yı rahatsız etmekteymiş. Gene Washington merkezli Türk-Amerikan İş Konseyi (TAİK) adlı kuruluşun yeni yetme başkanı Ekim Alptekin (daha sonra Kingston kardeşler ve Sezgin Baran Korkmaz’la ortaklığı ortaya çıktı) meğer içlerinde Cüneyt Zapsu’nun da bulunduğu AKP’ye çok yakın tanıdığı isimlerle, artık ATC’yle bir yere varılamayacağını, TAİK’in ABD iş dünyasıyla ilişkileri yürütmesinin çok doğru olacağını, bunun da AKP Hükümeti’nin çıkarına hizmet edeceğini telkin ediyormuş. 

Basına yansıyan haberlere göre o yıl mayıs ayında AKP’ye yakınlığıyla bilinen düşünce kuruluşu SETADC’nin düzenlediği konferansta konuşmacı olan Büyükelçi Holmes’un bir ara “Türkiye’nin demokrasi notu kaç?” diye sorunca paneldeki konuşmacılar (o zaman AKP’yi canü gönülden destekliyorlardı) Ali Bayramoğlu, Oral Çalışlar, Etyen Mahçupyan ve Taha Özhan fena tepki göstermişler. 

Dönelim ATC konferansına. Büyükelçi James Holmes’un istifasının duyulmasının üstüne, TAİK’in Başkanı olarak ortalıkta gezinen Ekim Alptekin şöyle bir tepki vermişti:
“Burası bir iş platformu, bir ticari platform. Bu platformun mümkün olduğunca siyaset dışında trutulması gerektiğine inanıyorum. 
Ben de bir Türk-Amerikan iş derneği başkanıyım. Bizim de bünyemizde farklı üyelerimiz var. Başkanlar olarak bu üyelerin tamamının görüşlerini temsil edemeyiz. Bir demokrasi uyarısında dahi bulunmak asla haddimiz değil. Ne ben ne Jim (Holmes) ne de başkası sosyal, hukuk, laik ve demokratik bir devleti destekleyebiliriz. Şunu bunu ikaz etmek bizim görevimiz değil…” 

Adamdaki ego şişkinliğine ya da daha doğrusu tabasbus (yaltaklanma) yeteneğine bakar mısınız? 

Biraz gerilere gidip Büyükelçi James Holmes’la yaptığım söyleşileri arşivden çıkardım. Söyleşilerden birisi Mayıs 2011 yılına ait. O yıl nisan ayında ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi’nde Ermeni Soykırım Tasarısı kabul edilmiş.  Başbakan Erdoğan buna çok kızmış ve “O zaman ATC ne işe yarıyor? Biz de kendi konseyimizi kurar yolumuza devam ederiz” sözleriyle tepki gösterince Holmes’a bu sözleri nasıl değerlendirdiğini sormuştum. 

Holmes şu cevabı vermişti:
“Erdoğan’la Ankara’da konuşmamda bana ‘ATC’nin kendi işleri var. Biz de kendi konseyimizi kurarız. ATC’ye ihtiyacımız yok’ diye tepki gösterdi. Bana göre bu tutum yanlıştır. Türkiye’nin ATC gibi gruplara ihtiyacı var…”

O dönem Ankara’daki ABD Büyükelçisi Frank Ricciardone’nin CHP’yi desteklediği gibi hükümette bir algı olduğunu söylediğimde Holmes, Amerikalı bir büyükelçinin bütün siyasi taraflara eşit mesafede durmasının Amerikan diplomasisinin olmazsa olmazı olduğunu ve taraf tutmasının mümkün olamayacağını ifade etmişti. Holmes ayrıca 2013’te patlak veren Gezi olaylarının Erdoğan iktidarının sertleşme yanlısı yolunu seçmesine sebep olduğuna da dikkat çekmişti.

Burada bir parantez açayım. O zaman Ankara’ya Büyükelçi atanan Ricciardone, Erdoğan yönetiminin neden bu kadar çok insanı tutuklatmak istediğini anlayamadığını söyleyince Erdoğan’ın şu tepkisiyle karşılaşmıştı:
“Ricciardone Türkiye gerçeklerinden bihaber. Çaylak büyükelçi…”

Gene dönelim ATC’ye. Amerikan basınında çıkan yazı ve haberlere bakıyorum. Nicholas Morgan imzalı bir yazıda Ekim Alptekin’in marifetleri şöyle anlatılmış:
“Pek çok toplantıda Türk hükümetinin izlediği siyaseti eleştiren Holmes AKP içinde ya da AKP’ye bağlı şahsiyetleri fena halde rahatsız etmişti. Sonradan Holmes’un adını lekeleyerek istifa etmek mecburiyetinde bırakacaklardı. Holmes istifa ederken bunun Türk Hükümeti’nin TAİK üstünden yaptığı baskı ve ATC’nin de müdürü olan dönemin ABD Başkanı Obama’nın Birinci Ulusal Güvenlik Danışmanı James Jones’a Washington’daki Türkiye Büyükelçiliği tarafından yapılan telkinler yüzünden bu kararı almak zorunda kaldığını açıklayacaktı. 

Bu da yetmemişti. Türkiye’de faaliyet gösteren ATC üyesi şirketlere ciddi tehditler yağdırılmış, Holmes istifa etmediği takdirde bu tehditlerin süreceği, belki daha da kötü işlerin olabileceği kendilerine duyurulmuştu. Bütün bunlar göz önüne alındığında Holmes ATC’nin yararına istifasını vermeye zorlandı. Türkiye Büyükelçiliği 2014’te James Jones’a baskı yaptığı iddialarını reddetmiş, ancak Jones bunu doğrulayacak hiçbir açıklama yapmamıştı. 

Holmes’un istifasından sonra yerine eski bir deniz subayı ve iş adamı olan Howard Beasey geldi. Erdoğan hükümeti hakkında çok eleştirel olmasa da başkanlığı döneminde ABD’yle Türkiye arasında ciddi krizler yaşandı. 2019’da Beasey de istifasını verdi. Bu gergin dönemde Ekim Alptekin’in başkanı olduğu TAİK, ATC üstünde ciddi bir hakimiyet kurdu. 

Alptekin, TAİK başkanı olduğu ilk dönemlerde ATC’nin hiçbir şekilde siyasetle ilgilenmemesi gerektiğini savunmasına rağmen söylediklerinin tam tersini yapacak, Ankara’dan parasal destekli olduğu bilinen TAİK bütçesinden Kongre üyelerini cömertçe fonlayacaktı. Bu da Amerikan yasalarını açıkça ihlal anlamına geliyordu. 

Ancak Alptekin’in yaptıkları ayağına dolanacak ve Trump’ın eski Ulusal Güvenlik Danışmanı emekli General Michael Flynn’e lobicilik faaliyetleri için para verdiği iddialarını reddettikten sonra yalan söylediği ortaya çıkınca hakkında iddianame hazırlanacaktı…”

Sonra ne oldu diye soracak olursanız... AKP Hükümeti marifeti ve TAİK’in de iş birliğiyle ATC’nin faaliyetleri durdu. 1994 kuruluşlu ATC artık US-Turkey Business Council adıyla TAİK ve American Chamber of Commerce (Amerikan Ticaret Odası) ortaklığından oluşan bir kuruluşa dönüştü. Hatta bu ortaklığın başkanlığına da bir zamanların medya patronu Aydın Doğan’ın damadı Mehmet Ali Yalçındağ bir önceki Amerikan Başkanı Donald Trump’ın damadı Jared Kushner dostluğu kontenjanından seçilmişti. Amerikan basınında çıkan bazı haberlere baktım. Hele birisinin başlığı gayet ilginçti: 
ATC Statüsünü Kaybetti!

Hırs akıldan önde gidince sonu çok kötü oluyor.  Belki kısa vadede istediğinizi elde ediyorsunuz ama sonunda yaptıklarınız kaçınılmaz olarak ayaklarınıza dolaşıyor!

telif

Yorum Yazın

Ana Sayfa
Web TV
Foto Galeri
Yazarlar